Bu savaşlar 100 gün önce T.C. ile PKK arasında başlamıştı. Eski savaşlara hiç benzemiyorlar. Ancak savaşan taraflar arasında kalan da yine Kürd Milleti ve Kürdistan sehirleri oldu. Savaşın yüzüncü gününde nihayet, T.C. bayrağını Amed Surları’na dikti ve dünya aleme gücünü gösterdi. Bu savaşın da T.C. tarihine yeni bir kara leke olarak geçeceğini de unutmayalım. Torunlarımız bunu böyle okuyacaklar.
Bu savşlarda şimdiye kadar, 300 den fazla T.C.’nin güvenlik görevlisi ve çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere, binlerce Kürd yaşamını yitirdi. Devletin resmi açıklamalarına göre, binlerce ev, işyeri yerle bir edildi ve 400 bin insan göçmen durumuna düştü. Sadece Sur’da 2000 den fazla iş yeri yıkıldı ve talan edildi. Şehirler de; sanki ikinci dünya savaşında Nazi orduları geçmiş gibi, taş üstünde taş kalmadı. Öldürülen Kürd kadınlarının çırılçıblak bedenlerini ve tutuklanan Kürd erkeklerinin, çırılçıplak soyularak sorgulandığını, bütün dünya izliyor. Şehirde evleri yıkılanların büyük çoğunluğu, 90’lı yıllarda köyleri yıkılıp şehirlere yerleşen insanlara ait. Fukara mahalleleri tankla, topla, tüfekle ve helikopterle haritadan silinirken, diğer mahallelerde hiç bir şey yokmuş gibi, günlük yaşam devam ediyordu.
Devlet; Kürd Milleti’ni korkutmak, sindirmek ve kendisine tabı kılmak için yaptı. PKK’li yöneticiler de bu vahşete yardım ve yataklık yapmışlardır.
HDP lideri Selahttin Demitaş, savaşın 90’nıncı gününde, Amedlileri Sur’daki savaş alanına davet ediyordu. Herhalde beyefedi insanlara marifetini göstermek ve savaş enkazını kaldırmaya çağırıyordu. Beyefendi şu anda tarihten silinmiş bu Kürd şehirleri, seçimlerde sana % 90 oy vermişlerdi. Karşılığı bu mu olmalıydı, bunun hesabını Demirtaş vermelidir.
Bu şehirlerde binlerce hendek kazıldığı, binlerce barikat oluşturulduğu ve bunları Belediye iş makineleriyle yapıldığı ve çok sayıda silah deposu olduğunu, yetkililerin açıklamalarından duyuyoruz. Bu kadar büyük bir hazırlığın da günler ve hatta haftalar alacağı ortada. Acaba bunlar bunu devletten habersiz mi yaptılar?
Bunlar bu hazırlığı yaparken, bu hazırlıklar yapılırken devletin Valisi ve güvenlik görevlileri neredeydi?
Kılıçtaroğlu; „bu konuda bize yüzlerce ihbar geldi“ diyor. Demek ki bu hazırlıklar, herkesin gözü önünde alenen yapılmış. Kılıçtaroğlu, Davutoğlu ve Demirtaş da görmemezlikten gelmişler.
HDP lideri Demirtaş Amedlidir. Bu hazırlıklar yapılırken, bunun defalarca Demirtaş’ın kulağına, birileri mutlaka fısıldamıştır. Bu gün habersiz mazlum rolünü oynamanın hiç gereği yoktur. Bu savaşın çok önceden planlandığı ve günü geldiğinde de devreye sokulduğunu, Demirtaş’ın bilmemesi mümkün değil.
2013 – 2014 yıllarında bölgedeki Valiler, güvenlik görevlilerine çocuklara (PKK) dokunmayın talimatı verdiğini, bölgedeki bazı görevliler ağzından kaçırdıklarını bazı Kürdler anlatıyor.
PKK’lilerin de alenen, „artık burayı biz yönetiyoruz, gördüğünüz gibi artık Devlet bize karışmıyor,“ dediklerini de bölgedeki bütün insanlar biliyor. Bu sonuç çok önceden Kürd Milleti için hazırlanmış anlaşmalı bir felakettir.
