Eşitlik ilkesi kriterlerine göre „dini ve etnik azınlıklara“ çoğunlukla ayni muameleyi yapmak günümüz dünyasında imkansız gözüküyor. Bugün dünyanın hiç bir yerinde azınlıkların durumunun iyi olduğu söylenemez! Ancak Ortadoğu`da veya diğer bir değişle ‘İslam coğrafyasında’ dini azınlıkların durumunun kabul edilemesi mümkün değildir; hatta trajik olduğu da söylenebilir. Açıktır ki bu durum kendi başına pek çok kapsamlı araştırmalara değerdir. Eğer İslam’a göre tanınan dini azınlıkların durumu bu kadar vahim ise, o halde Kuran’a dayanarak ‘kafir’ (arapça: kafirun) diye adlandırılan dini azınlıkların durumu tek bir sözle ifade etmek gerekirse ‘felakettir’. Kuran’ın kurallarina göre, ki bunlar çağdışıdır, kafir olan kişi ‘Allah’ın düşmanıdır’. Dolayısıyla ‘yüce Allah’ın’ düşmanlarının yeri islami coğrafyada yoktur. Örneğin, son dört yılda dini ve etnik bir azınlık olan, sayıları ise toplam 600.000i bile aşmayan, İslamda kabul edilmeyen Yezidiler (Êzîdî) anayurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca Yezidiler daha Osmanlı döneminden itibaren günümüze dek ‘kafır’, yani ‘inançsız’ olarak damgalanıp, bundan dolayı onlarca katliam ve soykırıma maruz kalmışlardır.
II.
Dr. Halil Savucu 2016 tarihinde Yezidiler’le ilgili almanca dilinde bir eser yayımlamıştır. Eserin ismi, yayım tarihi ve basımevi şöyledir: ‘Halil Savucu: Yeziden in Deutschland – Eine Religionsgemeinschaft zwischen Tradition, Integration und Assimilation, Tectum Verlag Marburg, 2016 (Diss.)’. Araştırmacı Almanya’da yaşayan Yezidiler’in durumunu, geleneğini, entegrasyon ve asimilasyon sorunlarını kısmen incelemiştir. Savucu araştırmasının başında daha çok Yezidiliğ’in diğer ‘küçük ve etkisiz azınlıklarla’ olan ortak ve farklı yönlerini, Yezidi dininin ortaya çıkış tarihini, Yezidiler’in Osmalı döneminde maruz kaldığı katliam ve soykırımları kısmen incelmiştir. Buna ilaveten Yezidiliğe has olan ‘kast’ veya kimilerine göre ‘sınıf sistemi’ olarak da adlandırılan varlığı tanımlamaya çaba göstermiştir, bunun yanısıra Yezidiler’in dini tekstlerine de dayanarak, kadının yeri ve diğer toplumsal sorunlarını da incelemiştir. Üstelik araştırmacı Almanya’da uzun zamandan beri yaşayan Yezidiler’le yaptığı bir anketi de kitabına eklemiştir. Eserin son kısmında ise Yezidiler’in dil, din ve kimlik sorunları, Yezidi toplumunun ‘elitesinin’ dine bakışı, dini reform etme çabaları ve Yezidi derneklerinin eksikliklerini de bir değerlendirmeye tabi tutmuştur.
III.
Bay Savucu’nun da belirttiği gibi tüm Yezidiler’in aynen diğer azınlıklar gibi hem aralarındaki etnik ve dini bağları pekiştirmek için, hem de onların geleceğine ışık tutabilecek yazılı bir tarihe acilen ihtiyaçları vardır. Ne yazık ki özellikle yezidi tarihiyle ilgili var olan kaynak yetersizliği ve ayrıca güvenilebilecek kaynak eksikliği incelemenin bu kısmının kalitesini olumsuz etkilemiştir. Ancak kanımca bu eser var olan eksiklikleri ile beraber (örneğin, eklenen anket bölümü kısmen yetersiz kalmış ve elit kesimi kısmı ise gereksiz yerde uzatılmıştır) her kesime hitap eden bir dille kaleme alınmıştır. Bu eserin, dikkat çekici başka bir yönü ise Yezidiliğ’in diğer monoteistik, yani ‘tek tanrılı’ dinlere pek de benzemediği, teoride olsa dahi daha çok barışsever ve tabiata saygılı bir inanç olduğunu göstermiştir. Böylece araştırmacı Yezidiliğ’in temel ilke ve diğer sorunlarının biraz daha iyi anlaşılmasına zemin hazırlamıştır. Böylelikle okumaya değer bir eser ortaya çıkmıştır. Bu sebepten dolayı, böyle bir eserin başta kürtçe olmak üzere, diğer dillere de çevrilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Almanya, 6/2018
Celalettin Kartal