Olur mu demeyin, burası Türkiye her şey olur. Yeşil gözlü devşirme Osmanlı Paşaları, Osmanlıya kazan kaldırıp, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Ancak Cumhuriyet’in kurulduğu alanda Türk yok denecek kadar azdı, Müslüman olanlar da sadece Kürdlerdi. Cumhuriyet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Dil ve Tek Din (Türk – İslam) ilkesi ile kuruldu. Hatta T.C. devletini kuran Osmanlı Paşaları’nın hiç biri de Türk değildi. Bu konuda işleri hayli zor idi.
İslam; toplumu bir arada tutmak için temel harç oldu. Öğünme, asalet, yücelme ve milliyetçilik de ihmal edilmedi. İslam temel harç olduğu için, Atatürk 1930 yılında üç adet İmam Hatip Okulu’nu açtı, bunlar yeteri kadar öğrenci bulamayınca, ikisi kapatıldı ve öğrenciler açık kalan diğer okula aktarıldı. Batı’da Müslüman olmadığı için, açılan okullar da öğrenci bulmakta zorlandılar. Açılış konuşmasında Atatürk, „Dini bilgisi ve milli bekası yüksek„ din adamı yetiştirmek için bu okulları açtıklarını söylüyordu. Yani Türkçe olarak Türk – İslam demektir.
1960 yılına gelindiğinde, İslamlaştırma konusunda Cumhuriyet yeteri kadar başarılı olamamıştı. 27 Mayıs’ta yönetime el koyan, Cemal Gürsel Cuntası, bu işle özel ilgilendi. Önce İmam Hatip okullarının yapılmasını hızlandırdı, şu anda 1000’in üzerinde İmam Hatip Okulu var. Bunlar da Dini bilgisi ve milli bekası yüksek din adamları yetiştiriyorlar. Bununla birlikte, Devlet Kürd bölgesinde Yatılı Bölge Okulları açtı. Şu anda bu okulların sayısı 800 civarında, bu okullarda Türkçe öğrenen vatandaşlar yetiştiriliyor. Görüldüğü gibi Atatürk’ün Türk – İslam sentezi tıkır, tıkır yürüyor. Gelinen noktada Türkiyede yaşayan her kes „Türk ve Müslüman dır“.
Cemal Gürsel Cuntası Türk İslam kadınını unutmadı. 60’larda birden bire Şule hanım adında bir kadın ortaya çıktı. Şule hanım, siyah çarşafı ve peçesi ile kadınlara yönelik, islami konferanslar vermeye başladı. Urfa konferansı’nda, siyah çarşafı ile sahneye çıktı, üzerindeki çarşafı yırttı attı ve çantasında bir mendil çıkardı başına bağladı. „İşte Müslüman Türk kadının örtünmesi budur“ dedi. O günler çok tartışılmasına rağmen, daha sonra da „Türban“ ismini alarak, Müslüman Türk kadınların örtüsü oldu. Günümüzde hala müslümanlar arasında Şule hanım modası devam ediyor. Yıllar sonra Şule hanımın MİT ajanı olduğu ortaya çıktı.
27 Mayıs Cemal Gürsel Cuntası’nın en önemli sorunu, birilerini bulup, İslami çalışmalara katkısını sağlamaktı. 50’li yıllarda Saidi Kürdi’nin İslami görüşlerine değer veriliyordu. Darbenin olduğu gece, Saidi Kürdi’nin Urfa’daki 63 günlük cenazesi Gürsel tarafından mezarından çıkarılarak çalındı. Şimdi bunun yerine, edilgen, uslu ve söz dinler bir lider gerekiyordu. Gürsel Cuntası bu kişiliği çoktan bulmuştu. Fetullah Gülen Hoca Efendi. Medrese dışında, hiç bir eğitimi olmamasına rağmen, hemen Hoca Efendiye diyanet görevlisi kadrosu ile iş verdiler.
Hoca Efendi, baştan başa ülkeyi gezip vaazlar verdikten sonra, yine Saidi Kürdi’ye atfen „Nur“ tarikatını kurdu. 60’lı yıllarda Nur tarikatı yandaşlarına „Nurcular“ deniliyordu. Aslında Gürsel Cuntası, bunu yaparken, İrandaki Humeyniciliği örnek almıştı, tarikatlar aracılığı ile İslamlaştırma daha hızlı ve daha rahat oluyordu. Türkiyede Nurculuk, iki yıl öncesine kadar geçerli ve çok önemli bir akçe idi.
12 Eylül Kenan Evren Cuntası da Hoca Efendi’ye her türlü yardımını sürdürdü. Hoca Efndi’yi aranıyoryormuş gibi yapsa da hiç dokunmadı. 90’li yıllara geldiğimizde, Nurculuk unutuldu, onun yerine insan üstü ilahi güçlerle donanmış, Gülen Hoca Efendi geldi. Artık Hoca Efendi’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde, 200’den fazla okulu vardı. Bu okulların öğretmenlerini MEB atıyordu ve maaşlarını devlet ödüyordu. Bu öğrenciler yılda iki hafta Türkiyede düzenlenen Türkçe olimpiyatlarına katılıyorlardı. Bütün masraflarını da MEB ve Kültür Bakanlığı karşılıyordu. CHP’li Fikri Sağlar da bakan iken bu görevi yerine getirenlerdendir.
