Türkiye’de 24 Haziranda adına seçim dedikleri, bir tiyatro oyunu vardı. İnsanlar büyük bir heyecanla sandıklara gitti, oyunu kullandı. Sonuçta seçimi kazanan Paşalar Cumhuriyeti oldu. Siyasi partiler güzel bir tiyatro oyunu sergilediler. Doğrusunu söylemek gerekirse, oyun aynen gerçek gibi idi. Hiç bir parti, ülkenin mevcut sorunlarıyla ilgili söz söyleme ihtiyacı bile duymadı. Seçmen sorunlarını değil, taraf olduğu partiyi düşündü ve çok heyecanlı bir hava vardı.
2003 tarihinde Milletvekili bile olamayan Erdoğan, CHP her türlü siyasi riski göze alarak, Erdoğan’ı Başbakan yapmak için Anayasayı bile değiştirdi. O dönemde MHP şiddetle karşı çıkıyordu. 24 Haziran’da MHP her türlü siyasi riski göze alarak, Erdoğan’ı Başkan yaptı, bu sefer de CHP karşı çıktı. Ne güzel bir oyun ama… Oyun çok güzel planlanmıştı, seyirciyi epey coşturdu.
Oynanan oyunlara baktığımızda, Yeşil gözlü Paşaların başlattığı ve İnönü Gürsel Cuntasının 27 Mayıs darbesi ile ayarını verdikleri sistem, kesintisiz ve eksiksiz yoluna devam ediyor. Gerisi yalan. CHP’nin seçimleri kazanmak istemediği, yaptığı seçim ortaklığından da belli oluyor. Bahçeli derin devletten aldığı talimat gereği, sistemin devamı için en çok çalışanlardan biri oldu. Bu ilişkilere baktığımızda, seçimi Paşalar Cumhuriyeti kazandı, sistem aynen devam.
Oyunun sonunda, üzülenler de oldu, sevinenler de. CHP yi destekleyen Aleviler ve Devrimci dernekleri (Cemevleri), CHP listelerinde yer alan Temel Karamollaoğlu’nun on adamından ancak üç adamını Meclise gönderebildiler. Bu insanlar onunu da Meclise gönderemedikleri için çok üzüldüler. O dönemde Sivas Belediye Başkanı olan Karamollaoğlu un talimatı ile Madımak otelinin yakılmasını ve burada can veren insanları unuttular. Siyasette her şey olsa bile, insanlıkta her şey olamaz efendiler.
Kemal Burkay’ın bağımsız adayı, Dersimde tam 15 oy almış, büyük bir başarı. Kemal’in buna üzüleceğini düşünenler, yanılıyorsunuz. Kemal’in İstanbul Hava Alanında Devlet protokolu ile karşılanmış olması, ona ömür boyu yeter de artar bile. Çünkü siyaset, uzun soluklu bir iştir, dört yıl sonra yine seçim var. Eğer seçimlerde Mehmet Bayrak gidip Dersimde bir konuşma yapsaydı, Kemal kesinlikle oylarını ikiye katlardı ama yapmadı.
Seçimlerde en çok sevinenler de Erdoğan ve Bahçeli’ye oy verenler oldu.
Seçim süresince demokrasi ve OHAL tartışıldı. Yeşil gözlü Osmanlı Paşaları, Cumhuriyeti kurdukları günden beri, Türkiye’ye adına Demokrasi dedikleri nesne uğramadı. Karşılaşan, tanıyan ve yerini bilen varsa bize de haber versin. OHAL’i Tükiye’de tanımayan ve içli dışlı olmayan kimse kalmadı. Kürd şehirlerinde Valilerin OHAL ilan etme yetkisinin olduğunu insanlar unutmuş gibi görünüyorlar. Hatta Valiler diledikleri zaman, köylerde bile sokağa çıkma yasağı ilan edebiliyorlar. Bu rezalet Dünyanın başka bir yerinde ne görüldü, ne de duyuldu. İnsanlar oturmuş OHAL’in ne zaman kalkacağını tartışıyor.
Seçim süresince, ülkenin iç ve dış sorunları ve Türkiye’nin dünya siyasetindeki yeri hiç tartışılmadı. Tartışmama konusunda bütün partiler ortak görüş oluşturmuşlardı. Çünkü bu konularda ne yapılacağına, derin devlet karar verir. Türkiye AB ilişkileri, askıda değil yerlerde sürünüyor. Türkiye bu haliyle hiç bir zaman AB üyesi olamayacak. Zaten Türkiye de üye olmak istemiyor. Olup bitenler sadece vatandaşı uyutmak için bir ninniden ibarettir.
