Her biri Kürtlere şirin görünmek için birbirinden farklı çıkış ve söylemle ortaya çıkmış olmalarıyla birlikte, sonuçta vardıkları nokta, Kürt düşmanlığı.
Türk siyasetine yeni katılan Gelecek Partisi de çıkış noktasında aynı geleneği bir kez daha tekrarlıyor.
Kurucularının büyük çoğunluğu AKP’nin eski kadrolarından oluşan partinin lideri de Ahmet Davutoğlu.
Geleceği yeniden kurma iddiasıyla ortaya çıkan Davutoğlu, siyasette yeni bir yüz ve yeni bir aktör değil. AKP iktidarının ilk 15 yıllık sürecinde önemli görevler üstlenen bir siyasetçi. Sırasıyla Dışişleri Bakanlığı, AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yaptı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan olarak Davutoğlu, 1 Kasım 2015 seçimleri öncesinde Van’da yaptığı bir konuşmada Kürtlere; „AK Parti iktidardan inerse buralarda terör çeteleri ya da eskiden olduğu gibi Beyaz Toroslar dolaşacak“ diyordu.
Bugün ise, eski partisi AKP’nin uyguladığı şiddet ve zülüm politikasına alternatif olarak, Kürtlere demokrasi ve anadilde eğitimi vadederek gönül almaya ve Kürtler üzerinden kendine bir alan açmaya çalışıyor.
Parti programında Kürt sorunu ile ilgili; “Kürt meselesi esas olarak ülkemizdeki demokratik hakların eksikliğinden ve bu eksikliğin istismar edilmesinden kaynaklanmıştır. (…) Dolayısıyla çözüm kimliklere dayalı her türlü ayrımcılığın engellenmesi ile Kürtlerin demokratik vatandaşlık anlayışı temelinde bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşları oldukları inancının pekiştirilmesiyle sağlanabilir. Nitekim bu konuda önemli mesafeler de alınmış durumdadır” tespiti yer alıyor.
Böylelikle Davutoğlu da 80’li yılardan sonra ortaya çıkan siyasi parti liderleri gibi, o da daha yolun başındayken, Kürtlere şirin görünmeye ve bu çabasıyla da mevcut olanlardan farklılığını ortaya koymaya çalışıyor.
Bu farklı görünme çabası ne kadar işe yarayıp ne zamana kadar devam edeceği ise, onun performansına ve Kürtlerin bu çıkışa kanıp kanmamalarına bağlı.
Çünkü aynı şeyi ondan önceki siyasiler de yapmış ve Kürtlerden bir karşılık da bulmuşlardı.
Turgut Özal; „Federasyonu tartışabiliriz“ demiş ve buradan, Demirel’e bıraktığı vasiyetinde; “Bölgede var olan karakol ve tesislerin zaman yitirmeksizin onarılması, güçlendirilmesi gerekmektedir “ noktasına gelmişti.
Demirel; Başbakan sıfatıyla 1993’te; „Kürt realitesini tanıyoruz“ açıklamasıyla işe başlamış ve bir süre sonra bu sözlerinden çark ederek; „Ben Kürt meselesi diye bir mesele kabul etmiyorum. Onu kabul edersen Türkiye’yi bölersiniz“ diyerek, Özal ile aynı noktaya varmıştı.
Demirel’den sonra başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller, 10 Ekim 1993′te Avrupa Konseyi toplantısı için bulunduğu Viyana’da; „İspanya’nın tecrübesinden biz de yararlanacağız“ diyerek Kürt Sorunu’nun çözümü için reçete olarak; ‚Bask Modeli’ni işaret etmişti. Çiller’in bu açıklamasına Demirel’in tepkisi; „Çözümü İspanya’da arama“ olmuştu.
Bu tartışmanın akabinde, „Beyaz Toroslar“ yollara çıkmış ve binlerce Kürt işadamı, aydın ve gazeteci „Faili Devlet Cinayetleriyle” her birisinin canlı beden bir yol yada bir dere kenarında bulunmuştu.
Aynı geleneği Mesut Yılmaz da sürdürmüş, ANAP Genel Başkanı ve başbakan yardımcısı olarak 16 Aralık 1999’da gittiği Diyarbakır’da; „Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer“ açıklamasını yapmıştı. Ancak bu açıklaması da diğer siyasilerin belirlemeleri gibi, bir slogandan ibaret kaldı.
Bugün Davutoğlu’nun yaptığı çıkış gibi, bir çıkış yapan Erdoğan da, daha işin başındayken Kürtlere bolca boncuk dağıttı. İktidarının ilk yıllarında, 2005’de Başbakan sıfatıyla Diyarbakır’a yaptığı bir ziyarette, çıtayı biraz daha yükselterek; „Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorudur. Benim de sorunumdur“ diye konuştu.
2010 yılında, „Ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya da devam edeceğim“ yönündeki tutumundan bir yıl sonra, „Kürt sorunu yoktur. Kürt kardeşimin sorunu var“ noktasına savruldu.
2015 yılında ise, “Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok“ diyerek yapacağı finalin startını verdi.
Diyarbakır Sur’da başlayan final, bugün Efrin’den Serêkanî ile Girêsipî’ye kadar uzanan bir alanda işgal ve imha etme pratiği devam ediyor.
Özal ile başlayan, Erdoğan ile zirve yapan, Kürde şirin görünerek yola çıkma geleneği bugün Davutoğlu’nun attığı, yarın da Babacan’ın atacağı adımla bir kez daha devam edecek gibi görünüyor.
Başka bir deyişle, „Osmanlı Oyunu“ bir kez daha Kürt mahallesinde sahneye konulmak isteniyor.
Umarım bu kez Kürtler uyanık davranır ve tekrarlanan bu oyunun birer figüranı olmayı tercih etme noktasına gelmeden, sadece birer seyirci olarak, oyunun bir iç çatışmaya dönüşmesini arzulayıp, uzaktan seyretmekle yetinirler.
15.12.2019