Gürsel Cuntası’nın başlattığı Cami inşaatları, yıllar içerisinde dahada hızlandı. Her caminin bahçesine bir de Gülen Hoca Efendi öğrenci yurdu yapılıyordu. Bununla birlikte, Türkiye’de bütün öğrenci yurtları, Gülen yurtları oldu. Namaz kılmayan öğrenciler bu yurtlara alınmıyor ya da atılıyordu. Ünüversitelere girişte Gülen’den referans isteniyor, Gülen’den referans olmadan dokdora öğrencisi olmak mümkün değildi. Ünüversitelere alınan hocalar, aynı yoldan geçmek mecburiyetindeydi.
Yargıda görev almak, Fetullah referansı olmadan imkansızdı. Polis teşkilatının olmazsa olmazı idi. Hatta ordu bile bu yolu izlemeye başladı. Kısacası, Hoca Efendi referansı olmadan devlet dairesinde işçi olmak bile imkansızdı.
Devlet Fetullahçı iş adamlarına, bayiilikler veriyor ve onları devlet bankalarından ucuz kredilerle ve teşviklerle donatıyordu. Bu iş adamlarına, Devlet arazileri ve arsaları, peşkeş çekiliyordu. Fetullahçı olmadan iş adamı olmak mümkün değildi. Vergi daireleri bunların yanlarından bile geçemiyorlardı. Bunların adı Anadolu Kaplanları oldu, yani Türk iş adamı.
Hoca Efendi’nin asıl alanı, siyaset ve yayın alanı idi. Çok sayıda siyasetçi yetiştirdi. Çok sayıda televizyon kanalı ve radyo açtı. Çok sayıda gazete ve dergi yayına başladı.
Kısacası Türkiye’de A’dan Z’ye yaşamın bütün alanlarına Hoca Efendi hakimdi. İnsanlar ancak torpille Hoca Efendi’nin eteğini öpebiliyorlardı. Sonuç da bir süre önce Hoca Efendi gitti Amerika’ya yerleşti.
Üç yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hoca Efendi’ye savaş ilan etmiş. Meger Hoca Efendi, Türkiye’de yeni bir devlet kurmuş da haberimiz yokmuş. Bu devletin adı da „ Paralel Devlet „ isim babası da dönemin Başbakanı Tayyıp Erdoğan. Yapmayın efendiler, Gülen T.C.’ nin kendisidir.
Hükümetin Resmi Gaszetesi olan Sabah Gazetesi’ni okursanız, iki yıldan beri istisnasız her gün Hoca Efendi’nin devlete yaptığı kötülükleri okumak mümkün. Vay canına sen neymişsin be..!
Hoca Efendi. Hatta Hoca Efendi şimdi de Öcalan’la birleşmiş devlete karşı çıkıyormuş. Bu rezalete inanan mı aptal, yoksa iddia sahipleri mi ?
Acaba MÜSİAD üyelerinden Fetullahçı olmayan var mı? Erdoğan ve Davutoğlu başta olmak üzere, meclisin büyük çoğunluğu, bütün partiler de dahil, bir dönem Fetullahçı değiller miydi. Anlı, şanlı aydınlar ve köşe yazarları arasinda, iki yıl öncesine kadar Fetullahçı olmayan mı vardı? İki yıl öncesine kadar, Türkiye’de ben Fetullahçı değilim diyen, müslümanlar ayıplanıyorlardı. Bir dönem, işadamları, tüccarlar, aydınlar, yargı elemanları, emniyetçiler, gazeteciler, profesörler ve siyasetçiler Hoca Efendi’nin eteğini öpmek için sıraya giriyorlardı. Erdoğan’ın da Fetto sayesinde, bulunduğu yerde olduğunu herkes biliyor.
Hoca Efendi devlete en büyük hizmeti verenlerin başında gelir ve devletin kendisidir. Yarım asırdan beri devlete çok büyük hizmetler yapmış, devlete çok önemli kadrolar yetiştirmiş ve devletin müstesna adamlarından biridir. T.C. yapmak istediklerini, Hoca Efendi örtüsü altında yaptı. AKP Hoca Efendi’nin sayesinde var olduğu yerdedir. Müslümanlar nankörlük yapmasın, Hoca Efendi’nin sayesinde 2002’den beri devleti yönetiyorlar. Hoca Efendi, Kemalist devletin emektarıdır.
Cemal Gürsel Cuntası’nın programladığı gibi, siyasal islam, Türklük ve İslami ticeret devlete hakim olunca, Hoca Efendi’nin de görevi bitti. Hoca Efendi kusura bakma, burası Türkiye Cumhuriyeti, işine gelince ipek mendil gibi itina ile kullanır, işi bitince de paçavra gibi kenara atar. Bu savaş, devlet eliyle işi biten bazı Nurcuları, yine Nurcular eliyle tasfiye etme savaşıdır. Nurcuların aralarındaki siyasi ve ticari çıkar savaşıdır. Gerisi fasafisso.
Bir tv programında, spiker „siz her şeyinizi, Saidi Nursi hazretlerine, borçlusunuz, onu sağlığında hiç gördünüz mü“ diye sordu. Fetullah; „Saidi Nursi gibi bir adam nasıl olur da Kürd olur, ben onun Kürd olduğunu öğrenince, Türklük gururum onu ziyaret etmeye engel oldu“ dedi. Fetullah; Saidi Kurdi ile ilgili öyle düşündüğü için, onu hiç ciddiye almamıştım. Maalesef şimdi de onun yandaşları, ona aynı saygısızlığı yapıyorlar. Bunlar toplum içerisinde yüksek karakterli ve yüksek şahsiyetli insanlar olarak da dolaşıyorlar. Şahsiyetleri ve karakterleri onlara kutlu olsun.
Mart 2016
İbrahim Aksoy