Günün birinde kısmen de olsa futbol ile ilgili yazı yazacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Çünkü bugüne kadar, bir kez hariç ne bir futbol maçını izlemek için bir stadyuma gittim, ne de herhangi bir takımın taraftarı oldum.
Ama boş zamanıma denk geldikçe, özellikle de uluslararası futbol karşılaşmalarını televizyondan izlemeye çalışır, her seferinde iyi oynayan takımın kazanmasını isterim.
Ilk ve son kez stadyuma gidip futbol maçı izlemem ise yılar öncesine, 1970’li yıların sonlarına dayanıyor. Gidişimin nedeni, futbol izlemekten daha çok, o dönemde Diyarbakır ismine olan sempatimin bir sonucuydu.
Çünkü futbol karşılaşması, Diyarbakırspor ile Erzurumspor arasında oynananacaktı. Birkaç arkadaşla birlikte Diyarbakırspor’a destek vermek amacıyla Erzurum Cemal Gürsel Stadyumu’na gittik. Stadyumda, Erzurumluların orijinal küfürlerinden en az etkilenebileceğimiz uygun bir yer seçip, orada maçın başlamasını, sefilane bir biçimde beklemeye başladık.
Dönemin koşulları gereği Erzurum’da Diyarbakır lehine tezahüratta bulunmak, adeta ölüme davetiye çıkarmaktı. Bu nedenle bizim Diyarbakırspor’a destek verme amacımız da sadece duygusal düzeydeydi.
Uzun bir bekleyişten sonra maç başladı, ancak maçtan daha çok izleyicilerin davranışları dikkatimi çekti. Bir ara saha yerine tribünleri seyre daldığımı farkettim, mevcut olan manzaraya daha fazla dayanamadığım için arkadaşların ısrarlarına rağmen stadyumdan ayrıldım. Üstelik kışın ortasında şehire yürüyerek gitmeyi de göze alarak…
Maçın daha ilk devresinde stadyumu terk etmemin nedeni ise, Erzurumluların orijinal küfür ve hakaretleriydi.
Sadece Diyarbakırlı sporculara ve hakeme yaptıkları küfürler anlaşılır bir şeydi. Ancak kendi futbolcularına yönelik yaptıkları küfürlere bir türlü anlam verememiştim.
Daha sonra ki yılarda bunun salt Erzurumlulara özgü bir davranış olmadığını, herhangi bir konuda „taraftar“ mantığıyla hareket etmenin doğal bir sonucu olduğunu gözlemledim.
Almanya’da oynanan 2006 Dünya Futbol Kupası maçları sayesinde, yaklaşık 30 yıl önce yaşadığım futbol olayı hafızamda yeniden canlandı.
9 Haziran’dan beri Almanya’nın ev sahipliğinde yapılan kupa karşılaşmalarında da Erzurumda’ki manzaranın bir benzeri yaşanıyor, üstelik sadece stadyumda değil, evde işyerinde ve sokak ortasında… Aradaki tek fark, Almanların orijinal küfürlerden yoksun oluşudur.
Futbol taraftarlarının bu çılgınlığı modern iletişim araçları sayesinde sınırları da aşarak, tüm dünyada aynı anda izeleniyor, etkileri de hemen hemen aynı şekilde gözlemleniyor.
Ancak 2006 Dünya Futbol Kupası’nı diğerlerinden farklı kılan bir yanı ise, kupa karşılaşmaları, Almanların kendi bayraklarıyla barışmalarına vesile olmasıdır.
Öyle ki, ülkenin her tarafı Alman bayrağının o soluk renkleriyle bezenmiş durumda.
Her ev ve işyerinde, hatta her arabada en az bir bayrak dalgalanıyor. Kimisinde bu sayı, bazen evin nüfusuna ya da işyerinde çalışan kişi sayısına göre değişiyor.
Ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez tanık olunan bu manzara, Almanya’da yaşayan yabancılardan daha çok Almanları kaygılandırıyor.
Birçok Alman politikacı, ülkede yaşanan bu bayrak sevgisinin tehlikeli sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
Ancak kitlelere yön veren araçları ellerinde bulunduranlar ise, tek şeyi düşünüyorlar: Daha çok tüketim…
Diğer etkilerin ileride ne tür sonuçlar doğuracağı ise bunların umurlarında bile değil…
01.07.2006
ikramoguz@navkurd.eu