Devletin yönetimine talip olmak ve bu yolla mensubu olduğu halka hizmet etmek için yapılır.
Kürtler gibi devleti olmayan toplumlarda ise, siyasetin temel amacı; öncelikle bir devlete sahip olmak ve kurulacak devleti yönetmektir.
Bunun dışında dünyada tek bir istisna var ise, öyle sanıyorum ki, o da, Kürtler ve Kürt siyasetidir.
Çünkü dünyada kendilerine ait olmayan devletin yönetimine talip olmak için siyaset yapan tek halk, Kürtlerdir…
Bu siyasetin miladi ise, 90’lı yıllara dayanıyor.
Bu döneme kadar da Kürtler siyaset ile uğraşıyor, amaç ve hedeflerine uygun siyasi araçlar oluşturuyorlardı.
Ancak yaptıkları siyaset, kendilerine ait bir alanda, kuracakları kendi devletlerine sahip olma ve sahip olacakları devleti yönetme amaçlıydı.
Bu nedenle baskı altında tutuldukları devletin egemenlik alanı dışında ve gizlilik koşullarında siyaset yapıyor, bağımsız birleşik Kürdistan ya da yaşadıkları parçada bir Kürt devletinin kurulmasını hedefliyorlardı.
Bu amaçlarına yönelik izledikleri yol ve yöntem farklı da olsa, onları ortak bir payda da birleştiren ortak bir devletleri olmasa da hepsinin üzerinde ortaklaştıkları ortak nihai bir hedefleri vardı.
Dolayısıyla yaptıkları siyaset, son kertede Kürtleri ortak bir paydada buluşturan, birleştiren bir siyaset idi.
90’lı yıllarda başlayan ve günümüze kadar gelen legalleşme siyasetiyle birlikte, kendilerine ait olabilecek bir devlete sahip olma hedefi, kendilerine ait olmayan devletin yönetimine talip olma hedefine dönüştü.
Nihai ortak payda buharlaştı…
Yaptıkları siyaset de onları toz bulutları gibi birbirinden ayrıştırdı/ayrıştırıyor.
Bununla ilgili taptaze örnek; 24 Haziran seçimleri…
Kendilerine ait olan devletin yönetimine sahip olmak için birbirilerine olmadık sözler sarf eden, birbirlerini hırsızlık ve ihanetle suçlayan Türk siyasetçileri, 24 Haziran akşamı ortaya çıkan sandık sonuçlarıyla birlikte, o saate kadar birbirlerine karşı kullandıkları dili terk ederek, ortak paydaları olan devletlerinin bekası için yekvücut oldular.
Sandıktan çıkamayanlar, çıkanları kutladılar…
Galip gelenler rakiplerini aşağılamayıp, dışlamadan kendileri açısından milli bir duruş sergilediler.
Peki ya Kürtler?..
Elde edecekleri sonuç ya da karşılaşacakları tablo daha önceden belli olmasına rağmen, seçim sürecinde birbirlerine karşı kullandıkları ayrıştırıcı dil ve hakaret söylemlerini, 24 Haziran sonrasında dozunu daha da arttırarak devam ettiriyorlar.
Ve öyle görünüyor ki, bu tutumlarını bir sonraki seçimlere kadar da devam ettirecekler.
Kimi seçim sürecinde bile görünmeyen duruşunu öne çıkararak…
Kimi ortada görünmeyişini marifetmiş gibi göstererek…
Kimi de aldığı oylarla teselli bularak…
Oysa 24 Haziran seçimleri de, tıpkı 90’lı yıllardan beri yapıla gelen seçimler gibi bir gerçeği, adeta gözlerimizin içine sokarcasına bir kez daha gösteriyor…
Siyaset, devletin yönetimine talip olmak için yapılır.
Seçim süreçlerinde halkı ayrıştırıcı bir karaktere sahip olsa da, seçim sonrası ortak bir paydada tekrar buluşturur ki, o ortak payda da, sahip oldukları devlet ve o devletin bekasıdır.
Devleti olmayan halklarda da, kendine ait bir devlete sahip olma amacı taşımadığı sürece, siyaset ayrıştırıcı ve herhangi bir amaca hizmet etmeyen kutuplaştırıcı bir rol oynar…
Kürtlerde olduğu gibi…
26.06.2018
firataras@navkurd.net