Çaldı seçim zili ve başladı netleşmeye saflar. Bir yanda Erdoğan-Bahçeli islamo-faşist şer ikilisi, diğer yanda Kılıçdaroğlu’nun „sosyaldemokrat“ soslu islamist ve faşist gelenekten gelen partilerle oluşturduğu melezler ittifakı. Geriye kalan ise Demirtaş’lı Kürdistan ve Türkiye’nin demokrasi, barış ve özgürlük bloku; ötekileştirilen, karşıya alınan, şeytanlaştırılmaya çalışılanların mukterdirlere başkaldıran çığlığı.
Evet, üç kesimden oluşan ve safları belirginleştiren bir tabloyla karşı karşıyayız. Anlaşılan anayasaya aykırı olduğu halde HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, dokuzunun zindanda tutulması, onbirinin parlamento dışına atılması yetmemiş Kılıçdaroğlu’na. Son hamleleri ile HDP’ye selam vermeyi bile sakıncalı bularak konumunu daha da netleştirdi, çapını, dokunmuş olduğu kumaşı bir kez daha göstermiş oldu.
Düne kadar Kürtlük ve Alevilik kimliğinden nefret ettiğini biliyorduk. Bugün buna demokratik değerlerden, sol ve sosyaldemokratlıktan ne kadar uzak olduğu da eklenmiş oldu.
Gelelim bu üçlü tablodan çıkabilecek sonuçlara.
Sonuç bir: Parlamento seçimlerinde AKP-MHP ittifakına salt çoğunluk çıkmaz. AKP tek başına hükümet kurma olanağına kavuşamaz. Bu da oldukça gergin olan Erdoğan’ın asabını daha da bozacak. İlk turda seçilemeyen Erdoğan ikinci tura bu psikoloji ile girecek.
Sonuç iki: Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi dışlayan „sol“ soslu islamo-faşist partilerle oluşturduğu Millet İttifakı parlamentoya yansımaya yansıyacak, ne var ki bu salt çoğunluğa erişmeye yetmeyecek.
Sonuç üç: Selehattin Demirtaş’lı HDP’nin baraj sorunu olmayacak. Hatta geniş yelpazeli Kürt yurtseverleri, sol ve demokratik güçlerle oluşturulacak bir birliktelik, ortak hareket manevra alanını genişletecek ve mesafeli duran kesimleri de kapsayarak yüzde onüçü de aşarak parlamentoya yansımayı başararak kilit pozisyonda role kavuşacak.
Kılıçdaroğlu’nun yanlışta ısrar eden, dünün Ekmeleddin’ine Akşener ve Karamollaoğlu’nu ekleyen politikasına artık yeter diyen CHP’li demokrat ve solcularla laik ve Alevilerin bir kısmı yönünü Demirtaş’ın güleç yüzüne dönecek ve bu %13’lük oy oranını daha da yukarılara taşıyacaktır.
Yine AKP’ye oy veren bir kısım Kürtlerle 1 Kasım seçimlerinde AKP’ye kerhen oy verenlerin bir bölümü tercihlerini HDP’den yana yapacak, Erdoğan’dan kurtulmanın yolunu arayacaktır.
Bu şans, bu olanak, bu fırsat var. Yeter ki HDP kapsayıcı ve kucaklayıcı olabilsin, göstereceği adayların performans, yetenek, nitelik ve kişiliklerine daha özenle yaklaşabilsin.
Seçim güvenliği, adil, eşit ve özgür seçim şartları
Burada bir parantez açıp seçim güvenliğiyle seçimlerin hangi ortamda yapıldığına da bakmakta yarar var.
Birkez seçimler neredeyse iki yılı bulan Olağanüstü Hal ortamında yapılıyor. Yani „normal“ koşullar yok, olmadığı için de olağandışı, olağanüstü. Böyle olunca 2015’te yapılan seçimlerdeki güvenlik seviyesinin de altında bir durumla karşı karşıyayız. Üç kişinin biraya gelmesi bile yasaklara vesile oluyor, neredeyse demokrasi ve özgürlüklere odaklanmış tüm gösteri ve mitingler polis gücüyle ve kaba kuvvetle dağıtılıyorsa, savaşa karşı çıkmak, barış istemek bile suç kapsamına alınıp kovuşturmalara, tutuklanmalara neden oluyorsa, seçim güvenliğinden bahsetmenin gereği yok. Kürdistan’daki birçok il ve ilçe aylardır güvenlik bölgesi ilan edilmiş, yaylalara çıkış dahi yasaklanmış durumda. Bir de seçim yasasında yapılan düzenlemelerle mülki amirlere tanınan yeni yetkiler, mühürsüz oyların geçerli kılınması, sandıkların birleştirilmesi veya taşınmasıyla seçim güvenliğinden bahsetmek artık neredeyse imkansız.
