Mondros; Osmanlı ile müttefik güçlerin 30 Ekim 1918 tarihinde Limni Adasında, 25 maddelik ateşkes antlaşmasının yapıldığı limandır. Osmanlı 27 Ekim 1918 tarihinde müttefik güçlere koşulsuz teslim olduğunu ilan edince, İngiliz Amiral Calthope ile Osmanlı’nın Bahriye Nazırı Rauf Bey Mondros’ta 25 maddelik Ateşkes Antlaşması imzaladılar. Osmanlının müttefiki Almanya da 11 Kasım 1918 tarihinde koşulsuz Ateşkes ilan etti, böylece de birinci dünya savaşı sona erdi.
25 maddelik Mondros Ateşkes Mütarekesine göre, Osmanlı devleti fes edilecek. Osmanlı ordusu dağıtılacak, donanmaya ait bütün gemiler Fransız ve İngiliz askerlerin denetiminde bir limanda toplanacak. Osmanlı silah depoları, İngiliz ve Fransız askerlere teslim edilecek. Osmanlının işgal edilmemiş topraklarının yönetimine İngiliz General Harington atanacak. İl ve lüzum görüldüğünde ilçeleri İngiliz ve Fransız subaylar yönetecek. Ülkenin her türlü asayişinden Harington sorumlu olacak.
13 Kasım 1918 tarihinde, Harington bir gurup müttefik gemisiyle İstanbul’a geldi, gemiler Haydarpaşa önlerinde demirledi. Devşirme Türkler buna İstanbul’un işgali derler. Bu tarihten sonra, 6 Ekim 1923 tarihinden adamlarını da alıp evine gidene kadar, 4 yıl 10 ay 23 gün İstanbul’u Harington yönetti. Devşirme Türkler Harington’un bu gidişine de İstanbul’un kurtuluşu derler. Harington İstanbul’a gelirken bir tek Osmanlı askeri yoktu, giderken de bir tek Osmanlı askeri yoktu. Birinci dünya savaşında İstanbul ne işgal edildi ne de kurtarıldı, devşirme Türkler yalan söylüyor. İstanbul Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla, Harington’a teslim edildi, Harington istediği düzeni oluşturduktan sonra da çekti gitti.
Montrö ise, İsviçre’de küçük bir kasabanın adıdır. Mondros Antlaşmasına göre, boğazlar uluslararası sular olarak kabul edilir. 15-20 km mesafeye kadar askerden arındırılması gereken yerlerin her türlü korunması da BM’ye aittir. Daha sonra bazı uygun olmayan sivil nakliye işlerinin denetimini, Paşalar Cumhuriyetine vermek istediler. Bunun üzerine 9 Temmuz 1936 tarihinde, bazı devletler ile Paşalar Cumhuriyeti Montrö’de 20 yıllık süre ile Boğazlar Sözleşmesi diye bir antlaşma yaptılar. Süre çoktan doldu akıbeti meçhul. Boğazlar hala uluslararası karasulardandır, denetimi de BM’ye aittir.
Paşalar Cumhuriyeti boğazlarla ilgili her türlü denetimi kendi kontrolüne almaya çalışıyor. İstanbul kanalı diye bir oyun ortaya atıldı ama tutmadı. İstanbul boğazının en dar yeri, bin metreden fazla, bunu yapılan köprülerden anlıyoruz. Bütün dünya devletlerinin gemileri istedikleri zaman, buralardan bedava geçiyorlar, çünkü boğazlardan herkesin payı var. Deli Dumrul Kanalından neden para ile geçsinler? Ayrıca Deli Dumrul Kanalı daha dar, oraya da yatlar katlar dolacak, daha tehlikeli olacak, yabancı gemilerin paralı o dar kanalda ne işi var, kendi bedava kanalından geçer.
Bir süre önce 126 Emekli Büyükelçi, Boğazlar Antlaşması ile ilgili bir bildiri yayınladılar ama pek ilgi çekmedi. Arkasında Bahçeli, ‘gerekirse Anayasayı da kapatırız’ dedi o da öyle geçti. Halbuki Bahçelinin söyledikleri çok önemlidir. Eğer Bahçeli selektör yakıyorsa ya arkadan gelene yol veriyor ya da konvoydan ayrılmak istiyor. 4 Nisan günü 104 Emekli Amiral, Montrö Anlaşmasıyla ilgi bir ültimatom yayınladılar. Türkiye ayağa kalktı, ‘vay efendim, bu bir darbe tehdididir’ diy. En hızlı karşı çıkış da Bahçeli’den geldi, “Rütbeleri sökülmelidir” diyor. Halbuki aynı Bahçeli, 2004 yılında 313 Generale, iktidarı uyarmaları için 17 sayfalık mektup yazmış.
126 Emekli Büyükelçi bireysel görüşlerini açıklayabilir, topluca siyasete karışma hakkı yoktu, emekli devlet memurudur gitsin evinde otursun. Dünyada bunun örneğini bulamazsınız. Bahçeli hangi yetki ile Anayasa Mahkemesini kapatıyor, otursun partisine Genel Başkanlık yapsın. 104 Emekli Amiral, aralarında karacı ve havacı yok, ortak bildiri yayınlıyorlar. Görüldüğü kadarıyla bu işte organizeli bir çalışma var. Şimdi Türkiye yandaşlar ve karşıtlar darbeyi tartışıyor. Fena da olmadı böylece biz de kim darbe yanlısı, kim karşıtı olduğunu öğrendik. Aslında ben Türkiye’de hiç kimsenin darbe karşıtı olacağına inanmıyorum. Çünkü Türk insanın beyni darbe kültü ile yoğrulmuş, 12 Eylül’ü hatırlıyorum, insanlar “çok şükür askerler geldi kurtulduk” diyorlardı.
