Yılmaz Güney, 1937 yılında, Adana’da doğdu.
Sanatsal çalışmalarından dolayı defalarca soruşturmaya uğradı.
Yaşamı boyunca, toplam 12 yıl cezaevinde yattı.
1981 Ekim’inde, izinli çıktığı Isparta yarı-açık cezaevine dönmeyerek, yurtdışına çıktı. Paris’e yerleşti.
Kürt Enstitüsü’nün kuruluşunda kurucu üye olarak yeraldi. ‚
‚Yol“ filmi ile, 1982 Cannes Film Şenliği Büyük Ödülü’nü aldı.
9 Eylül 1984’te yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak, hayalindeki projeleriyle birlikte sonsuz yolculuğuna çıktı…
Sanat, toplumun aynasıdır. Bu aynaya bakan her herkes, biraz da kendisinden birşeyler görür, gördükleriyle kendisi arasında bir bağ kurmaya çalışır.
Bir dönemin tanıklığını en iyi şekilde beyaz perdeye aktaran Yılmaz Güney, sanatçı kimliğinden ötürü hep sıkıntılarla karşılaştı. Ömrünün önemli bir bölümünü cezaevlerinde geçirdi.
Yılmaz Güney, egemen çevreler tarafından bir asi, hatta bir katil olarak nietelendirilken, ezilen, horlanan ve baskı gören kitlelerin kalbinde O, „Çirkin Kral“ olarak taht kurdu, kendi filmlerinde onların dertlerini, sıkıntılarını ve sevinçlerini ustaca işledi.
Bu özelliğinden dolayı toplumun her kesimi, onun kişiliğinde ve sanatında kendinden birşeyler buluyor, kendilerine göre onu ve sanatını tanımlıyorlardı.
Işte bu nedenle kimileri, Yılmaz Güney’i bir enternasyonalist, kimileri onu siyasi bir önder, kimileri de usta bir devrimci ve düşünür olarak tanımladılar.
Kimileri ise, onun yazar ve sanatçı kimliğini görmezden gelerek, sıradan bir kabadayı olarak adlandırdı.
Ama O, her ne kadar sinemasını ve yazarlığını Türkçe icra edip ve bu kimliğiyle, Türk sinemasına ve sanatına büyük katkı yaptıysa da, bir Kürt olarak yaşama veda etti…
Yılmaz Güney’in erken gelen bir ölümle aramızdan ayrılşı, sürgünde de olsa kendi ana dilinde ürün verebilme isteğini engeledi.
Ölümüyle, Türk sineması „Çirkin Kralı“nı kaybederken, Kürt sanatı ise, onun katacağı zenginlikten yoksun kaldı…
10.09.2004
ikramoguz@navkurd.eu