Normal şartlar altında ilki bir yıl sonra olmak üzere Türkiye’de iki yıl içerisinde üç seçim yapılacak. Yerel, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri…
Partiler arası ilişkilere, iktidardaki partinin tutumuna bakıldığında, seçimlerin erkene alınma ihtimali çok yüksek.
Esen seçim rüzgârı nedeniyle Türk partiler kadar Kürt partilerini de sarmalayan bir heyecan var.
Bu heyecan, yerini çoğu zaman bir tedirginliğe bıraksa da görülüyor. Çünkü hepsinin bir ön baraj sorunu var.
Hiçbiri seçimlere girebilme şatı olan 41 il ve 125 ilçede örgütlü değil. Bu nedenle siyasi partiler için bir sınav niteliği taşıyan seçimler bir heyecana neden olurken, seçimlere katılamayışları da var olan heyecanı tedirginliğe dönüştürüyor.
Buna rağmen Türk siyasi partilerini eleştirmek kadar, Kürt siyasi partilerini eleştirmek o kadar kolay değil.
Çünkü Kürtler eleştiriyi hala bir küfür ya da hakaret kabul ediyor, yapılan önerileri de işlerine bir müdahale olarak değerlendiriyorlar.
Bu nedenle ne zaman Kürt siyasi partileriyle ilgili bir yazı yazsam, çok sayıda tepki alıyorum.
Yazının eleştirel olmuş olması ya da kimi önerilerden ibaret olması da fark etmiyor.
Her iki durumda da birileri, hemen kılıç kuşanıyor ve ardından da beylik sözler dolaşıma giriyor.
Biri, “eleştireceğine gel bu işi sen yap” diyor ve okun ucunu gösteriyor.
Bir diğeri; “sen kimsin, ya da ne yapıyorsun, eleştirmekten başka” diyor ve başarısızlığının faturasını başkasına çıkarıyor.
Türklerde durum daha farklı ilerliyor, üstelik isim ve ilkelerinde özgürlük ve demokrasi yer almamasına rağmen.
Tek tek ya da ortak çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ediyorlar.
Kimileri kendi aralarında ittifak kuruyor, kimileri ilkeli birliktelikten bahsediyor.
Her iki kesimde de Kürtlerin yüzüne bakan, onları hesaba katan yok.
Aksine seçimlere girebilme hakkına sahip olan HDP’e her iki kesim de “vebalı” muamelesi yapıyor, ellerinden geldiğince ondan uzak durmaya ve rakiplerini ona doğru itmeye çalışıyorlar.
Kürtlerin cephesinde ise, durum daha da vahim.
Sayısını bilmediğimiz kadar parti var.
Türkiye’deki siyasi partiler yasasına göre kurulmalarına rağmen, çoğunun adında Kürdistan kelimesi de yer alıyor.
Ancak hiçbiri seçimlere katılabilme koşullarına sahip değil.
Ne tek tek bu şartları yerine getirebilme gücüne sahipler, ne de birlikte hareket edip bu engeli aşabiliyorlar.
Haliyle seçime katılamayışlarının nedeni de isimlerinde geçen Kürdistan kelimesi değil.
Nedeni daha vahim, örgütsüzlük…
Çünkü, arada bir Ankara’ya uğrasalar da, çoğunlukla Diyarbakır ile İstanbul arasında gidip geliyorlar.
Kürdistanı Diyarbakır’dan, Türkiye’yi de İstanbul’dan ibaret görüyorlar.
Bu nedenle hepsi bir araya gelse bile, ön baraj denilen örgütlenme engelini aşmaları çok zor.
Çünkü hepsinin kümelendiği üç beş il de aynı iller.
Durum böyle olunca, seçimlerin yaklaşmasıyla hepsi yönünü HDP çeviriyor, oradan gelebilecek sinyallere kulak kabartıyor.
İlginçtir, hiçbiri gerçek niyetini açıkça ve medeni bir üslupla dillendirme cesaretini gösteremiyor.
Ezop dilini kullanıyorlar…
Yok efendim, ilkeli birlik…
Doğru bir siyaset etrafında ittifak…
Ortaklar arasında eşitlik prensibi…
Bu ve benzeri söylemlere de itibar eden yok.
Oysa ortada ortalama bir zekaya sahip olan herkesin gördüğü bir gerçek var.
HDP dışında hiçbir partinin, hatta bu partilerin bir araya gelmeleriyle kuracakları bir ittifakla da seçimlere katılabilme ihtimalleri görünmüyor.
Tek seçenek kalıyor, o da HDP ile bir Kürt Blok’unu oluşturup seçimlere katılmaları…
Bu gerçeklikten hareketle normal koşullarda ettikleri kimi beylik lafları da bir kenara bırakmaları gerekir.
Çünkü HDP ile olası bir birliktelik HDP bir kazandırırsa, bu partilere iki kazandırır.
Birincisi, toplumda yeter ölçüde örgütlü olamayışlarının üstü bir beş yıl sonrasına kadar örtülmüş olur.
İkincisi ise, her biri bir veya iki adamını parlamentoya ya da belediye meclislerine gönderir.
Bunun için Kürt partilerinin yapmaları gereken tek şey ise, tek tek ya da beraberce HDP’in kapısını çalıp, gönüllerinden geçen taleplerini masada ortaya koymaları.
Her birinin elde edeceği milletvekili, belediye başkan ya da meclis üye sayısı o partinin kendisini daha iyi pazarlayabilme yeteneğine bağlı olsa da, eksik ya da fazla bir noktada buluşulur…
Gerçek niyetlerini, kulağa hoş gelen kimi söylemlerinin arkasına sakladıkları ölçüde, bu partiler zararlı, Kürtlerin sırtından makam mevki sahibi olan ve de isimleri dahi bilinmeyen Türk sol partileri ise hep karlı çıkar.
Bunu da yapamayan partilerin liderleri için geriye tek bir şey kalıyor.
O da ayaklarını yorganlarına göre uzatmak, kendilerine yönelik yapılan her eleştiriye karşı beylik laflar etmekten kaçınmak…
03.03.2018
firataras@navkurd.net