TC devleti, son birkaç yıldır, öldürdüğü Kürdlerin tek tek sayılarını belirtmektedir. Böylece günlük etkisizleştirdiklerinin yanı sıra, öldüremediklerini de sindirmek için göz dağı vermekte. Sosyal medyaya bakıldığında, Kürdlerle ilgili haberlerin beğeni ve paylaşımı oldukça düşük, ancak bir düğüne veya doğum günü partisine duyulan beğeni ve ilginin daha fazla olduğunu görmekteyiz. TC devletinin son süreçte estirdiği baskı ve zulme karşı Kürt ve Türk kitleler umudunu yitirmiş ve giderek iktidardan kurtuluşun olmayacağına ikna olmuş ve sindirilmiş haldedirler. Kısa sürede bir dış faktör veya kriz hali bile bu halkın kolay kolay aktifleşemeyeceğini göstermektedir. Başta PKK olmak üzere, yürütülen yanlış politika Kürd halkının bir kısmını devletin yedeğine itmiştir. AKP’nin son seçimlerde Kürd seçmenden aldığı oylar da bu durum kanıtlandı. Ayrıca belediyelerdeki kayımlar cansiperane bir şekilde çalışmakta, savaş ve baskılardan bıkmış olan Kürd halkından destek almaktadırlar.
Avrupa’da yaşayan kitlelerimiz ise, son dönemlerde Şengal, Kekük ve Afrin travmasının yaşattığı ruh hali onların inanç ve ilgisini zayıflatmıştır. Giderek “benden uzak” ve “bana dokunmasınlar” anlayışı yaygınlaşmakta ve pasifleşme net olarak gözlenmektedir.
Ölümlerin Çoğalması
Kurdistan’ın özgürlüğü için mücadele ettiğini söyleyen PKK’de adeta gençlerimizi önlemsiz bir şekilde, “düz arazide” devletin, İHA ve SİHA’sının vahşeti ile karşı karşıya bırakmaktadır. Oysa her Kürd şunu iyi bilmelidir ki yürütülen savaş stratejisinin bize hiçbir faydası olmadığı gibi, Türk ve Kürd halkına büyük bir maliyet yüklemekte ve zarar vermektedir. Şehir, kasaba ve köylerimizin yıkımına ve orada yaşayanların hızla göç etmelerine, ülkemizin insansızlaşmasına neden olmaktadır. Bu yanlış politikadan dolayı, Türkçe bilmez Kürt köyleri, artık Kürdçe bilmez duruma gelmişlerdir. Sanki yürütülen bu kirli savaşı bir amacı da, maksatlı bir şekilde Kürd gençlerini öldürmek, devlete kolay zafer yaşatmak üzere dizayn edilmiş gibi bir görünüm arz etmektedir.
Bağımsızlık vaatlerine kanıp dağa çıkan gençlerimiz, askeri teknolojinin kanlı avcıları tarafından hunharca avlanmaktadırlar. Bir devlet düşünün ki esir alma imkanı var iken, almayıp, ‘onları besleyecek miyiz?’ deyip öldürmektedir.
Büyük Felaket!
Aslında „Büyük Felaket” Kürd Parti ve örgütlerini kendi aralarında bir güç ve eylem birliği yapmamalarıdır. Kürd örgütlerinin içine sızan gizli odakların da çabası ile Kürd siyasetinin birliği engellenmekte, onlara yön verilmektedir. Adeta siyasete taraf olmuş kitleler, AKP’de olduğu gibi, Kürd cephesinde de gözü kapalı örgütlerin ardı sıra boşa koşmaktadırlar. Mağara koşullarında, yaşayanların sözlerine değer verilmektedir. Ancak görülen odur ki TC devleti Afrin’den Kürd gençlerini yakalayıp gözlerini bağlayarak Türk işkence hanelerine taşımaya başladıkları ve hızlan orayı Kürtsüzleştirdiğidir.
PKK yöneticilerinin, ajitatif bile olmayan sözlerine inanan taraftarları “Afrine karşın Yüksekova’yı almalarını beklemektedirler…”
PKK’nin yürüttüğü silahlı mücadele ile bu işin çözülmeyeceği net olarak anlaşılmıştır. Bu anlayış ve savaş tamtamlarıyla halkımız yeteri kadar kandırılıp, aldatıldı. Bu gün bu tek taraflı kan kaybını önlemenin tek çaresi, hiç bir faydası olmayan savaşı tek taraflı durdurmaktır. Son Batman’da öldürülen 8 askerin ölümü de şüpheli bir ölümdür. Bu saldırı bahane gösterilip şimdiden 800 yüz kürdün öldürüleceğinin fermanı verilmektedir.