Dün, Referandum’da yaşananlar, el konulan, gasp edilen oylarla mühürsüz olarak sandıklara doldurulan milyonlarca oy, bu seçimlerde yaşanabilecekler karşısısında devede kulak kalabilir.
Eşit koşullu, adil ve özgür bir seçim kampanyasının fiili şartları yok. 2015’teki seçimlerde de bu şartlar yoktu. Ancak bugün o günlerin çok daha gerisindeyiz. Medya tek adama bağlanmış, aynı başlıklarla, aynı yorumlarla çıkar durumunda. Neredeyse tüm televizyonlar Erdoğan’ı canlı yayınlama yarışı içinde.
HDP’nin onbir milletvekili parlamentodan atılmış, dokuzu tutuklu, belediye başkanlarının ezici çoğunluğuyla yönetici ve aktif çalışanlarından onbini zındanda. En az bir o kadarı da yer değiştirmiş, yeraltına çekilmiş durumda. Bir de buna tutuklu bir Cumhurbaşkanı adayını ekleyin. Devletin tüm olanaklarını kullanacak bir Erdoğan’a karşın, gösteri yapma, seçim kampanyası düzenleme hakkı dahi elinden alınmış bir HDP’yi düşünün. Bu ortamda eşit şartlar altında yapılan, özgür ve adil bir seçimden bahsedilebilinir mi? Selahattin Demirtaş bu durumu kara mizahla izah ederek adını da „Hücrede tek kişilik miting“ koymuş.
Erdoğan ve şürekası TC tarihinde görülmemiş ve yaşanmamış boyutta seçim hilelerine başvuracak, referandumda çalınan, el konulan oylardan daha fazlasını gaspa yeltenecektir. Erdoğan ne olursa olsun seçilmek zorunda. Eli buna mahkum. Bu da ejdadından miras aldığı oyunları, hile ve düzenbazlıkları devreye koyması ile mümkün.
‚Cumhur‘un veya ‚Millet‘in başı kim olacak?
Buna geçmeden önce bir konuya teğet de olsa değinmekte yarar var. Seçim yasasında istediği değişiklikleri yapıp yürürlüğe koyan Erdoğan, işler yolunda gitmediği andan itibaren, bir provakasyonla seçimleri kanun hükmünde bir kararname ile iptal yoluna başvurabilir. Belki buna da ihtiyaç duymaz ve Anayasa Mahkemesi‘ni devreye koyarak CHP’nin iptal başvurusunu son anda kabul ettirebilir. Bunlara yeltenmeyip şansını denedikten sonra sınıfta kaldığını anladığı anda başka bir tehlike daha duruyor kapıda. Dokunulmazlık zırhı ile donattığı ve onbinlercesine kamu silahı dağıttığı çapulcu sürülerini sahaya sürüp terör estirebilir ve ortaya çıkan taboluyu da fırsat bilerek seçim sonuçlarını askıya alabilir ve fiili başkanlığına devam etme yoluna gidebilir.
Bu ara nottan sonra gelelim Cumhurbaşkanlığı veya Türk işi, a la Turqa Başkanlığına.
Selahattin Demirtaş önemli ve hatırı sayılır bir oy alacak ve 2014’te aldığı dört milyon oyu katlayacak. Bu da Erdoğan’ın ilk turda seçilmemesini sağlayacak. Ancak alınan bu oy, Demirtaş’ı ikinci tura taşımaya açıktır ki yetmeyecek. Demirtaş konusunda Kürdistan hazır. Türkiye ise yurtsever ve solcu bir Kürdün Cumhurbaşkanlığına henüz hazır değil, kaldı ki uzunca bir süre hazır olup olmayacağı da tartışmalı. Bu nedenle de ikinci turda Erdoğan ve Muharrem İnce yarışacağa benziyor.
Kürt yurtseverleri, Türk sol ve demokratik güçleri birinci turda Demirtaş’a, parlamento seçimlerinde ise HDP’ye yoğunlaşmalı ve HDP’yi 2015 Haziran seçimlerinin ötesine taşıma konusunda canla başla çaba göstermeliler.
Bizlere düşen görevle Erdoğan’a ders vermek buradan geçiyor!
6.5.2018