Yıllardan beri Türk devlet adamları(!) ve bunlara paralel olarak medya mensuplarının önemli bir kesimi, Kürtleri hep geri, ilkel, onların liderlerini ise aşiret reisleri ve „sözde lider“ gibi kavramlarla adlandırdılar, hala aynı kavramlarla onları tanımlıyorlar.
Özellikle resmi sıfatlı olanlar, bu tanımlarla da yetinmeyip, onların konumlarını görmemezlikten de geliyorlar.
Mesela Güneyli Kürt liderleri, kendi ülkelerinde ağırlamaları bir yana, onların uğradıkları yollardan bile geçmek istemiyor ve onların katıldıkları uluslararası toplantıları ya boykut edip katılmıyor, katıldıklarında ise, onlara sırtlarını çevirip kendilerince tavır alıyorlar.
Oysa bu davranışları Kürt liderlere birşey kaybettirmiyor, aksine bu yaptıklarıyla kendilerini aşağılıyorlar.
Tabi onlar aşağılandıkça, Kürtlerin değer kazandığının farkında bile değiller.
Son dönemlerde omuzu kalabalık kesimler tarafından cilalanıp piyasaya sürülen Baykal’ın Sosyalist Enternasyonal’in Cenevre’deki toplantısında, Celal Talabani ve Mesud Barzaniye karşı takındığı tavır, bu örneklerden sadece bir tanesi…
Türk medyası günlerce Baykal’ı manşete çıkararak, onun Kürd liderlere nasıl „ders“ verdiğini, Bayakal konuşurken, onların nasıl salonu terk ettiklerini evire çevire yansıttı. Ama nedense hiçbiri, toplantıya katılan parti ve temsilcilerinin gerek Kürd liderler ve gerekse Baykal hakkındaki değerlendirmelerinden bahsetmedi.
Onlar Baykal’ı övedursunlar, biz ise yine bir Türk gazeteci ve yazarının satırlarından bu değerlendirmeleri aktaralım.
Bakın Gazeteci-Yazar Cengiz Çandar, 3 Temmuz 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde bu konuda şunları yazıyor:
„Hrant Dink cinayeti ve Hrant Dink davası vesilesiyle tanık olduğumuz, “Türk farklılaşması”nın “faşizan yanı”, Türkiye dışına çıkıldığı anda, tıpkı konvertibl olmayan bir para gibi değerini kaybediyor. İçinde yaşayan bir avuç gayrımüslime karşı azgınlaşabilen bu “faşizan Türk sunumu”, kendisini bir de “anti-Kürt söylem” üzerinden inşa ediyor. Bu da, böylelerini Türkiye dışında daha da büyük sıkıntıya sokuyor.
Son çarpıcı örnek, Sosyalist Enternasyonal’deki Deniz Baykal…“
„.. Sosyalist Enternasyonal toplantısının sonuç bildirisinin Deniz Baykal’ın konuşmasının tam ters yönünde çıktığını öğrendik, biliyoruz. Pek bilmediğimiz ayrıntılar da internet sitelerine dökülmeye başlandı. Örneğin, Dönem Başkanı, eski Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu’nun –Türkiye’ye dost bir siyasetçi olarak bilinir- Celal Talabani’yi “Sosyalist Enternasyonal’in en eski demokratı ve özgürlük mücadelecisi” olarak tanıttığını bizim basında okumadık.
Keza, Baykal’ın konuşmasından sonra, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı’nın “Sana söylüyorum Deniz Baykal, Irak’a saldırının sizi felakete götüreceğini, Irak’a da bela getireceğinizi bilmen gerekiyor. Tüm dünyayı karşınıza alırsınız” dediğini, Celal Talabani’nin “Irak, PKK sorununun çözümü için Irak, Türkiye ve Amerika arasında oluşturulan 3’lü komisyonda yer alıyor. Fakat, çok ilginçtir ki, bu komisyonu şimdiye kadar Irak heyetinde birinin Kürt olduğunu gerekçe gösteren Türkiye toplayamamıştır. Irak’a böyle davranırsa, hiç ilişki olmayacaktır demektir. Çünkü, Irak Devlet Başkanı Kürttür. Irak Dışişleri Bakanı da Kürttür” diye konuştuğunu da, bizim basından öğrenemedik.“
Şimdi CHP’nin Sosyalist Enternasyonal’den atılıp atılmayacağını bir tarafa bırakalım. Deniz Baykal’ın tıpkı çocuk hikayelerindeki masal kahramanı gibi ayna karşışına gecip; „ayna ayna, söyle bana benden başka demokrat ve ilerici var mi“ şeklindeki sözlerine mi bakacağız yoksa aynayı bir tarafa iten Sosyalist Enternasyonal dönem Başkanı ve eski Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu’nun Celal Talabani’yi “Sosyalist Enternasyonal’in en eski demokratı ve özgürlük mücadelecisi” olarak selamlamasına mı…
Eğer önemli olan bizim kendimizi nasıl görmemizden ziyade, aynanın bizi nasıl yansıtmasıysa, kimin daha ilkel ve geri olduğu ortada…
Celal Talabani mi, Deniz Baykal mi?
Varın siz karar verin…
04.07.2007