Bir süre önce AKP tarafından yaptırılan anketin sonucuna göre Türkiye genelinde sürece destek verenlerin oranı % 60 civarında. Bölgelere göre ise, Güneydoğu Anabudolu’da halkın % 81’i, Doğu Anadolu’da ise halkın % 77’si süreci destekliyor. Çocukları hem dağa hem de askere giden, her iki taraftan da şehitleri bol olan Kürtlerin genel olarak sürece desteği % 79. Yine asker olarak en fazla şehit veren İç Anadolu bölgesinde bu oran % 60 civarındayken, kıyı bölgelerde ise, giderek azalıyor ve Ege’de % 40’lara kadar düşüyor.
Aslında yukarıdaki rakamlar, başlıktaki sorunun cevabını da, sürece desteğin mantığını da hiç bir tereddüte mahal bırakmadan, açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.
Buna rağmen her iki taraftan da süreci hala „ama“larla izah etmeye çalışanlar var.
Türk tarafı Erdoğan’ı, Kürt tarafı ise Öcalan’ı hedef tahtasına koymuş, habire oklarını fırlatıyorlar… Bu karavana atışlarıyla hedefi ıskaladıkları gibi, halkın istem ve taleplerinden de bihaber oldukları için, ortaya koydukları kim doğruları bile güme gidiyor…
Türkler Erdoğan’ı „tek adam olma uğruna vatanı Kürtlere peşkeş cekmekle“ suçluyorlar, Kürtler de Öcalan’ı, „Kürtleri Türk devleti’ne ucuza satmakla…“
Her iki taraftan da sürece karşı olanların süreçle ilgili ileri sürdükleri argümanlar farklı olsa da, bir noktada birleşiyorlar…
Halka tepeden bakmak, onların talep ve istemlerine burun kıvırmak… Üstelik bunu yaparlarken kendilerini de demokrat, aydın ve ilerici olarak adlandırmaktan da geri kalmıyorlar…
Demokrasi istiyorlar, ama halksız olanından…
Çünkü halksız bir demokrasi hayali peşindeler.
Bu nedenle de onlar halkı; „göbeğini kaşıyan adam“, „bidon kafalı“, „ağzı çorba kokan“ bireylerden oluşan bir „sürü“ olarak tanımlıyorlar…
Sürü olarak tanımladıkları halkın gerisinde kaldıklarında ise, tüm kin ve öfkelerini „Çobanlar“a kusmakla, sürünün yön değiştirebileceğinin hayalini kurmaktan da kendilerini alıkoyamıyorlar…
Oysa sürü dedikleri halk bugüne bakıyor, bugünün kar ve zararını düşünerek hareket ediyor.
Bunun içindir ki, Kürt halkı dağa çıkan çocuğunun sağ salim bir şekilde dönmesini, sesli bir şekilde telafüz etmese de, ne zaman ve ne şekilde kurulacak bir Kürdistan’dan daha fazla önemsiyor.
Türk halkı, her nekadar şehit edebiyatı yapsa da, askere gönderdiğı çocuğunun bayrağa sarılı tabutu yerine sağ olarak gelmesini istiyor.
Bu nedenle, umudunu sürece bağlamış ve devam etmekte olan sürecin kazasız, belasız bir şekilde sona ermesini destekliyor.
Kuşkusuz bu süreçin sonunda Türkiye parçalanmayaçağı gibi, bağımsız, federal, ya da özerk bir Kürdistan da ortaya çıkmaz.
Ancak kesin olan şey şu ki, silahların susmasıyla 30 yıldan beri karşılıklı olarak akan kan durur, toplumu sarmalayan şiddet sona erer, Kürtlerin hak arayışı Erdoğan ve Öcalan’a rağmen, başka bir mecra da devam eder.
Bu sürecin sonunda ortaya çıkabilecek kar-zarar cetvelini şimdiden tutanların karşı çıkması gereken değerler elbette ki vardır ve bunun hesabı da yapılmalıdır. Ancak bunun yol ve yöntemi, gerekçesi ne olursa olsun, mevcut durumun devamında ısrar olmamalıdır.
Silahların susmasıyla, Kürtlerle Türk Devleti arasında görülmesi gereken hesap kendiliğinden sıfırlanmaz. En ufak bir hak gaspı devam ettiği sürece, bu defter hep açık kalacak, aksine demokratik ve barışçıl yöntemlerle gasp edilen hakların elde edilmesinin yolu açılacaktır.
Ayrıca, silahı kullanan taraflarlardan biri, hiç bir karşılık beklemeden, tüm talep ve istemlerinden vazgeçme pahasına da olsa, silahı bir araç olarak kullanmaktan vazgeçiyorsa, kullanmayanların, gelecekte de kullanmayı düşünmeyenlerin buna ittiraz etme hakı da olmamalıdır…
Bu nedenle, bugüne kadar silahı bir mücadele aracı olarak kullanmayan, hatta demokratik barışçıl mücadele yöntemi önünde engel olarak görenlerin de Kürt ve Türk halkı gibi sürece destek sunmaları gerekir.
Halkın bu süreçten kazanımı çocuklarına kavuşmak ise, kar-zarar cetveliyle uğraşanların kazanımı da, bugüne kadar halkla buluşamamalarına hep engel olarak gördükleri silahların gölgesinin son bulması olacaktır…
Bugün önemli olan kanın ve şiddetin durmasıdır, gerisi ise teferuattır…
10.04.2013
firataras@gmail.com