ABD, İngiltere ve Fransa bir gece ansızın Suriye’ye 105 füze fırlattılar ama herkesi de şaşkına çevirdiler. Türkiye’nin çiçeği burnunda müttefiki Rusya’dan ses çıkmadı.
Bir gün önce, „10 bin km uzakta sizin ne işiniz var” diyen Erdoğan, bir gün sonra, „Operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz. Neden sarayı da yerle bir etmediniz” diye sitem ediyordu.
İran dut yemiş bülbüle döndü. En çok da Atatürkçü (solcu) Kürdler, atılan füzelere karşı çıkıyorlar. „Emperyalistlerin Ortadoğu’da ne işi var” diyorlar.
Ben de anti emperyalist Kürdlere diyorum ki, füze düğmelerine parmak basan eller dert görmesin, sağlıcakla devamı kısmet olsun.
Suriye’nin bu hale gelmesine sebep olan, elli yıllık faşist Esatlar diktatörlüğünü görmek istemeyen, özellikle Atatürkçü (solcu) Kürdler bu „emperyalist” saldırıdan dolayı yas tutmaya başladılar.
2017 yılında ABD’nin Çin ile yaptığı ticarette, Çin’in tam 375 Milyar dolar fazlası var. Yani şimdi ABD, Çin’in sömürgesi mi oluyor?
Atatürk’e anti emperyalist diyen, Atatürkçü (solcu) Kürdler, Kurdistan yok ki, sömüreni de olsun. Eğer emperyalistler Ortadoğu’yu yeniden paylaşıyorlarsa, dilinizi tutun, Kürdler de payına düşeni alsınlar. Günümüzde bütün devletler birbirlerine bağımlıdırlar. Dünyada tek başına varlığını sürdüren tek devlet, Kuzey Kore’dir.
Suriye’ye atılan 105 füze, Ortadoğu’nun yeniden şekilleneceğinin mesajı idi ve herkes de mesajını aldı. Türkiye Afrin’i işgal etmeye kalkıştığında, “Hoş Geldin Kürdistan“ başlıklı bir yazı yazmıştım. Yanılmadığımı görüyorum ve görüldüğü gibi bütün dünya da aynı beklenti içerisindedir. Bağımsız Kürdistan Ortadoğu barışının garantisidir. Hiç kimse birilerini üçüncü dünya savaşı ile korkutmasın.
Çin; altın yıllarını yaşıyor. Buna engel olacak, hiçbir girişimin yanında olmaz. Başta ABD olmak üzere bütün dünyayı sömürüyor ve para kazanıyor. Savaşın neden olacağı, dünya ekonomisinin bozulmasını da asla istemez, çünkü böylece kendi işleri de bozulur. Savaşta harap olmuş dünyaya, Çin mal satıp para kazanamaz. Bu nedenle Çin savaş istemez.
Rusya; savaş sanayisinin dışında, sanayisi olmayan bir petrol ülkesidir. Dağılmadan sonraki en güzel dönemini yaşıyor. Havadan gelen 105 füzeye bakarken, aynı zamanda yanındaki müttefiklerine de bakıyordu. Dünya’nın istemediği İran’ın nesine güvensin?
Türkiye sek-sek oynuyor, onun da güvenilir olmadığını gördü. Ufak tefek karışıklıklar olur da petrol fiyatları yükselirse, Rusya çok memnun olur. Bu nedenle Rusya da savaş istemez.
İran; yaptıklarıyla sadece çevresini ve İslam dünyasını değil, bütün dünyayı huzursuz ediyor. Artık İran’ı kimse kurtaramaz, çünkü nereden ve ne zaman geleceği belli olmayan füzelerin hedefindedir. İran da bunu gördü ve şaşkınlığını da gizleyemiyor. Mollalar, füzeler kadar akıllı değil, İran’ın hava savunma sistemi de yoktur. İran Yugoslavya gibi, dört ya da beş devlete bölünecek. Ortadoğu’nun sakinleşmesi bununla yakın ilişkilidir. Eğer pek yakında, Katar’dan kalkan füzeler, Mollaların başına yağarsa, kimse şaşırmasın.
Türk basınını izlediğimizde, şaşırmamak mümkün değil. Efendim, „bir günlük füze savaşı 240 Milyon Dolar’a mal oldu” deniliyor. Bu da ABD, İngiltere ve Fransa’yı zor duruma sokacakmış. Savaşın hiç de ucuz bir iş olmadığını kâinat biliyor. Efendiler, acaba Türkiye’nin Suriye macerasının günlük maliyeti ne kadar?
Eli bin kişilik ÖSO’istan ordusunun, müttefiki Türkiye’ye günlük maliyeti ne kadar? Onlar 240 Milyon Dolar’ı ödemekten zorlanıyor da Türkiye tek başına savaş masrafını güle, oynaya mı karşılıyor?