Barış ve ateşkes talebi, savaş sevicileri ve keskin rantçıların hoşuna gitmemektedir.
Kürdün şu an içinde bulunduğu ortam kimilerinin rant ve çeşitli kazanç elde ettikleri bir ortamdır. Karşılıklı can kaybı olan taraf ve ailelerin, savaş yanlısı, kışkırtıcı söylemlerini ve duygusallıklarını anlamak mümkündür.
Avrupa’da yaşayan bir çok okumuş kadro da bulundukları konum ve mevkiinin verdiği çekicilik gereği yanlışlıklara sessizce eşlik etmekte veya geçiştirmektedirler.
Özcesi Kürd hareketinin geldiği yer, konum ve nüfus itibariyle kurulduğu döneme geri dönmüş, oldukça edilgen ve politika üretmekten uzaklaşmıştır.
Tüm parti ve örgütlerin yanlış gidişata karşı durma ve PKK’yi yanlıştan vazgeçirme yeteneği giderek kaybolmaktadır.
Türk devleti, Kürdistan’daki HDP’li belediyelerin tümüne, PKK’ye yardım ediyor bahanesiyle el konulmuştur. Birçok kuruluşa mensup sivil kadrolar çeşitli bahaneler yaratılarak içeri alınmakta ve ağır hapis koşullarından geçirilmektedir. PKK’nin sivil siyaset ve kendi aralarına mesafe koyamamaları, devlete rahat saldırı yapma fırsatı vermektedir. HDP kongrelerinde atılan ‘Biji serok Apo’ ve yapılan tüm eylemlerde taşınan Öcalan fotoğrafları, İdris Baluken ve S. DEMİRTAŞ başta olmak üzere binlerce insanımızın yargılanmasına ve hüküm giymesine neden olmaktadır.
Oysa siyasetin ABC si olan bu stratejik hatayı yapmak, bir parti için hata olmaktan öte TC devletinin gözüne bakılarak onayı önceden alınmıştır.
Bir çok kuruma sızan, işbirlikçi, ajanların vasıtası ile devletin kirli politikası parti ve örgütlerimize yanlış yapma ve terörize olma durumu dayatılmaktadır. Bu durum konum itibarı ile partilerde, dominant duruma geldiklerinin işaretlerini Demirtaş’tan sonra daha net verilmektedir. “Halklar adına” HDP deki bu değişimi görmemek, fark etmemek devletin oyunlarına boyun eğmek olduğuna kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Üç beş kişiyle kurulan Kürd partileri, kuruluş aşamasında bile en üst talepleri olan, ayrı, bağımsız, birleşik, federal veya otonom bir Kürdistanı hedeflemiş olmalarına karşı bugün ciddi bir basın yayın, kitlesellik, nicel de olsa dostlukları ve askeri güce sahip olmalarına rağmen, bu çark edişin nedeni bilinmemektedir.
Yeterli düzeyde örgütlü güçleri yok iken, ayrı devlet talebini dillendirenler, bu uğurda yüz binlere varan ölümler, yıkılan köyler ve şehirlere göç eden milyonlar, ne tez unutuldu?
Bu gün düne nazaran daha güçlü ve örgütlü bir konumda iken “biz devlet istemiyoruz Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, bayrakla bir sorunumuz yok. Ekonomik krizin nedeni, İmralı’da esir tutulan Öcalan’dır gibi nice safsatalar.
Ala Rengin’i kendisine sorun görenler sömürgecilerin bayrak ve kurumlarına selam durmaktadırlar.
Kendilerine bağlı olan kitleler ve bir kısım aydınların da bu safsatalara karşı net tavır almadıkları ortadadır.
Ekonomi kötüleştikçe, TC devletinin zayıflaması kaçınılmazdır. Devletin başındaki zatın, en kritik kurumlara yakınlarını yerleştirmiş olması da devletin zayıflıklarını göstermektedir. Buna rağmen devletlerin nitel ve imkanlarının çokluğu da unutulmamalıdır. Tüm bu olanak ve imkanlarına rağmen TC devleti bu sıtma nöbetinde kurtulamayacaktır. Örgütler ellerindeki imkanları ters bilemezlerse, zülüm edenlerin elindeki erk parçalanmaya mecburdur.
Türkiye’de ortam yeniden ısınacak, kitlelerin huzursuzluğu giderek artacaktır.
Kürd halkının doğru bir örgütlenme ve haklı mücadelesi karşısında, her türlü zincirin özgürlük talebimiz karşısında kırılıp, parçalanması kaçınılmazdır.