104 Amiral, OYAK Holdingin ortaklarından, yani sadece Amiral değil, aynı zamanda iş adamıdırlar. Düşünün 104 MÜSİAT ya da TÜSİAT üyesi böyle bir bildiri yayınlasaydı? OYAK Holding Koç’u ve Sabancı’yı geçti ve şu anda Türkiye’nin en büyük Holdingidir. Sanayinin her alanında yüzlerce fabrikası var, bunlara Fransız Renault’un %51’i dahil. Her subay rütbesine göre, Holding de hissesi sahibidir ve bu hisseler varislerine miras kalır. OYAK 2010 yılına kadar da vergi ödemiyordu, AB görüşmelerinde AB’nin zorlamasıyla vergi ödeme kapsamına alındı. Holding 1961 İnönü-Gürsel cuntası döneminde oluştu, dolayısıyla cuntanın subaylara önemli bir hediyesidir.
Emekli Generaller, ömür boyu elektriği, suyu, gazı bedava olan, devlet lojmanlarında kira ödemeden otururlar. Ordu evlerindeki olanaklardan yararlandıkları gibi, sahil yazlıklardan da bedava tatil yaparlar. Her yıl OYAK Holdingden paylarına düşen kar payını alırlar. Çocukları üniversiteyi bitirsin ya da bitirmesin, Türkiye’de boşta gezen bir tek general çocuğu yoktur. Hepsi en iyi kadrolarda iş başı yapar. Bir General emekli olduğunda, 2020 yılına göre emekli sandığından 15 bin lira emekli maaşı ve 375 bin Lira tazminat alır. OYAK Holdingdeki ortaklığından dolayı, holdingden de hayli yüksek bir emekli maaşı ve 740 bin lira da tazminat alır. Ayrıca İstanbul Göztepe, Ankara Çayyolu ve İzmir Karşıyaka’ da nerede isterse bir ev ve bir araba da kendisine verilir. Her zaman ortağı olduğu için Renault’tan %20 tenzilatla araba alabilir. Kısaca Türkiye bir bir Generaller cennetidir diyebiliriz.
Emekli Generallerin hepsi, “bunları asmayayım da besleyeyim mi” diyen 12 Eylül Cuntası eli kanlı liderinin genç elemanlarıdır. 12 Eylül darbesini hiç kimse unutmadı, çünkü insanların büyük çoğunluğu hala bedeninde ve ruhunda 12 Eylül’ün izlerini taşıyor. General efendilerin bireysel fikirleri yok ki bireysel açıklama yapsınlar, ancak birkaç yüz kişi bir araya gelecekler ki yarım yamalak bir fikir oluşturabilsinler. Çünkü yalnızlarken bir elleri yağda bir elleri balda.
Darbe davetiyesi dağıtan devşirme paşalara baktığımızda, bunları çığlık çığlığa bağırarak destekleyenlerin önemli bir kesimi eski “devrimciler” den oluşuyor. Ben şahsen bu “devrimcilere” baktığımda, kendimden utanç duyuyorum, bunları devrimci sandığım için. Ben babamdan aldığım terbiye gereği, hayatımda bir insana en ufak bir kötülük yapmamış biri olarak, 12 Eylül darbesinde 45 gün işkence gördüm. Orhan Taşanlar’ın başkanlığında 8-10 kişinin hiç tanımadıkları bana 45 gün boyunca işkence yapması şerefsizliktir. Savcının serbest bırakmasıyla 45 gün sonra gece eve geldiğimde, üstüm başım paramparça kan içerisinde, annem beni o halde görünce fenalık geçirdi. Ben bunu unutursam onlardan daha büyük bir şerefsizlik yapmış olurum. Benim gibi yüzbinlerce insan var. Bunların, darbenin müttefikleri olan devşirme Amiralleri desteklediklerini gördüğümde dilim tutuluyor, söyleyecek söz bulamıyorum.
Amirallerin son çıkışı da gösteriyor ki, Türkiye yeni bir çıkış yolu arıyor. İç siyasette eskiye devam, dış siyasette kayıp ettiklerini yeniden devşirmeye çalışıyorlar. Deli Dumrul kanalını, vadesi dolmuş eski sözleşmeleri ve Amiralleri tartışmaya açmak, sadece insanları oyalamaktan başka bir şey değil. Yeni bir yönetim görüntüsü bile, inandırıcı olmayacak. Türkiye APO ve FETÖ gibi iki temel sorununa, adil ve makul bir çözüm oluşturmadan, huzursuzluk devam edecek. Eski dostlar kendisinden uzaklaşmaya devam edecek. 6 Nisan 2021 günü, Erdoğan AB Konseyi Başkanı Charles Michael ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i Saray’da karşıladığında, Bayan Leyen’i ayakta bıraktı. Önceden iki kişinin geleceği biliniyordu, Saray bunu bilinçli yaptı. Sonuç vatana ve millete hayırlı olsun.
Mazlum Kürt Milleti; devşirme Türkler birbirine düşmüş kavga ediyorlar, size ne oluyor?
Taraf olma mecburiyeti yok ki, biraz da kenarda kalın seyirci olun, araya girerseniz taraflardan dayağı siz yersiniz. Diyarbakır işkencehanesini ne çabuk unuttunuz?
Köylerde yakılan evlerinizi yakından seyirtmeyi ne çabuk unuttunuz. Kürt Milleti için bugün dünden daha iyidir demek aptallık olur ama Generaller iyisini yapar diye düşünmek, daha büyük aptallık olmaz mı?
Zulüm kime yapılırsa yapılsın karşı durmuyorsan insan değilsin, zulüm sana yapılıyor da karşı durmuyorsan, kendi zaliminsin.
Nisan 2021