Bu kez kurşun değil, bomba yarası…
Türk Savaş Uçakları Roboski (Uludere)’de sivil, savunmasız Kürtleri bombaladı.
Sonuç 35 ölü, 1 yaralı…
Türkiye Cumhuriyeti 85 yılık tarihine bir çok şeyi sığdırabilen ender ülkelerden biri.
Açık ve kapalı olmak üzere sayısız darbe girişimi…
Etnik ve dinsel azınlıklara karşı katliamlar…
Kürtleri inkar ve ve imha politikaları…
Tüm bu yaptıklarından dolayı da ne herhangi bir bedel ödedi ne de bedel ödenmeye zorlandı…
Katliama uğrayanlar bile, bu yapılanlara birer gerekçe uydurup devleti aklama yoluna gittiler.
Bu rahatlık nedeniyledir ki, devlet de „kökü kazınması“ gereken kimi etnik ve dinsel azınlıkların işini fazla zorlanmadan kökten çözdü.
Geriye tek „bela“ olarak Kürtler kaldı.
Onlara da, yerine ve zamanına göre havuç ve sopayı bir arada kullanarak hedefine ulaşmaya çalışıyor.
Devletin işine gelince, Kürt gerillalara bomba yağdırmamsı için kendi uçaklarının rotasını başka bir coğrafyaya yönlendirebiliyor, işine gelmeyince de aynı uçaklara hedef olarak Kürt gerillaları diye, savunmasız sivil insanların bombalanmasını hedef olarak seçiyor.
Yetmiş yıl önce 33 kurşunla 33 Kürdü katleden devlet, tam da AKP’nin açılım ve Kürt realitesinin kabulüne paralel bir şekilde bu kez, 35 bomba ile, yine savunmasız 35 can katlediliyor.
Van Özalp’ın yerini Şırnak (Roboski) Uludere, kurşunların yerini ise kimyasal bombalar alıyor…
Yaşları 18-20 arasında değişen ve geçimlerini mazot taşımakla sağlayan 35 delikanlı…
Tıpkı Van’da katledilen soydaşları gibi, kendi vatan toprakları olan bir parçadan diğer parçaya geçerlerken, iradelerine rağmen çizilmiş olan sunni sınırları aştıkları için „kaçakçı“ tanımlamasına maruz kalarak…
Ve Türk gazetelerinin alışılagelmiş son dakika manşetleri…
„PKK’ye yönelik yapılan hava saldırısında yanlışlıkla sivillerin vurulduğu iddiası…“
„Hatalı istihbarat sonucu…“
„Operasyon kazası…“ vesaire…
Hükümet cenahında ise tüm bu olup bitenlerin provası denilebilecek bir oyun sahneleniyor.
Hükümet üyeleriyle, kimi gözde bürokratların „iyi“ ve „kötü“ rol paylaşımıyla oynadıkları bu oyunda, son perde, kötülerin sahnede egemen olmalarıyla kapanıyor…
Kürt açılımının en önemli adımı olarak atılan TRT-6’in mimarı İbrahim Şahin rolü gereği , TRT-6’in ilk dönemlerinde program yapan sanatçı Rojîn’e „aşufte kadın“ diyor.
Bir gün aradan sonra Başbakan Erdoğan ve eşi Rojîni arayıp, ondan özür dilemelerine rağmen, Şahin, kara kanatlarıyla uçmaya devam ediyor…
Başbakan Bülent Arınç meclisteki bütçe görüşmeleri esnasında; „Kürtlerin tüm haklarını vereceğiz ve yapacağımız yeni anayasayla onları yasal garanti altına alacağız“ diyor, hemen ardından „KCK’nın basın ayağını oluşturdukları“ iddiasıyla 50’ye yakın basın çalışanı gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına alınıp, havadan sudan gerekçelerle tutuklanıyor…
Yine başbakan yardımcılarından Beşir Atalay, yeni bir demokratikleşme paketinin hazırlandığını toplama müjdeliyor, akabinde İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, rolü gereği aniden sahneye fırlayarak hünerini bir kahraman edasıyla sergilemeye başlıyor.
Şahin: “Terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil. Bir başka ayağı daha var. Birileri de resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak yapıyor“ diyor.
Üç gün sonra Uludere’de PKK’li diye, daha çocuk yaşlarda sayılabilecek savunmasız 35 Kürdün bedeni kimyasal bombalarla paramparça oluyor…
Suçları mı…
Şahin’in tarifine göre; „sınır ötesi ticaret yapıp, teröre finansman kaynak oluşturmak“…
Bu oyun böyle devam ederse, 2012 yılına hepimiz birer terörist olarak gireceğiz…
Ne diyelim…
Yaşasın terörizm…
29.12.2011
firataras@navkurd.net