Dünya da bir çok ülkede Gerilla faaliyetleri oldu, Çok ülke gerilalara karşı savaştı ama hiç bir ülkede bunun örneği yoktur. Hiç bir ülke; „Teröristi“ gerekçe göstererek, insanların evini başına yıkmamıştır. Dünya’da hiç bir gerilla gurubu, insanların içerisine sızıp, bunlara bir felaket davetiyesi çıkarmamıştır. Hiç bir örgüt uğruna mücadele ettigi insanlara, böylesi bir zarar vermemiştir. Bu felaket sadece, bütün kodlarıyla deşifre olmuş, PKK siyasetinin ürünüdür. Sanıyorum PKK’li yöneticiler, bunun bir başarı olduğunu söylemeye utanacaklardır. Çünkü; Çin Sedi’nden sonra ayakta kalan, dünyanın en uzun Surları içindeki 4000 yıllık Amed şehri, T.C. tarafından, tarihten silindi.
Aslında ikinci paragraftaki tarif, bir soykırım girişimidir. Minesoti Protokolü’ne uymuyor. Uluslararası mahkemeler ve insan hakları dernekleri bu protokole göre çalışır. Daha önce aynı olaylar Bosna’da da yaşandı ve sorumlular Lahey Adalet Divanı’nda yargılandı. T.C. yöneticileri Lahey Adalet Divanı’nda yargılanırken, PKK yöneticileri de Kürd Milleti’nin vicdanında yargılanmalı ve hesap vermelidir.
Görüldüğü kadarı ile bu savaş burada kalmayacak ve bir süre daha devam edecek. T.C. yöneticileri, barış görüşmelerini başlatma işaretlerini de vermeye başladı. Türkiye sıkıştı ve yalnızlaştığı için yeniden oyalama yolunu seçebilir. Öcalan yeniden sahneye çıkıp, barış meleği rolünü oynamaya çalışacaktır. Yeniden sahneye konmaya çalışılan bu çirkin oyunu, Kürd Milleti’nin görmemezlikten geleceğini hiç sanmıyorum.
Başbakan Davutoğlu büyük bir heyetle İran’a gitti. Suriye siyasetinde karşı düşmanlar, kayıp ettiklerini anlayınca, Tahran’da kader birliği yapmaya çalışıyorlar. Denize düşen yılana sarılır derler ya, bu sefer iki yılan birbirine sarıldı, bakalım nasıl kurtulacaklar?
Türkiye; Rusya’ya nispet olsun diye, Ukranya ile ilişki kurmaya çalışıyor. ABD ve AB’in dostluğunu kayıp etme pahasına, Türkiye ile ciddi bir ilişki oluşturacağını hiç sanmıyarum. Türkiye’nin eli havada kalmayacak ama elinde de bir şey olmayacak.
Türkiye bu ağrı kesici haplarla sağlığına kavuşamaz. Daha fazla zarar görmek istemiyorsa. Birincisi; İsviçre’den İtalyan, Fıransız ve Alman üç köylüyü Ankaraya davet etmeli. Bunlar üç ayrı toplum olarak, birlikte yaşama sorununu nasıl çözdüler ve bir arada dostca nasıl yaşıyorlar ve ayrıca da dünyaya nasıl örnek oluyorlar, anlatmalılar. Türk aydın ve siyasetçilerinin de onların anlatıklarını acilen öğrenmeleri gerekiyor. Gelen bu misafirlerden kısa süreliğine de olsa, biri cumhurbaşkanı, biri de başbakan olursa, Türkiye’nin daha iyi yönetileceğine ve sorunlarını daha hızlı çözeceğine inanıyorum. Diğer üçüncü misafiri de hediyelerle evine göndermeli.
İkincisi; Kıbrıstaki Türk soydaşlar için, hangi hakları ve yönetim biçimini istiyorlarsa, Kürd vatandaşlarına da aynı hakları, hak görmelidirler. Türk aydın ve siyasetçiler eğer İsviçre’den danışman istemiyorlarsa, bunu gözden geçirsinler.
Üçüncüsü; Kürd Milleti’nin özgürlük taleplerine, Öcalan ve PKK yöneticileri bile engel olamayacaklardır.
Benden söylemesi.
Mart 2016