Nihayet beklenen gün geldi…
Türkiye, içte ve dıştaki kimi engelemelere rağmen „Tarihi eşik“ olarak adlandırılan engeli de aşarak, Avrupa Birliği’ne bir adım daha yaklaştı. Yaklaştı diyorum, çünkü bu eşiği aşmanın AB ile bütünleşme anlamına gelmeyeceği herkesçe bilinen bir gerçek. Müzakere sürecinin ne zaman ve ne şekilde sonuçlanacağını şimdiden kestirmek güç. Ancak, Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşme sürecinin herhalükarda ülkeyi demokratikleştireceğini ve Türkiye’de yaşayan herkesin günlük yaşamından sosyal ilişkilerine kadar, köklü değişikliklere yolaçacağını, şimdiden söylemek mümkün.
Kopenhang Kriterleri’ne uyum çerçevesinde yapılan, 3 Ekim 2005 tarihli „Müzakere Çerçeve Belgesine“ göre yapılacak olan reformlardan geri adım atılamaycağı ve sürecin tersine çevrilemeyeceği gözönünde bulundurulduğunda, 10-15 yıl olarak tahmin edilen bu sürecin olumsuzlukla sonuçlanması bile, bir kazanım olarak değerlendirilmeli.
Bu sürecin kazanımlarının yanısıra bir maliyetinin de olacağı ayrı bir gerçek. Ancak bu bedeli ödeyecek kesim, asıl olarak sürece karşı çıkanlar ve devlet olmakla birlikte, sürece taraftar olanlara da kimi sorumluluklar yüklemektedir.
Bu kesimlerin bireysel ve toplumsal hak arama mücadelelerinde, yeni süreci kavramaları, eski alışkanlıklarını terkedebilmeleri, sürece denk düşen söylem ve taleplerle ortaya çıkmaları, katlanmaları gereken bedeli en aza indirecektir.
Eski alışkanlıklarda ısrar etmeleri ise, dışlanmalarına, sürecin gerisine düşmelerine yol acacaktır.
Bu sürecin Kürtler açısından anlamı nedir ve ne olmalıdir.
Dış dinamiklerin en az iç dinamikler kadar önem kazandığı günümüz dünya konjönktüründe, Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşme süreci en fazla da Kürtlerin yaranınadır. Çünkü, Türkiye’nin bu projeye dahil olabilmesi için siyasal anlamda demokratikleşmesi, devletin işleyişinde şeffaf olması, sivilleşmesi, insan haklarına saygılı, evrensel hukuk ve Avrupa’nın değer yargılarını içselleştirmesi gerekmektedir. Açıkçası Türkiye, yaşamın her alanında insana saygıyı esas alan ve insanı işin merkezine koyan bir yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek mecburiyetindedir.
Bu yeni yapılanma sürecinde en çok sevinenler, kuşkusuz bu güne kadar dışlanıp horlanan, en temel insani hakları elinde alınan ve hep ikinci sınıf insan muamelesi gören başta Kürtler olmak üzere, toplumun diğer ezilen kesimleri olacaktır.
Tıpkı son üç yılda Kopenhang Kriterleri’ne uyum çerçevesinde yapılan, bir kısmı hala günlük yaşama yasımayan düzenlemelerde olduğu gibi…
Örneğin Kürtlerin red ve inkarının terkedilmesi, Kürt dili ve kültürünün gelişmesi önünde duvar gibi duran kimi engellerin aşılması, zamanı ve süresi çok ilkelce belirlenmesine rağmen, Devlet kanallarında Kürtçe yayının başlanmış olması, Kürtlerin Türk mahkemelerinde kendi anadilleriyle savunma yapabilmeleri gibi kimi kazanımlar, salt Kürtlerin dünden bugüne mücadelelerinin bir sonucu değildir. Bunlar, daha çok AB’nin hazırlık aşaması için Türkiye’nin önüne koyduğu ve yerine getirilen ev ödevlerinin bir sonucudur.
Bu nedenle Kürtlerin, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile uzun zaman alacağı şimdiden belli olan pazarlık sürecinde etkili olabilmeleri ve taleplerini gündeme taşıyabilmeleri için, herşeyden önce, bu yeni sürece adapte olmaları, ve sürecin ruhuna göre davranmaları gerekir.
Çünkü, Kopenhang Kriterleri’nden 3 Ekim’de kabul edilen çerçeve belgeye kadar Avrupa’nın ödev olarak Türkiye’nin önüne koyduğu şartlar, Türkiye’deki toplumsal muhalefet ve Kürtler için de uyulması gereken kurallardır.
Yani devletin antidemokratik bir uygulanmasına karşı çıkıldığı gibi, muhalefetin ve de Kürtlerin demokratik olmayan hak arayışı da Avrupalılarca kabul görmeyecektir.
Bu bağlamda Türkiye’deki toplumsal muhalefet ve Kürtler de kendilerini dönüştürmek, mücadele yöntem ve araçlarını gözden geçirmek zorundadırlar.
Talep ve çözüm önerilerini yeni sürecin mantığına göre yeniden förmüle etmeleriyle dış dinamiklerlerin desteğini alabilir ve Türkiye’nin demokratikleşme süreci üzerinde aktif bir rol oyanayabilme şansını yakalayabilirler.
Bu ise, Türkiye’de demokratikleşme sürecini hızlandırır ve sorunların daha sancısız bir şekilde çözüm bulmasını sağlar.
06.10.2005
ikramoguz@navkurd.eu