Doğada da bazen diğer bitkilerin yanında yer edinemeyen bazı bitkiler taş oyuklarında veya kaya çatlaklarında biriken azıcık toprakta tutunarak hayat bulur. Kürd milleti de şu an yaşamını devam ettirmek için üzerine yerleştirilen kayanın çatlaklarından yaşama tutunarak ve kökleşerek bu kayayı parçalama mücadelesi içinde hayat bulmaya çalışıyor. Önce dinlerin ve mezheplerin çatışması, sonra ulus devletlerin baskısı Kürd milletinin kendi toprakları üzerinde kökleşip hayat bulmasını hep engelledi. Ama hiç baş eğmedi, değişen şartlara uygun hep yeniden mücadele etti. Bu mücadeledir ki Güneyde adı her ne kadar federe olsa da yarı otonom bir statü elde etti. Kürdistan adını resmen dünya milletler tarihine kazıdı. Bu nedenledir ki Kürdleri çatlakta yer bulabilen ve kökleşerek kayayı parçalayacak olan direngen bir bitki olan ağaca benzetmek mümkündür. Kayanın önemli bir kısmı parçalanmıştır, ağaç hem içindeki kurtlarla mücadele ederek gelişip serpilecek hem de kayanın diğer kısımlarını parçalamaya devam edecektir. Bu süreç başlamıştır, geciktirebilirler fakat hiçbir güç bu kayanın tamamının parçalanmasını engelleyemeyecektir.
Tarih boyunca yapılan katliamlar isyanı erteletmiş fakat bastıramamıştır ki Kürdlerin tarihi başkaldırı ve isyanlar tarihidir. Zalimlere ve zulme karşı sessiz kalmamış ve boyun eğmemiştir. Yenilgiler yaşansa da Kürd milletinin iradesi kırılamamıştır. Dört parça Kürdistan’ın her parçasında işgalci devletler, Kürdlerin iradesini içten kırmak için İsrail’in MOSSAD-Hamas planını uygulayarak yerel işbirlikçi örgütleri devreye soktular. Görünürde karşıt gibi olsalar da bu örgütler işgalci devletlerin elinde bir enstrüman işlevi gördü. Kürd mücadelesini boşa çıkarmak için dinsel ve ideolojik tandanslı bu örgütler üzerinden paramiliter bir güç sağlamayı şimdilik başarmış gibi görünüyorlar. Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu bu örgütlerin gerçek yüzünü ve kimlere hizmet ettiğini net bir şekilde ortaya çıkardı. Bu örgütlerin ihanetini Şengal’de, Kerkük’te ve Efrin’de daha net gördük. İşgalci ve sömürgeci devletlerin Kürd mücadelesini boğması için ne gerekiyorsa yapılmıştır. Kürdlerin devletleşmesindense işgalci devletlerin egemenliği savunulmuş ve desteklenmiştir. Bu ihanetlerini de ya ideolojik ya da dinsel kılıf giydirerek saklamaya çalıştılar.
Sömürgeci devletler koordine biçimde ve paralel politikalarla abluka altına aldıkları tek kazanımımız olan Kürdistan’ı boğmaya çalışırken, onlar Barzanî düşmanlığı üzerinden ihanetlerine gerekçe uydurmaya çalıştılar. Oysa Kürdler ezici bir çoğunlukla bağımsızlık isteklerini demokratik normlarda dünya milletleri nezdinde tescil ettiler. Bu sonuç hiçbir güç tarafından değiştirilemez ve geriye döndürülemez. Mesut Barzanî de bu süreci başlatmakla adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. İhanetçi örgüt ve şahıslar ise yüzkarası olarak tarihin kapkara sayfalarında lanetlenmek üzere yer almışlardır, bu da silinemez.
Bu yaşanan sürecin olumlu sonuçları da olmuştur. Bir ayrışmanın başlangıcı olmuştur. Kürdistanî olmayan güç ve örgütlerin ayıklanması, marjinalleşmesi ve giderek yok olmasının başladığı bir evre yaşanıyor. Egemen devletlerin elinde entegrasyon enstrümanı olarak kullanılan bu örgütlerin son çırpınışları onları yok olmaktan kurtaramayacaktır. İdeolojik ve dinsel argümanlar bu yok oluşu ertelemeye yönelik birer fantezi olarak kalacaktır. Mesele Kürd milletinin devletleşmesi toprakları üzerinde egemen tek güç olması ise, ideolojik belirlemelerin veya dini telkinlerin hiçbir anlamı olamaz.
Güney Kürdistan’da merkezi Irak seçimlerinde halk bu ihanetçi partileri cezalandırmıştır, 30 Eylül’de yapılacak yerel seçimler bu ihanetçi parti ve örgütlerin sonu olacaktır. Bağımsızlık karşıtlığı karşılıksız bırakılmamıştır ve kalmayacaktır.
Kuzey Kürdistan’da da entegrasyoncu parti olan HDP’nin halktan yeterli desteği göremeyeceği tepkilerden anlaşılmaktadır. Türkiyelileşme projesinin tutmadığı ortadadır. Kürd milleti devletleşmenin önündeki örgüt ve partileri sırtından atacaktır. Kemalist rejimin Truva atlarının bir daha Kürdistan topraklarında hayat bulmamaları için gereken ders verilecektir. Kürd halkı, anti-Kürd işbirlikçi ve komplocu örgütü işlevsiz bırakmalı, siyasi ve temsil noktasında en geniş katılımlı alternatifini yaratmak zorundadır. Kürdistanî güçler bu hegemonik örgütler için boşluk bırakmamalı, Kürdleri bu örgütün arka bahçesi olmaktan kurtarmalı ve Kemalistlerin Kürdistan’da diledikleri gibi at koşturmalarını mutlaka engellemelidir.
Sömürgeci devletlerin anti-Kürd politikalarını boşa çıkarmanın ilk şartı, bu devletlerin egemenliğini Kürdistan’da kalıcı kılmak üzere kurdurulan örgütlerin iç yüzlerinin teşhir edilmesi ve Kürd halkının bunlara mahkûm edilmekten kurtarılmasında yatıyor.
Kürdler ve Kürdistan bu kuşatılmışlığı bertaraf edecek, bağımsız bir devlet olarak dünya milletleri içinde hak ettiği yeri alacaktır. Kayalar un gibi ufalarak Kürd halkının ayakları altında ezilecek, Kürdistan hiçbir gölgeye aldırış etmeden güneşle buluşup serpilip gelişecektir. Demokratik bir Kürdistan’ın kuruluşu Orta Doğu’nun da kurtuluşu olacaktır.
- 05. 2018
Tevger Çekdar