Atatürk bu devleti ne zahmetlerle kurdu, hiç eleştirilir mi?
Şayet eleştirmeye kalkışırsanız, sizi ilahlar çarpar. Onlar olmazsa, devletin yönetenleri var, onlar çarpar. Yok onlar da çarpmazsa, devletin mafyası var, sizin kanınızla duş yaparlar, vallahi!.. Sonra bu devletin köklü gelenekleri var, kurulduğu günden beri aynen devam ediyor.
Mesele; 5 Kasım 1937 Atatürk dönemin en lüks köşkü Çankayad’a demleniyor. Geç saatlerde Başbakan İnönü içeri giriyor. Dersim katliamı bütün hızı ile devam ediyor.
Atatürk soruyor: „İsmet Devlet işleri nasıl gidiyor?
O da; „ Paşam Devlet işleri içki masasında konuşulmaz“ der.
Atatürk; „Sen niye geldin ki, istifanı gönderseydin ya“ der ve alelacele, „bana Celal’ı bulun“ talimatını verir.
Sabaha doğru, bu kez Celal Bayar huzurdadır; „Bak Celal, İsmet istifa etti, Başbakan sensin sabahleyin görevinin başında ol.“
Görüldüğü gibi Devlet geleneği, kurulduğu günden beri aynen devam ediyor. Devlet eleştirilmediği gibi, yöneticiler de eleştirilmez. Eğer bir şey söylüyor veya yapıyorlarsa, mutlaka bir bildikleri vardır. Bunlar her şeyi bilmeseler, hiç devletin başında olurlar mı?
Diyşarbakır – Sur, Silopi, Cizre, Nüsaybin ve daha bir çok yerde devam eden savaştan dolayı, bazı aydınlar savaşa karşı olduklarından dolayı; „Savaş dursun“ demişler. Herhalde bunlar Devlet geleneğini bilmedikleri için, bu insani arzularını dile getirip, suç işlemişler. Ben savaş dursun deyip suç işlemek istemiyorum ama öğrenmek istediğim başka şeyler var.
Öcalan 1984 yılında Şam’ın devlet mahallesinde karargahını kurdu ve 15 yıl boyunca „Bağımsız Birleşik Kürdistanı „ kurmak için T.C. sınırları içerisinde, devlete karşı savaştı. T.C. bir gün resmi bir belge ile Öcalan’ı Suriye yönetiminden istemedi. Acaba bu günkü T.C. yöneticileri bu hikmeti açıklayabilirler mi?
Bütün kamu oyu bu konuda yapılacak bir açıklamayı bekliyor.
Türk savaş uçakları, binlerce defa Kandili bombaladı ve „Teröristlerin inlerini yerle bir etti“. Fakat bu güne kadar, hiç bir yöneticinin burnu bile kanamadı. T.C. yöneticileri; Beka’da bunların nefes alışverişini izliyordu da Kandil’de bunu yapamadığını söyleyemez. Eğer pilotlar acemi değilse, yöneticiler çok usta demektir.
7 Şubat 2012 günü, Savcı Sadrettin Sarıkaya; „MİT – KCK işbirliği“ suçlamasıyla MİT Başkanı Hakan Fidan’ı göz altına almak istedi. Dönemin Başbakanı Erdoğan devreye girdi, önce gözaltına engel oldu sonra da özel bir yasa çıkararak, MİT Başkanı Hakan Fidan’ı yasal koruma altına aldı. Acaba bugün T.C. yöneticileri bunu insanlara açıklayabilirler mi?
19 Ekim 2009 da açılım kapsamında, Kandil’den gelen 34 PKK’li Habur’dan giriş yaptı. Karşılama ve „Çadır Mahkemesi“ ve sonrası olup bitenleri insanlar merak ediyor.
11 Eylül 2011 Oslo görüşmelerinin ses kayıtları sızdırıldı ve 2012’nin başında Öcalan Erdoğa’na bir mektup yazdı. Cezaevlerinde 57 gün devam eden açlık grevleri ve milletvekili Aysel Tuğluk’un Diyarbakır’da Özerklik ilanı, bunların ilişkisi nedir, insanlar merak ediyor.
2013 ve 2014 yıllarında, barış görüşmeleri sürerken, bütün Kürd illerini PKK yönetiyordu, insanlara da işte yerinde yönetim budur diyordu. Vali ve kaymakamlar masa başından kalkmıyorlardı, hakim ve savcılar boş oturuyordu, jandarma ve polis karakoldan dışarı çıkmıyordu. Hatta trafik kontrollerini bile PKK yapıyordu. Bütün görevleri PKK’nin bölge sorumlusu yürütüyordu. Bunu bölgede devlet görevlileri de, vatandaş da çok iyi biliyor. Kısaca bu süre içerisinde T.C. Devleti ve yöneticileri yoktu. Öcalan’ın yerinde yönetimi ve yöneticileri vardı ve bunlar da insanlara işte yerinde yönetim budur diyorlardı. Acaba iki taraf anlaşmış, Kürdlere bir oyun mu hazırlıyorlardı, insanın aklına başka bir şey gelmiyor.
