Anadili olan Kürtçeyi bilmediği için utanç duyduğunu söyleyebilme erdemine sahip olan bir Kürd’e rastladınız mı?
Bugüne kadar anadilini bilmediği için hayıflanan Kürtleri tanıdım, ancak bu eksikliğinden dolayı utanç duyan birine rastlamadım.
Anadilini bilmediğinden dolayı hayıflananlar olsa da, genellikle bu eksikliklerinin nedenini devletin asimilasyon çarkına dayandırıyorlar. Siyasi olarak bu asimilasyon çarkına karşı çıkmakla birlikte, o çarkı durdurmaya ya da etkisini azaltmaya yönelik, tek bir adım dahi atmıyorlar. Bugünün koşullarında var olan olanaklardan hareketle, anadillerini öğrenme gibi bir çaba içerisine girmedikleri gibi, dilin bir halkın özgürleşme mücadelesindeki yerini de hafife almakla, adeta devletin asimilasyon politikasına, bilerek ya da bilmeyerek hizmet ediyorlar.
Bu nedenle anadilinden yoksun olmayı bir sorun olarak görmekle birlikte, bilmediği, öğrenemediği için utanç duyan Kürt yok ancak, Kürt olmayanlar var.
Bunlardan biri de Mark Campbell…
İnsan hakları savunucusu ve aktivist olan Mark Campbell, yarı İrlandalı bir İngiliz.
Jînda Zekioğlu, Mark Campbell’i bulmuş onunla bir söyleşi yapmış. Söyleşi 24 Kasım’da; “Kürt halkı ile kendi travmamı yendim” başlığıyla Gazeteduvar’da yayınlanmıştı.
Her Kürd’ü adeta okumaya davet eden bir başlık. Merakla okumaya başlayınca, söyleşinin devamında söyledikleri, başlıktan da ilgi çekici.
Jînda Zekioğlu söyleşinin girişinde Mark Campbell’i şu cümlelerle tanımliyor: „Annesi İngiltere’nin güneyinde New Forest’ta varlıklı bir ailenin kızıydı. Babası ise Londra’da bir otelin valesi olarak çalışan İrlandalı işçi bir ailenin oğlu. Bakmayın annesinin öyle ‘varlık’ içinde olduğuna; O, İrlandalı genç bir delikanlıya aşık olup, onunla Kuzey İrlanda’ya göç edip, kadın ve barış aktivizmi ile adına Nobel Barış Ödülü ithaf edilecek denli geniş yürekliydi. Mark Campbell, böyle bir annenin ve babanın oğlu olmaktan onur duyuyor. Çocukluğundan tanıdık gelen o hikâye, insan hakları için mücadele eden dernekler adına çalışmasına kapı aralıyor. Campbell, 1993 yılında Diyarbakır’da Lice’de 16 kişinin ölümüne tanık oldu. Yangını fotoğraflamasıyla hem kendi kişisel yolculuğuna, hem de toplumsal tarihe iz bıraktı.“
Mark Campbell’in Kürtler ilgili yapmakta olduğu çalışmalar konusunda da şu bilgiyi veriyor.
„@Hevallo olarak tanıdığımız Mark Campbell, 2011 yılında başlattığı #TwitterKurds hashtagi ile Kürtlerin son 10 yılında yaşadıklarının onlarca dilde, onlarca ülkede fark edilmesini sağladı. Kürt sansürünü kırarak milyonlara ulaşmanın mümkün olduğunu gösterdi. İnsan hakları savunuculuğunun sosyal medyadaki bu yeni ‘cephe’sinde Kürt halkı tek gündemi oldu. Bu gündemi arşivlemek, güncelliğini korumak adına kurduğu kurdistansolidaritycampaign.org ile ulaşıyor artık insanlara.“
Bu yazıyı yazmama vesile olan asıl neden ise, söyleşinin sonlarına doğru Mark Campbell’in Zekioğlu’nun sorduğu sorulardan birine verdiği cevapta kullandığı şu cümle; “Tam anlamıyla Kürtçe öğrenemediğimi söylemekten utanç duyuyorum…”
Mark Campbell’in bu cümlesi, hiç kuşkusuz her Kürd’ün sevinç duymasına vesile oluyor. Beni de sevindirdi, ancak bir o kadar da düşündürdü. Kürtlerin kendi anadilleriyle olan ilişkileri, kültürel değerlerinden uzak olan yaşam biçimleri, gelecekleriyle ilgili tasavvurları, dile getirdikleri siyasi söylem ve taleplerini düşündükçe, sevincim üzüntüye dönüştü…
Düşünün ki, bir İngiliz, dost gördüğü Kürt halkıyla daha iyi diyalog kurma adına Kürtçeyi öğreniyor. Yeteri kadar öğrenemediği için utanç duyduğunu, rahatlıkla söyleyebiliyor.
Peki ya Kürtler?
Kürt halkının özgürlüğü için siyasete atılıyor.
Asimilasyon karşı çıkıp, Türkçe sloganlarla anadilde eğitim talebinde bulunuyor.
Tutuklanmayı, işkence görmeyi, en verimli olabileceği yıllarını zindanda geçirmeyi göze alarak, siyasi parti yöneticisi oluyor.
Yeri geldiğinde ölümü de göze alarak, dağa çıkıp silahlı mücadeleye katılıyor.
Adına mücadele verdiği halkıyla anadili olan Kürtçe ile diyalog kurmaktan yoksun olmuş olmanın eksikliğini duymuyor.
Anadillerini bildikleri halde, benim gibi Türkçe yazan, Türkçe siyaset yapanlar da, “Türk halkı da yazdıklarımızı okusun, sesimizi duysun” bahanesine sarılıyor…
Gelinen noktada katedilen yolun sonu, “Demokratik Türkiye” kavşağıyla kesişince, yoldan habersiz yolcu misali şoförü suçlayıp, günahlarından arınmaya çalışıyor…
26.11.2020
Merak edenler için söyleşinin linki: