Bütün devşirme Türkler, bu bulaşıcı siyasi enfeksiyonla hastalıktan mustarip. Bu hastalığın başlıca belirtileri, Kürt düşmanlığı. Batı Kürdistan’a baktığımızda bunu açıkça görürüz. Kürtler için en ufak bir insani yaklaşım, bunları çıldırtıyor. Bilim dünyası bu korkunç hastalığın ilacını da henüz bulamadı. Devşirme Türkler Filistin için İsrail’e karşı zımni bir savaş yürütseler de hala açıkça savaş ilan etmediler. Efendim; İsrail Kudüs’te Filistinlilerin evlerini yıkıyormuş.
İsrail 1948 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, İsrail’i ilk tanıyan devlet Türkiye oldu. Aslında Türkiye’nin amacı, yalan yanlış haberlerle, Filistin’i bahane edip, Arapları İsrail’e karşı kışkırtmak. Boş bir uğraş, Araplar hallerinden memnun.
M.Ö. 993 tarihinde bölgede var olan, Yehuda, İsrael ve Palestin şehir devletlerini, Kral Davud birleştirdi ve Kudüs’ü de başkent yaptı. Kral Davud ölünce yerine M.Ö. 967 tarihinde oğlu Süleyman geçti. Kral Süleyman Mescid-i Aksa’yı güneş tapınağı olarak yaptırdı. Tevrat’a göre Hz. Nuh’un oğlu Ham M.Ö. 3500’lerde Kudüs’ü Yahudilere miras olarak bıraktı. Ayrıca İsrail Kralları Kuran-ı Kerim’de peygamber olarak anılır. (Davud ve Süleyman Peygamber) gibi.
Kudüs defalarca başka devletlerin işgaline uğradı. M.Ö. 320’de İskender, M.Ö. 63’te de Romalılar Kudüs’ü işgal etti. Osmanlılar ise 1516 yılında Kudüs’ü işgal ettiler. Ancak 1917 yılında İngilizler Kudüs’ü Osmanlılardan aldılar. 1948’de Kudüs, Hz. Nuh’un oğlu Ham’ın hediyesi olarak, tekrar asıl sahipleri olan İsraillilerin eline geçti. Dünya’da en çok işgale uğramış şehir Kudüs’tür.
Osmanlılar 1516 yılında Kudüs’ü işgal edince, kendi görevlilerinin yanı sıra, Palastin’a toplumundan ve Osmanlıların korkusundan Müslüman olan El-Hüseyni ailesini sorumlu olarak görevlendirdiler. Yeni Müslümanlaşmış ve Arap olmuş El-Hüseyni ailesi, Osmanlılarla bir olup, Kudüs’te tek bir Yahudi bırakmadılar. Son zamanlarda Kudüslü Yahudiler, özel izinle Kudüs’e gelir ama akşam olunca da terk etmek mecburiyetindeydiler.
31 Mart 1492’de İspanya’da Kral Ferdinand El-Hamra Sarayı’nda yaptığı bir açıklama yaparak, ‘bütün Yahudiler İspanya’yı terk edin’ dedi. Bu açıklamadan sonra 200 binden fazla Yahudi doğuya ve kuzeye doğru göç etmeye başladı. Bunlardan bir kısmı da Osmanlı topraklarında, İzmir, Selanik ve Trakya’ya yerleştiler. Edirne’nin Osmanlı başkenti olduğu sıralarda bölgedeki, Rumlar ve Bulgarlar korkudan bölgeyi terk etmiş ve bölge boşalmıştı. Yahudiler de gelip o boş olan yerlere yerleşmişlerdi.
Mustafa Kemal hayranı olan Adolf Hitler, 1933’te iktidara geldiğinde, ilk işi Osmanlılarla yapılmış olan Berlin antlaşmasını yeniden hayata geçirmek oldu. Adolf Hitler ve Mustafa Kemal arasında iletişim görevi yapan Kasım Gülek’in girişimleri ile, 1934 yılında Trakya Yahudi olayları yaşandı. Bir müfettişlik kuruldu ve başına da İbrahim Tali getirildi. İbrahim Tali kısa sürede, Trakya’daki Yahudilerin malına mülküne el koydu ve Trakya’da bir tek Yahudi bırakmadı, hepsini kovdu.
11 Kasım 1942 tarihinde, Başbakan Saraçoğlu Hükümeti, 350 Milletvekilinin oybirliğiyle TBMM’de varlık vergisi ve Aşkale Yahudi kampı yasasını çıkardı. Varlık vergisi sadece gayrimüslimlere uygulandı ve kısa sürede, 300 Milyon liradan fazla para toplandı. Vergisini vermeyenlerin mallarını ise icra yoluyla ellerinden aldılar. On binlerce Yahudi’yi Aşkale kampına topladılar ve yüzlercesi bu kampta yaşamını yitirdi.
Nazi Orduları Romanya’ya girdiklerinde, bir kısım Yahudi Struma isimli gemiye binip kaçtı. Geminin yolu boğazda Türk görevliler tarafından kesildi ve gemi Sarayburnu açıklarında durduruldu. Gemi, 773 yolcusu ile burada 72 gün bekletildi. Sonunda geminin Romanya’ya geri gönderilmesi kararlaştırıldı. 24 Şubat 1942 günü boğazın çıkışında bu gemi bir MİT görevlisi tarafından batırıldı, 773 yolcudan sadece 16 yaşında bir yolcu ile geminin ikinci kaptan kurtuldu.