28 Şubat 2015 tarihinde AKP ve PKK arasında Dolmabahçe’de 10 maddelik, bir mutabakat açıklandı. Nisan 2015 de dünyada eşi benzeri olmayan, yeni terörle mücadele yasası, parlamentoda çıkıyor. Buna göre, Vali ve kaymakamlar, kendi bölgelerinin tamamında veya bir kısmında sıkı yönetim ilan edebilirler. Yani buralarda sadece gücün yasası geçerlidir. Bu dahice yasayı Kenan Evren bile akıl etmemişti. Şu anda Kürd illerinde bu yasa uygulanıyor.
T.C. yöneticilerinin açıklamalarını basından izliyoruz. PKK militanları bütün şehirlere hendekler kazmışlar, barikatlar oluşturmuşlar, tuneller kazmışlar, duvarları yıkıp evleri birbirine bağlamışlar, Evlere ağır silahlar da dahil cephanelik doldurmuşlar ve buranın savunmasını ve yönetimini ele geçirmişler. Kısacası devletin içerisinde, devlet olmuşlar. Paralel Devlet değil haaa… Gerçek devlet olmuşlar.
Peki; Devletin güvenlik güçlerinin önemli bir kesimi bölgede görev yapıyor. Bunların yanında, Kürdlerden oluşan yüzbin kişlik bir de korucu ordusu var. Bunlara ek olarak bir o kadar da devletin ihbarcıları var. Resmi görkevliden çok, devletin sivil görevlileri var. PKK içerisinde devletin ajanları var. Nasıl oluyor da buna rağmen PKK militanları devletten gizli, bunları yapabiliyorlar?
Kürd gençleri, devlete rağmen bunları yaptığınıza sizleri inandırmaya çalışabilirler, sakın inanmayın.
Eğer bunlar devletten habersiz olmuş ise, devlet önce bölgedeki bütün sorumlularını, görev ihmalinden yargılamalıdır. Bu kötü senaryoyu ve ucuz oyunu kimse yutmaz, boşa uğraşmayın. Bu ucuz senaryoyu T.C. yazdı. Baş oyuncular da Erdoğan, Fidan ve Öcalan’dır. Dağdaki Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan da fügüranlık yapyıyorlar.
Bunların bir kısmı, „Bağımsız Birleşik Kürdisan“ sloganı ile gerilacılık oynadı, diğer bir kısmı da „devleti koruyoruz“ diyerek, Kürdistan’ı terörize ettiler, kırsal alanı boşalttılar. Şimdi sıra şehirlerde ve oyun aynı. Kürdistan’nın ortasında Kürd Kantonu, dünyada bu saçmalığın örneği yoktur. Yahut da demokrasi için, dünyanın hiç bir yerinde, otuz yıl gerillacılık oynanmamıştır. Böyle bir oyun sadece yukarda adı geçen oyunculara özeldir.
Son şehir kuşatmalarında, nüfusu yüzbinlerle ifade edilen, bir çok Kürd şehiri harabeye döndü, oturulamaz durumda. Yaşları 5-6 arasında çocuklar ve yaşları 70-80 arasında kadın ve erkekler öldürüldü. Bunlar T.C. kayıtlarına terörist olarak geçti. Sağ kalanlar için günlerden beri yiyecek ve içecek yoktur. İnsanlar yıkık evlerinin çatılarından akan yağmur suyunu içiyorlar. Bu zülme sadece alıştırılmış olan, Kürd Milleti dayanabilir.
14 Aralık 2015’de başlayan ve 36 gün süren Silopi kuşatması, T.C.’nin zaferi ile sona erdi. Yetkililerin açıklamalarına göre, Silopi’de irili, ufaklı 140 terörist silahlarıyla birlikte, ölü olarak ele geçirildi. 535 barikat ve hendek yerle bir edildi. Çok sayıda silah ve silah deposu bulundu. Fakat ne hikmetse, bu hendekleri ve barikatları devletin bilgisi dışında nasıl kazdıklarını söylemiyorlar. İşte insanların bilmediği, sadece devlet büyüklerinin bilebileceği, püf noktası da burası. Aklı ermeyen insanlar soru soramaz, yoksa suç işlemiş olurlar.
Umarım Silopi gibi diğer yerlerde de bir an önce bu kuşatmalar kalkar. İnsanlar da rahatça ölüsüne, dirisine, yıkılan evine ve yakılan eşyasına rahatça ağlama fırsatı bulur. Selahattin Demirtaş’ın % 90 oy aldığı buralara hangi yüzle gideceğini de merak ediyorum.
Kürd Milleti, bunun T.C. ve Öcalan işbirliği ile, size reva görülmüş bir zülüm olduğunu görün ve unutmayın.
T.C.’den kurtulmak istediğiniz kadar, bir an önce Öcalan’dan da kurtulmayı düşünmeye başlarsanız, kendinize en büyük iyiliği yapmış olacaksınız.
Yüz yıllık özgürlük yoculuğuna her şeyini feda eden Kürd Milleti’ni, hiç bir şeyin usandıracağını sanmıyorum.
Hele de yolun sonunun görülmeye başladığı, şu sıralarda.
Ocak 2016