Türkiye’deki seçimlere son birkaç saat kala, AKP iktidarı hışmını giderek hissetirmekte, karanlık güçler devletin emrinde tehditlerini açıkça ifade etmektedirler.
Her hamlede 90’lı yılların karanlık döneminin kapandığını anımsatan TC hükümeti ve devleti, giderek Ağar ve T. Çiller’i tekrar devreye koyarak Kürd’ün oy hafızasıyla oynamaktadır. AKP’nin Kürd ve insanlık düşmanlarından medet umması zavallıca dır. Bunun üst düzeyde bir şantaj ve tehdit olduğuna şüphe yoktur. Selahattin Demirtaş’ı ”53 Kürd vatandaşının katili” olarak lanse eden Türk C.Başkanı, onu hukuksuz bir şekilde tutuklu rehin ve seçim yarışında mahrum tutmaya devam çalışmaktadır.
Afrin’de 4700 kişiyi öldürmekle övünen Mr Recep, Roboski’de, Suruç’ta, öldürülen Kürdleri insan olarak saymamaktadır.
On binlerce Kürdün ölümüne, binlerce köyün yıkılmasına sebep olmuş eski bir başbakanı seçimlerde devreye sokması Kürd’e duyduğu “sevginin” ne amansız olduğunu göstermektedir..
Aslında buda AKP’nin ne derece korktuğunun sinyali olarak algılanmalıdır. Seçim günü bunların her türlü hileye baş vuracaklarına şüphe yok. AKP’nin iktidarı elinde tutma anlayışını engellemenin tek yolu, kitlelerin, sokaklara inmesidir. Aksi takdirde, her kurumu ele geçirmenin verdiği rahatlıkla geri adım atmayacaklardır.
Ancak daha önceki gibi, başta CHP olmak üzere „sokaklara çıkanlar bizden değildir” söylemi tekrarlanırsa, yenilgi de kaçınılmaz olur. M. İnce’nin YSK’nın önüne avukatları yığarım, söylemi doğru ve gerçekçi bir çıkıştır.
Yolun sonu nereye çıkar?
Bahsettiğim, seçim sonuçlarına hırsızlık, yolsuzluk ve hile de olsa ses çıkarmadan neticeyi kabullenmek. Veya sonucu kabul etmeyip, yolsuzluğa karşı halkın demokratik haklarını savunmaktır.
Bu iki seçenekte Kürd halkının zincirlerini kırmasına hizmet edebilir. Kitlemiz her koşulda heyecandan uzak davranmalıdır. Bu görev ağırlıkta, fabrika ve üretim merkezlerinin ve emekçilerin yaşadığı büyük kentlerde yaşayanların görevidir. Yıllardır Kürde yapılan zulmü seyreden Türk emekçilerine direnme veya zulme teslim olma günü gelmiştir. Bu bedelin nasıl olacağını ve sonucunu pazar günü hepimiz beraber göreceğiz. Son yıllarda devletin sindirme ve kitlelerin karakteri ile oynama politikası başarılı olmuştur. Her insan üç partiyi destekliyor imajı kabul görmüştür. Gündüz külahlı, gece silahlı. Sabah AKP’li, öğlen CHP’li, akşam MHP’li bir seçmen. Adeta zulme teslim olmuş, hadım edilmiş bir toplum görünümündedir. Eski bir siyasetçinin deyimiyle „sevgili Maraşlı hemşerilerim, şak şaklar, bize, oylar başkasına” görünümünü veren bir seçmen kitlesi.
Seçimi kabullenmek entegrasyon mudur?
Kürd örgütlerinin HDP‘ye eleştirisel yaklaşım gösterip, desteklemeleri doğru ve geleceğe yönelik birliğimizin teminatı olarak zuhur etmektedir. Düzen partilerinin biri birlerine yönelik, ahlak sınırlarını aşan hakaretlerine rağmen birlikleri sağlanmış bulunmaktadır. Kürd parti ve kurumlarının iç eleştirileri bunlarla kıyaslandığında, oldukça seviyeli yani denizde damla misali olmasına rağmen, birlik olmamaları bir garabet ve eksikliktir. Asıl yenilgimizin ve atıl durumda olmamızın ne yazık ki asıl sebebi de budur. Ve bu hastalığı tedavi edecek bir parti veya doktorumuz bulunmamaktadır. Kazanımlarımız yokuş aşağı gitmektedir. Bu seçimin sonuçlarını, gidişatı durdurmak için kullanmalıyız.
TC devleti kendisinden, Kürd halkının insani, vatandaşlık, dil, kültür ve diğer hakları konusunda taleplerde bulunanlara, ki bu talepler günümüzde, denizde damla misali olmasına rağmen, şiddet uygulamaktan çekinmemektedir.
Diğer tarafta, Kürd halkı için, federasyon, bağımsız devlet isteyenlere gül sepeti içinde vermeyeceği herkes bilmelidir. Gücü olmayanların bu haklı talepleri ve gücü olanların devlet istemediği bir anlayışı, aksakta olsa yürümektedir.
Kürde statü isteyenlerin seçim politikaları olmalıdır. Ancak parlamentoya girme hedefleri olan partiler, birazda kendi halklarına, devlet umudu olmayanların, sömürgeci devletle entegrasyonda gönüllü olduklarını da ortaya koymaları gerekmektedir.
Sovyet dönemi ulusal sorun anlayışı deyim yerindeyse tekrar konuşulmalı ve incelenmelidir. “Körün” tutuğunu bırakmaması gibi, eski anlayışlardan arınmalı, halkımıza yeni akılcı perspektif ve stratejiler geliştirilmelidir. Aksi taktirde halkımızın kanı boşuna akar ve bu sorun çözülemez.
Bir oyluk canları var!
Demirtaş’la yapılan röportajın kitleler üzerinde oldukça etkili ve can alıcı mesajlar içerdiği herkes tarafından kabul görmektedir. Demirtaş’ın, HDP’den fazla oy alabileceği ihtimali de bunu kanıtlayacaktır.
‘Bir oyluk canları var’ söyleminden sonra Demirtaş tekrar iktidarın hedef tahtasına oturtulmuş, istenmeyen adam ilan edilmiştir. Ve birçok yerde afişlerinin üzerine hoyratça Türk bayrakları asılmaktadır
‘Bir oyluk canları var’ söylemi muhaliflerini incitmiş, vuruşu güçlü ve seçmenini motive edecek bir söylemdir.
HDP Kürdler için çok şey istemese de Kürd partisidir.
Kürd korucular ve TC arasında bile tercih olması halinde tavır Kürdi olmalıdır. Güneydeki Raperin’de de bu net olarak görülmüştü.
Geçen dönem AKP’de vekil olan M. Metiner’in sosyal medyadaki sızlamaları da göz önünde bulundurulmalıdır..
HDP’li belediyelerin diğer düzen partileri ile karşılaştırılmayacak kadar yaptıkları iyi işleri vardı.
Kürd diline karşı olumlu çaba ve hizmetlerini görmemek bir kasıt ve eksikliktir.
Binlerce Kürd insanı kurumlarında çalışmakta, ailelerine katkı sunmaktadırlar.
TC hükümetinin HDP’yi baraj altında bırakma polimleri yapmasından da ders almamız gerekmektedir.
Bu artıları oldukça çoğaltmak mümkündür.
Demirtaş’a sahip çıkmak, aynı zamanda kendimize sahip çıkmaktır.
Bir oyluk canları var bizde akıl varsa eğer.
Yarın çanların kimler için çalacağını hep birlikte göreceğiz.