Türkiye’nin Suriye macerası, ülkeyi ekonomik ve siyasi olarak zorlamaya başladı. İMF ve Moodys’in Türkiye ile ilgili yaptıkları açıklamalar, bunun işaretleridir. Bazı iş adamları varlıklarını paraya dönüştürüp, yurt dışına taşımaya başladılar. Batının Türkiye’ye karşı dillendirmeye başladığı, yaptırım uygulamaları da gösteriyor ki, kısa bir gelecekte Türkiye’yi ekonomik ve siyasi bir kriz bekliyor.
Devletin kefil olduğu özel sektörün 245 Milyar Dolar borcu var. Bunun 140 Milyar Doları’nın bu yıl içerisinde ödenmesi gerekiyor. İş adamlarının varlıklarını dışarıya taşımaya başlaması, petrol fiyatlarının hızla yükselmeye başlaması. ABD’de ertelenen Halk Bankası davası gibi daha birçok sorun, Türkiye’yi zorlayacaktır. ABD ile mevcut soğuk ilişkiler ve AB ile gerilen ilişkiler. Suriye’deki varlığı ve oradaki diğer NATO müttefikleri tarafından dışlanmış olması. Görüldüğü gibi Türkiye’yi zorlu bir gelecek bekliyor.
Türkiye 2017 yılında, ABD Merkez Bankası (FED’de) bulunan 30 ton külçe altınını geri getirdi. FED’de bulunan milyarlarca dolar döviz rezervini geri getirdi. Bunlar da gösteriyor ki, ABD ve Türkiye arası epeyce gergin. Bu gerilimin ne zaman ve nerede kopacağı da belli değil. Var olan gerilim, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik ortamı geriyor.
Bu seçim Paşalar Cumhuriyeti’nin en ilginç seçimi olacak. Erdoğan her vesile ile şiddetle eleştirdiği, Fransa, Ulusal Cephe (FN) Avusturya, Özgürlük Partisi (FÖP) Almanya, Nasyonal Demokrat Parti (NPD) gibi aşırı sağcı ve ırkçı partilerden hiçbir farkı olmayan MHP ile ortak seçime gidiyor. Aslında Avrupalı bu sağcı ve ırkçı partilerle MHP’nin hiçbir farkı yoktur. Ama şimdi MHP ile AKP arasında da hiçbir fark yoktur. Ortaklaşa kullandıkları „Yerli ve Milli“, „Tek Devlet“, „Tek Millet“, „Tek Bayrak“, „Tek Din“ sloganları ve kurt işareti de İdeolojik bir birlikteliğin işaretidir. Bir araya gelmek için de çoktan beri çalışmalar yapıyorlardı. Karşı ortaklıklar nasıl olacaksa, ayarcılar onu da ayarlamışlardır. Onları da yakında göreceğiz.
24 Haziran’da yapılacak seçim; seçimi ekonomik ve siyasal krizden kaçırma seçimidir. Bu seçimin beklentilere bir çare olacağını hiç sanmıyorum. Çünkü beklenen ekonomik ve siyasi krizin yaratıcısı Türkiye’nin kendisidir. Bu sonucu bütün siyasi partiler, elbirliği ile oluşturdular ve ancak birlikte de çözebilirler. Elbette ki eğer istiyorlarsa ama hiçbir parti hala bunu görmek istemiyor.
Gelecek için ne iktidarın ne de muhalefetin aklı selim bir önerisi yok. Hepsi de kahramanlık türküleri söylüyorlar. Seçim süreci, hükümetin kuruluşu, meclis tatili ve meclisin açılışı, Türkiye seçimle 6 ay zaman kazandı. Ekim ayından sonra, seçimin hiçbir şey değiştirmediğini hep birlikte göreceğiz. Seçimi kim kazanırsa, kazansın sonuç değişmeyecek.
Partiler arası ilişkiler de gösteriyor ki, Sağcı, Solcu, Türkçü, İslamcı hiçbirinin diğerinden farkı yoktur. Elbette ki bu manzara karşısında, tercih yapacak seçmen zorlanacaktır. Çünkü var olan partilerin ilkesizliği, insanların kafasını karıştırıyor. Vatandaş kendi öncelikli sorunlarının neler olduğunu bile şaşırmış durumda.
Burada net olan sadece Kürd seçmen. Çünkü bütün partiler, Kürd meselesine aynı gözlükle bakıyorlar. Kürd seçmen sandık başına gidip oyunu kullanacak, ama “ulan, oyum sana zehir, zıkkım olsun” deyip evine dönecek. Hiçbir Kürdün isteyerek oy kullanacağını sanmıyorum.
Bu seçimlerde en çok duyacağımız kelimelerden biri de demokrasi olacaktır.
Demokrasi güçler dengesidir. Güçler arası dengenin oluşmadığı yerde, demokrasi olamaz.
Kürdler yerlerde, Türk siyaseti onların sırtında tepiniyorsa, demokrasi oralara yaklaşmaz.
Nisan 2018
İbrahim Aksoy