Tarih boyunca birçok devlet tanımı, devletin ortaya çıkışı, işlevi ve geleceği hakkında felsefi çözümlemeler yapılmıştır.
Felsefı olarak devlet ile ilgili ilk kez fikir beyan eden filozof Platon dur.
Onu başka filozoflar izlemiştir.
Platon’a göre devlet, „insanların birlikte yaşama zorunluluğundan doğan bir oluşum…“
Hobbes’e göre, „herkesin herkese karşı savaşını sona erdirmek için ortaya çıkan kurum….
Rousso’ya göre, „toplum sözleşmesinin sonucu…“
Fichte’e göre, „saf insan amacının yüce aracı…“
Schelling’e göre, „mutlak olan…“
Hegel’e göre ise, „tözel irade olarak ahlaksal tin…“
Bugün de birçok siyasetbilimci ve filozof devleti farklı kavramlarla tanımlıyorlar.
Kimisi devletin sosyal yapısına vurgu yapmakta…
Kimisi de hukuki açıdan yaklaşmaktaççç
Hukuki açıdan yaklaşanlar, genellikle unsurlarından hareketle devleti tanımlıyorlar.
Bunlara göre devlet; Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.
Bu tanımda üç unsur öne çıkmakta.
- İnsan: Halk ya da millet unsuru olarak da adlandırılabilir. Belirli bir alanda birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğudur.
- Egemenlik: Siyasal iktidar unsuru olarak da adlandırılan bu unsur, devletin esas kurucu unsurudur. Egemenlik kavramı otoriteden farklı olarak ülke içinde biricik meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken uluslararası alanda ise, bağımsız olmak anlamına gelmektedir.
- Ülke: Ülke, coğrafi anlamda bir bütünlük teşkil eden ve sınırları belirlenebilir bir kara parçasını ifade eder.
Devlet ile iktidar arasındaki fark ise şöyle tanımlanıyor:
Devlet süreklilik arzeden bir yapı, iktidar ise devletin bir parçası ve geçicidir.
Devlet otoritenin sahibi, iktidar ise bu otoritenin işletilmesini sağlayan bir araçtır.
Devlet, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır, iktidar ise belli ideolojileri temsil eder.
Devlet işleyişinin ülkeden ülkeye farklılık arzetmesi, o ülkelerde yaşayan insan topluluklarının gelişkinlik düzeyleri, sahip oldukları tarihsel mıraslarının birbirinden farkı olmuş olmalarının bir sonucudur.
Gelişmiş toplumlarda, sosyal bir kurum olarak işlevini yerine getirirken, azgelişmiş ya da Türkiye gibi gelişmekte olan toplumlarda ise, herzaman ve heryerde otoriter bir karekterle varlığını sürdürmekte…
Ülkeden ülkeye, toplumdan topluma değişen farklı tanımları olsa da, devletin işlevi ve işleyişi hemen her ülkede aynıdır.
Tek fark, toplumda görünür olan ve adına iktidar denilen maskenin rengi ve biçimidir.
Sürekliliğini sürdürmek için yeri geldiğinde, maskesinin rengini ya da biçimini değiştirir.
Kimi yerde zora dayalı olarak, kimi yerde ise demokratik bir görüntü vererek…
Bugün Türkiye’de yaşanan seçim süreç de bir maske değiştirme sürecidir.
Bu da, özellikle de devletin sahipleri olmayan Kürtler açısından hiçbir farklıllik yaratmaz.
Çünkü ne devlet Kürtlerin devleti, ne de kendierine ait olmayan bu devlete egemen olabılme ihtimalleri var.
Oluşturulan her iki cephede de Kürtlerin uzak tutulmalarının temel nedeni de bu…
İkibinli yılların başında karşı karşıya kaldığı krizi, yüzünü din kardeşliği ile maskeleyerek atlattan Türk devleti, bu gün de sol ve sağın biraraya getirilmesiyle oluşturduğu ulusallcılık maskesiyle gerçek yüzünü örtmeye çalışmakta…
Cumhur ve Millet adı altında oluşan her iki cephenin hedefi de devletin yıpranan maskesini yenilemektir…
Eğer başarabilirlerse, yenilenen maske ile devlet bir kez daha Kürtlere karşı işlediği katliamlardan vareste tutulacak ve böylelikle Kürtlerin bir süre daha yenilenen maske ile oyalanmaları sağlanacak…
09.06.2018
firataras@navkurd.net