Siyah ve kirli sakalları…
Araba tekerleğini andıran başlıkları…
Uzun etekli giysilerin üzerine geçirdikleri yelekleri…
Taşıdıkları uzun namlulu silahlarıyla tezat oluşturan, terliğimsi açık ayakkabılarıyla itici bir görünüş sergiliyorlar.
Salt erkeklerden oluşan bu tablosuyla Taliban, adeta bir korku filminin final sahnesi gibi, uzaktan da olsa insanın bir ürperti duymasına neden oluyor.
Bu nedenle onlarla aynı sahneyi paylaşmak zorunda kalacak olan normal Afganların ölümü göze alarak kaçışlarını anlamlandırmak bir ölçüde mümkün.
Taliban’ı dünya gündemine oturtan salt bu korkutucu görüntüleri mi?
Elbette ki hayır.
Aksine, bugün tüm dünyanın gündeminde ilk sırayı işgal etmelerinin nedeni:
İnançları…
Bu inancı hayatta uygulama konusundaki güçlü iradeleri…
Karşılarındaki gücün orantısızlığı karşısında yılgınlığa düşmeden, savaşı sürdürme azim ve kararlıklarıdır.
Bu özelliklerinin bir sonucudur ki, yarım asra yakın süren savaşta, iki süper güç olan Rusya ve Amerika, sırasıyla Taliban’ın önünde adeta diz çöktüler.
Dönemin Sovyetler Birliği olan Rusya’nın diz çökmesinde Amerikan’ın, bugün Amerika’nın diz çökmesinde başka aktörlerin etkisi ve katkısı olsa da, bu, Taliban’ın kazanan taraf olma gerçeğini değiştirmez.
Eğer belirleyici olan dış etkenler olmuş olsaydı, Amerikan’ın desteğiyle Rusya’ya diz çöktüren Taliban da, Amerikan’ın son 20 yılda eğittiği ve sayısı 300 bine ulaşan ve modern silahlara sahip olan Afgan ordusunun karşısında diz çökerdi.
İnancı, dolayısıyla savaşma azim ve iradesi eksik olan bir gücün, modern silahlara ve dış desteğe sahip olsa da, ölümüne savaşan bir gücün karşısında kazanma şansının olamayacağını en iyi izah eden, Amerikan Başkanı Joe Biden oldu.
Afgan güvenlik güçlerinin kendi ülkeleri için savaşmaya gönüllü olmadığı bir ortamda ABD askerlerinin savaşmayacağını ve savaşmaması gerektiğini belirten Biden, „Afgan liderleri kaçtı, ordu savaşmayı denemedi bile. Amerikan güçleri, Afgan ordusunun mücadele etmeyi reddettiği bir savaşta çarpışıp ölmemeli“ diyor.
Biden, bu sözleriyle çok doğru bir tespitte bulunuyor.
Özellikle Kürtler, Biden’ın bu sözlerini her gün görebilecekleri bir yerlere asmalı…
Çünkü Amerika, emperyal çıkarları gereği Afganistan’a girse de, kendisiyle uyumlu çalışabilecek bir yönetimin oluşması için de çalıştı, çaba gösterdi.
Oluşturduğu ordu, desteklediği yönetim, Amerika’nın geri çekilmeye başlaması ve Taliban’ın ilk hamlesiyle tarumar oldu.
Devlet Başkanı Eşref Gani ve yakın ekibi zimmetlerindeki paralarla, ordu mensupları ise kullandıkları uçak ve helikopterlerle kaçarak, kendilerine umut bağlayan halkı Taliban ile baş başa bıraktılar.
Tabi onları destekleyen, iktidara taşıyan Amerikalıları da hayal kırıklığına uğratarak…
Amerikalılar aynı hayal kırıklığını bugün Irak ve Suriye’de de yaşıyorlar.
Saddam sonrası Irak’ta istikrarlı bir merkezi yönetim oluşturamadıkları gibi, Kürtleri de birlik olmaya bir türlü ikna edemediler. Bu nedenle yıl sonuna kadar Irak’tan çekilmeyi planlıyor…
Suriye’de de dönüp dolaşıp Esad ile el sıkışacak gibi görünüyorlar.
Her iki ülkeden çekilmeleriyle birlikte, Afganlılar kadar bile şanslı olmayan Kürtler feryat edecek olurlarsa, feryatlarına cevap olarak Biden ya da Biden sonrası bir başkanın onlara söyleyebileceklerini şimdiden duyar gibiyim.
Ancak duyabileceklerimi bugün kendime bile söylemeye utanıyorum…
Bu nedenle merak ediyor ve bu merakımı gidermek için kendi kendime sorular soruyorum. Sorularıma bulabildiğim cevaplar, endişelerimi daha da artırıyor.
Acaba statülerini Amerika’nın kendilerine sağladığı desteğe borçlu olan Kürtler de olası ihtimallerden dolayı kaygılanıyorlar mı?
Mesela, Amerikalıların 30 yıldan beri, „birliğinizi kurun“ önerilerine cevap olarak, kimi yüzeysel adımlarla Amerikalıları bile kandırmaya çalışan, yine Amerikalıların silahlarıyla cephe savaşı verip, sokaklarda „kahrolsun Amerika“ sloganları atan Kürtler de, sömürgecileriyle baş başa kaldıklarında, neye uğrayacaklarını düşünüyorlar mı?
Yoksa dağlarından başka güvendikleri yeni dostları var da, biz mi bilmiyoruz?..