
Yaklaşık 10 ay önce, 24.08.2019 tarihinde, „Pençe Operasyonlarının Uluslararası Hukuk’taki Yeri“ başlıklı bir yazı yazmış ve şu cümlelerle sonlandırmıştım.
Kürtler başta olmak üzere herkes Fırat’ın Doğusuna kilitlenmişken, Türk devleti Kürdistan’ın Güney’inde kalıcı olmanın temellerini atıyor. Üstelik herhangi bir tepkiyle karşılaşmadan…
Pençe 1, Pençe 2 ve Pençe 3 adı altında yapılan operasyonlara yönelik Bölgesel Kürt Yönetimi’nin tepkisi “rica” düzeyinde kalırken, Kuzeyli sahte Barzanicilerin bu konudaki tutumu ise, Türk devletinin operasyonlarına adeta meşrutiyet kazandırma babında…
O günkü yazdıklarıma, yazının son cümlesinde, „Kuzeyli sahte Barzaniciler“ diye tanımladıklarım yoğun tepki göstermişlerdi.
Tepkilerin ortak noktası şuydu:
„Türk devletinin operasyon yaptığı bölge, PKK’nin egemenlik alanı…“
Bu sahtekarlara göre, Türk devletinin yıllardan beri Kürdistan’ın Güney’ne yapmış olduğu ve bundan sonra da yapacağı operasyonların son bulması, ancak PKK’nin buharlaşmasına bağlı. PKK var oldukça, operasyonlar da devam edecek…
Güney’deki Kürt Yönetimi son dönemlerde gerçekleşen operasyonlar karşısında adeta sessiz. Daha önceki operasyonlar sırasında „rica” düzeyindeki tepkisine bile artık rastlanamıyor.
Yönetimin fiili resmi yayın organı olan Rûdaw ise, yaptığı algı operasyonuyla Türkiye’yi gizleme, görünmez kılmaya çalışmakta.
Son operasyonu; „MSB komandoların Haftanin’e geçtiğini açıkladı“ başlığıyla manşete taşımış.
„Bu haberin başlığında tuhaf olan ne var“ diye, itiraz edebilirsiniz.
Ancak, şeytanın avukatlığına soyunduğunuzda, bu başlığın bir algı oluşturma operasyonu olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
„MSB komandoların Haftanin’e geçtiğini açıkladı“ cümlesi, Haftanin’in de bağlı bulunduğu ülkeye mensup komandoların normal bir yer değiştirdiği algısını oluşturuyor.
„Türkiye Milli Savunma Bakanı komandoların Haftanin’e geçtiğini açıkladı“ cümlesi ise, Türkiye’ye ait komandoların sınırı aşarak Haftanin’e operasyon yaptıkları bilgisini içeriyor.
Biri normal bir yer değişikliğini, diğeri ise bir işgal girişiminin olduğunu gösteriyor.
„Şeytan ayrıntıda gizlidir“ misalinde olduğu gibi, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin olmasa bile, Rûdaw niyeti de bu ayrıntıda gizlidir.
Bu niyetle gizlenmek istenen şey de, Türk Devleti’nin sömürgeci karakteridir…
Bir süre önce Kürdistan24, bu yöndeki niyetini İbrahim Güçlü’nün bir yazısını yayınlamama gerekçesi olarak göstermişti.
Kürdistan24 yöneticileri ya acemice davranmışlardı ya da ileri sürdükleri gerekçenin İbrahim Güçlü tarafından kamuoyuna açıklanacağını hesaba katmamışlardı.
Rûdaw ise, daha profesyonelce davranarak Türk devletinin sömürgeci ve işgalci yüzünü, algı operasyonlarıyla gizlemeye çalışıyor.
Bir gün önce de, Türkiye 26 uçak ile gerçekleştirdiği „Pençe-Kaplan“ operasyonuyla Güney Kürdistan’da 81 noktayı bombalamıştı. Rûdaw bu operasyonu da şu başlıkla manşetine taşımıştı: „26 savaş uçağı Güney Kürdistan’da 81 noktayı bombaladı.“
Haberin devamını okumayan, uçakların hangi devlete ait olduğunu, Güney Kürdistan’ı niçin bombaladığını anlamayacak. Tıpkı MSB’nin hangi ülkenin MSB’i olduğunu bilememesi gibi…
Kürdistan24’ün İbrahim Gülcü’yü ikna ettiği gibi, Rûdaw da, „başlıktan tasarruf ediyoruz“ gerekçesini gösterebilir, ancak inandırıcı olmaz.
Çünkü Rûdaw’ın bugün yayınlamış olduğu başka bir haber, bu gerekçeyi çürütür nitelikte.
Haber, İran’ın Kürdistan Bölgesi’ne yönelik bir saldırısıyla ilgili. Rûdaw bu haberi de şu başlıkla haberleştirmiş.
„İran, Kürdistan Bölgesi sınırlarını tekrar bombalamaya başladı.“
Üstelik bu haberi de, Türkiye ile ilgili yapmış olduğu haberin hemen altında ikinci bir manşet olarak kullanmış.
Saldıran devlet İran olunca, saldırgan devletin adı ve saldırdığı ülke olan Kürdistan başlığa taşınabiliniyor.
Ancak daha şiddetli olmasına rağmen saldıran ülke Türkiye olunca, saldırgan ülke adı da, saldırıya uğrayan Kürdistan’da başlığa taşınamıyor.
Peki niye?
Çünkü haber, herhangi bir olayla ilgili okuru bilgilendiren bir enformasyonu içeriyor, manşete çıkarılan başlık ise, okurun kafasında algı oluşturmaya yönelik bir mesajı taşıyor.
Rûdaw misyonu gereği bu son haberiyle de algı oluşturma mesajını öne çıkarıyor.
Dolayısıyla Güney, yönetimi ve basınıyla sömürgeciler arasında bile bir ayırım yapıyorlar.
Birinin küçük bir saldırısını büyüterek, diğerinin büyük saldırısını ise, küçültüp gizleyerek…
Tek dertleri Güney’in kara suyundan nemalanmak olan sahtekârlar da, avukatlığa soyunarak Türk devletinin işgal girişimine meşrutiyet kazandırmaya hizmet etmeye hala devam ediyorlar, bilerek ya da bilmeyerek…
17.06.2020