Harbiye’de İsmet İnönü’nün de sınıf arkadaşı olan ve Kudüslü El-Hüseyni ailesinden, Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyni Türkiye’ye davet edildi. Müftü, Bulgaristan üzerinden İtalya’ya Betino Mussolini’nin yanına oradan da Berlin’e gönderildi. Müftü, 28 Kasım 1941 tarihinde Hitler’le yaptığı bir buçuk saatlik bir görüşmeden sonra, Müslüman SS birlikleri kuruldu ve bunlar Hitler’e destek oldu.
Enver Paşa’nın kardeşi Nuri (Killigil) Paşa da Turancılık Masası ve SS Doğu Türkistan Alayı’nı kurarak Nazilere destek verdi. Varlık vergisinden toplanan 300 Milyon lira da Müslüman SS birliklerine harcandı. Ayrıca 12 Milyonluk Nazi ordusunun bütün iaşe giderlerini, Türkiye karşılıyordu. Zaten Hitler de Türkiye’yi bunun için savaşa sokmadı. “Türkiye hep bu nankör Yahudileri destekledi”
Görüldüğü gibi, Türkiye boşuna İsrail’i ilk tanıyan devlet olmamış.
“İsrail zavallı Filistinlilerin evlerini yıkıyor, Türkiye tek bir Kürdün evini başına yıkmadı.”
Geçmişi bırakalım, son 30 yıla bakalım. 90’lı yıllarda Türk ordusu, korucu (paralı asker) olmuyorlar diye, resmi rakamlara göre 4180 Kürt köyünü mezralarıyla birlikte yakıp yıktı. 3 Milyondan fazla Kürt, yani bütün Filistin nüfusunun iki katı kadar Kürt şimdi nerede ve nasıl yaşar bilinmiyor. Bu köylerde en az 3000 kadar da Cami yıkıldı. Bunlar Diyanet’in envanterinde de kayıtlı. O dönem Diyanet dilini yutmuş Allah için sadece seyrediyordu. Kısaca dünyada en çok Cami yıkma rekoru, Türk ordusun ait.
Ben şahsen o zaman, evi yıkılan insanların, direk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açmaları için bir çalışma başlattım. PKK engel oldu, müracaat etmek isteyen insanları tehdit etti, insanlar da korkudan dava açmaktan vazgeçtiler. Daha sonra Avrupa’da bir kurum aracılığıyla, Dünya bankası hibesi ile bu köyleri yapmak istedik, Türkiye engel oldu bırakmadı.
2015 yılında Erdoğan önce sokağa çıkma yasağı ilan etti, ardından topu ve tüfeği ile Kürt şehirlerine saldırdı. Diyarbakır, Nusaybin, Cizre, Şırnak ve daha birçok şehirde, on binlerce Kürdün evini başına yıktı. Binlerce kadın ve çocuk cesedi enkazın altında kaldı. Görüldüğü gibi Türkiye hiçbir Kürd’ün evini başına yıkmamış.
Türkiye’nin en son fikri ise Batı Kürdistan’a, Türkiye’deki üç milyon Suriyeli göçmen için, modern şehirler, kasabalar ve köyler inşa edecekmiş. Suriyeli göçmenler oraya yerleşecek ve Türkiye’de güvenliğini sağlayacakmış. Pahalı da değil, projenin maliyeti bir milyon kişi için sadece 27 milyar dolar, üç milyon için ise sadece 81 milyar dolar eder. Parayı batılılar versin, Türk firmaları da ev yapsın. Türkiye yeni ve modern bir Suriye inşa etmek istiyor ama verilen 81 milyar doları kim ve nasıl geri ödeyecek?
Eğer Türkiye sadece müttefiki ÖSO’istan ordusuna lojman yapacağım dese, insan biraz düşünür. Üç milyon insan için, bir milyon konutun yapılması gerekiyor. Türkiye beş yıl önce Şırnak’ta yıktığı evleri hala bitiremedi, acaba bir milyon konutu kaç yılda bitirecek? Konut yapılacak arazilerin istimlak paraları ne kadar tutar? Bitirilen konutlara önce Suriyeli göçmenler mi yoksa ÖSO’istan ordusu mu taşınacak? Böylesi müthiş bir fikir, ancak Türkiş olabilir.
Erdoğan hala Batı Kürdistan’ı bombalamakla tehdit ediyor. Böylelikle Batı Kürdistan’da bulunan 62 müttefik ülkeyi de bombalamış olacak. Türkiye’nin Batı Kürdistan’a fırlatacağı her bomba, aslında kendi ekonomisine fırlatmış olacak. Fırlatacağı bombalarla Batı Kürdistan’ı değil, kendi ekonomisini yerle bir etmiş olur. Türkiye böylesi bir hatayı asla göze alamaz. Türkiye’nin hala APO’ya güvenmesi de büyük bir gaf olur. Kürt sorunu için adil ve makul bir çözüm, Türkiye’nin menfaatinedir. Aslında ülkeyi yönetenler de bunun bilincindeler.
İran tırnağı olsa kendi başını kaşıyacak. Rusya dağılmadan sonraki altın yıllarını yaşıyor, Suriye’den de alacağını aldı. Türkiye’nin gül hatırı için, Rusya 62 müttefik ülkeyi karşısına alamaz. Putin sadece bir siyasetçi değil, önemli bir istihbaratın da (KGB) önemli bir ajanıydı.
Siyasetçiler de kendilerini aynada görseler çok iyi olur.
Kürtler, avucunuzun içindeki fırsatı sakın yere düşürmeyin ki kırılmasın.
Ekim 2019
İbrahim Aksoy