Salınan bir sarkacın ucundaki topuzun yaptığı hareket, basit harmonik hareket olarak tarif edilir.
Serbest durduğu yerden itilen sarkacın topuzu, yine serbest durduğu noktada sabitlenene kadar ileri geri salınır. Sarkacın hareketine karşı koyan düzeltme kuvvetinin büyüklüğü, sarkacın serbest durduğu noktadan uzaklığıyla orantılıdır. Sarkaç ne kadar uzağa çekilirse, geri çekilme kuvveti de o kadar büyük olur. Sarkaç harekete başladıktan sonra hızlanarak serbest durduğu noktadan varabileceği iki zıt uç arasında sallanıp, durur.
Farklı iki uca savrulan Kürtlerin içerisinde bulundukları ruh hali de, dengesini kaybeden sarkacın topuzu gibidir.
Birilerinin iteklemesiyle bir uçtan diğer uca savrulup duruyorlar.
Sarkacın denge hali serbest kaldığı nokta ise, farklı iki uca savrulan Kürtlerin ortaklaştıkları nokta ise, itekleyen gücün onları çekmek istediği yerdir.
İtekleyen gücün amacı, Kürtler farklı iki uçta yer almış olsalar da, onları kendine hizmet edecek suni bir dengede sabitlemektir.
Kürtlerin sabitlendikleri suni denge, salt bugüne özgü bir durum da değil.
Cumhuriyetin kuruluşundan önce başlayan, cumhuriyetle birlikte günümüze kadar devam eden bir durumdur.
Değişen tek şey, sadece savrulanlarla, savrulanların savruldukları uçların zaman ve mekâna göre isim değişikliğine uğramış olmalarıdır.
Cumhuriyet öncesi Kürtler, hilafet taraftarlığıyla karşıtlığı noktalarında kümelenip ortak bir paydadan uzaklaşırlarken, cumhuriyet sonrası savrulma, sosyalizm ile karşıtlığındaki gel-gitlere dönüştü.
Bugün savruldukları uçlar ise, biraz daha “yerli” ve “milli”…
Yerli olan kesimin yönünü, ortak vatan ve halkların kardeşliğinde cisimleşen sol Kemalizm belirlerken, milli olanın yönünü ise, Kemalizm karşıtlığı gibi görünmekle birlikte, tek vatanda İslam kardeşliği ile cisimleşen din soslu sağ Kemalizm belirlemektedir.
Bunun içindir ki, kurtuluş reçetesi olarak bir kesim, kum ve molozu bütünleştirme işlevi gören çimento misali gibi Atatürk’ü ortak payda olarak görürken, diğer kesim de Kemalizm karşıtlığı adına savruldukları noktada, Atatürk’ün bugünkü mirasçılarına yanaşmakla, farkına varmadan aslında diğerleriyle aynı paydada buluşuyorlar.
Bunun nedeni de Kürtlerin, bir milletin temel ortak paydası olan ulus olma ve o ulusun ortak ve de en üst örgütlenmesi olan devletten yoksun olmalarıdır.
Bu nedenle çoğu zaman tüm Kürtlerin sorunu olması gereken ezen ve ezilen ulus çelişkisinin yerini, ideolojik, dinsel ve benzeri karşıtlıklar almakta.
Sömürge statüsünden kaynaklı bölünme ve parçalanma, bu ve benzeri tali karşıtlıkların kaşınmasıyla daha da derinleşmekte ve her seferinde Kürtlerin yeniden savrulmalarına yol açmakta…
Hiç kuşkusuz her toplum gibi Kürtler de homojen bir toplum değildir. Kürt toplumu da farklı toplumsal ve sosyal katmanlara sahiptir. Bu katmanların birbirleriyle sorunları ve çelişkilerinin olması da doğaldır.
Ancak doğal olmayan, var olan kimi tali karşıtlıkları ön plana çıkararak, ezen ve ezilen ulus karşıtlığını ıskalamaktır.
Bu yapıldığı sürece, sarkacın topuzunu itekleyen güç gibi, bir güç de Kürtleri bir yerinden yakalayarak, canı istediği zaman itekleyecek.
Bu planlı ve programlı yapılan itekleme sonucu, Kürtler, zıt uçlara doğru savrulsalar da, itekleyenin istediği yönler arasında gelgitleri yaşayarak birbirlerinden uzaklaşacak, ancak aynı yere ve güce hizmet etmeye devam edecekler.
Sıfatları, toplumsal konumlanışları, söylem ve eylemleri farklı da olsa, hedeflerine eski ve yeni aktörleriyle, bir bütün olarak devleti koyup, ona karşı top yekûn mücadele bayrağını yükseltmedikleri sürece, sağdan sola, soldan sağa savrulmaları son bulmayacak…
28.05.2020