AB’ye siz üye yapmıyorsanız, bizde olmuyoruz, deyip geçiştirmek hiç de o kadar basit değil. Türkiye AB Ülkeleri ile yüz yıllık bir ilişki ağı içerisinde ve AB in bütün kurumlarına üye. Bu kurumların dışında kalan Türkiye sudan çıkmış balığa döner. Türkiye in İslamlaşma dönüşümü ve İslam ülkeleriyle ilişkilerde, ikinci Mahmut dönemini başlatma hayalleri, AB yi çok huzursuz ediyor ve asla gerçekleşemeyecek, sadece hayalda kalacak.
FETÖ ile ilgili yürütülen mücadelenin, sadece bir oyun olduğunu, AB çok iyi biliyor. Bu nedenle de şimdilik izlemeyi tercih ediyor. AB Ülkelerinde yaşayan on milyon kadar göçmen Müslümana, Tütkiye’nin kendine göre öncülük yapmaya kalkışması AB’yi çok huzursuz ediyor. Türkiye’deki İslami dayatmalar ve özellikle çocuklara dayatılan din dersi mecburiyeti AB ülkelerinde yasak kapsamındadır. Türkiye bunu görmek istemiyor ve hatta Anayasayı bile uygulamaktan kaçınıyor.
Türkiye AB ile iç içe geçmiş bir ekonomik yapıya sahip, en ufak bir hatanın sonuçlarını tahmin etmek bile imkansız. Türkiye AB ye rağmen Suriye’nin bir kısmını işgal etmiş olması AB de hoş karşılanmadı. İran ve Rusya ile ilişkiler, yarardan çok zarar verecektir. Bu ilişkiler, Müslüman Arap ülkelerini çoktan uzaklaştırdı.
Paşaların 1924 Tarihinde başlattığı, inkar ve imhaya dayalı, Kürd sorununu bugün hala değiştirmeden inatla sürdürmeye çalışıyorlar. AB Kürd sorununun, AB sorunu olmasını istemiyor. Türkiye; Filistin ve Kıbrıs sorunu ile ilgili gösterdiği hassasiyeti, Kürd sorunu için de göstermek zorundadır. Türkiye AB ülkelerindeki Müslümanlar için kaygılarını, Türkiyedeki gayri Müslümler için de göstermelidir. Görüldüğü gibi bunlar AB ile çelişkilerin, sadece bir kısmı.
ABD ile ilişkilerde görüntüye aldanmamak gerekiyor. Sanıldığından da daha kötü durumda ve onarılması da hayli zor. Bunu pek yakında hep birlikte göreceğiz. İsrail ve körfez ülkeleri, Türkiye ile bütün ilişkilerini kesmiş durumdalar. İran tipide yolunu kaybetmiş yolcudan farkı yoktur, sığınacak yer arıyor. Şimdilik Türkiye’nin tek dostu Rusya, bakalım ne zamana kadar.
Bu sorunlar, eski Atatürkçülerin, yeni Atatürkçülere bıraktıkları önemli bir miras. Birlikte sorunların üstesinden gelmeye çalışıyorlar ama nafile. Çünkü insanlık soğuk savaşın bittiği yeni bir yüz yılda yaşıyor. Atatürkçülerin kabul edemedikleri ve hazmedemedikleri de işte bu gerçek. Bir devlet, dünyadaki değişimlere gözünü kapatarak, dünya ile uyum içerisinde olamaz. Türkiye hala 1923 tarihinde başladığı yerde, oyalanıp duruyor. O tarihde başlayan Türk İslam sentezi, basitçe Yerli ve Milli sentezine dönüştü ama yutan yoktur.
Kürd Milleti dünya siyaseti içerisinde yerini belirlemek mecburiyetindedir. Bunun için yetişmiş yeteri kadar Kürd genci var. AB üyesi bazı ülkelerin nüfusu kadar, Avrupa da Üniversiteyi bitirmiş Kürd genci var. Ayrıca bunlar 68 li ve 78 li kuşak gibi Atatürkçü zihniyetin alıştırılmış alışkanlığını yaşamıyor, özgürce yetişen insanlar. Ben en az 40 ülkeye gittim, vardığım her yerde Üniversiteli Kürd gençleriyle karşılaştım ve gururlandım. Mevcut dünya siyasetine en iyi uyumu bu insanların sağlayacağına ve aklı başında siyaset yapacaklarına inanıyorum. Haydı gençler iş başına.
Türkiye; Kıbrıs’taki soydaşları için ne talep ediyorsa, Kürd vatandaşı için de onu hak görmeli.
Kürd sorununa adil ve makul bir çözüm bulunmazsa, ayaklarına dolaşmaya devam edecek.
Seçim sonuçları Kürd Milleti için büyük bir şanstır. Türkiye’yi yeniden tarif etmeye gerek kalmadı.
Temmuz 2018
İbrahim Aksoy