Kürtlerin hafızası da, sömürgecilerce işgal edildiği için zayıftır.
Bu nedenle Kürtler, olup biteni kayıt altına almaz ve tez unuturlar.
Mesela kendi tarihlerinden bihaberler.
Bir Türkün, bir Acem ya da bir Arap’ın aşağılayıcı nitelikte bile olsa, kendilerinden bahsetmelerine bayılırlar.
Anadillerini bilmez, sömürgecilerinin dilleriyle tumturaklı konuşmayı bir meziyet olarak değerlendirirler.
Günübirlik yaşar, günün sonunda yaşadıklarıyla övünür ya da pişmanlık duyarlar.
Çünkü daha 7’sinde iken başladıkları okullarda onlara öyle öğretilmiştir.
Okul kapısından içeri girmeleriyle, dillerini…
Cami avlusundan adımını atarken, kürtlüğünü…
Siyasi bir partinin önünden geçerken, ulusal kimliklerini bir tarafa bırakırlar.
Bunlardan arta kalan değerleri de kardeşlik edebiyatıyla sulandırılmıştır…
Yoksa başka nasıl avunurlardı, ortak din ve ortak vatan hikayeleriyle, bunca yıl haksız ve hukuksuz bir yaşamla yüz yüzeyken…
HDP kongresi nedeniyle “Eş Genel Başkan kim olmalı?” tartışmasının nedeni de biraz bu değil mi?
İki boyutlu bir tartışma.
Bir taraftan HDP’lilerin kendi aralarında yaptıkları tartışma…
Diğer taraftan da HDP’li olmayan Kürtlerin çenelerini yorarak uzaktan gazel okumaları…
İkincisinden başlamak gerekirse, HDP’li olmayan Kürtlerin bu konuda yapmış oldukları tartışmaları sadece gündeme gelme babında ele alıyor ve onlara acıyorum.
Çünkü yıllardan beri parti kuruyorlar, partileri bir tabeladan ibaret kalıyor.
Ayda yılda bir açıklama yapıyorlar, seslerini yedi kişilik merkez komite üyelerine bile duyuramıyorlar.
Arada bir, güç birliği yaparak hep birlikte sokağa çıkıyorlar, şehrin yabancıları diye kimse selamlarını almıyor.
Sosyal medyada da olsa ortalıkta görünmeleri için geriye tek bir şey kalıyor: İradeleri dışında oluşan bir olay ile kendilerini ilişkilendirerek gündeme gelmek…
Bugün, “HDP’e kim Eş Genel Başkan olmalı” tartışmasına katılmalarının nedeni de bu.
Neymiş efendim, Kürt Partisi’ne Türk birisi Eş Genel Başkan olamazmış…
Sanki HDP’liler, “Biz bir Kürt Partisiyiz” diyorlar da…
HDP’li olmayanlar da bu Kürt partisinin Türk birisine teslim edilmesine itiraz ediyorlar.
Türkiye Partisi olduğunu ileri süren HDP’e bir Kürdün ya da bir Türkün, hatta bir Laz ya da bir Çerkez’in Eş Genel Başkan olması, HDP’li olmayan Kürtleri niye bu kadar ilgilendiriyor, anlamıyorum…
HDP’lilerin kendi aralarındaki tartışmalara gelince, kimin Selocan da ısrar etmesi ya da kimin Sırrıcan da karar kılmış olması, aslında diğer Kürtler gibi beni de pek ilgilendirmiyor.
Sonuçta parti onların partisi…
Seçecekleri Eş Genel Başkan da onların Eş Genel Başkanları olacak…
Selocan, Sırrıcan hatta başka bir ‘canı da seçebilirler…
Ancak “Selocan” diye tutturanlara bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Her ne kadar Kürtlükten enternasyonallistliğe geçiş yapmış olsalar da HDP’li Kürtlerin de hafızaları hala zayıf…
Israrlarına bakılacak olursa, bırakın 40 yıl öncesini, son 4 yılda yaşananları bile hatırlamıyorlar.
Israrlarıyla eğer “Selocan”a daha fazla zarar vermek istemiyorlarsa, bir yılı aşkın bir süredir suçsuz-günahsız bir şekilde cezaevinde gün sayan biri olarak, onun kendisiyle ilgili duyurduğu karara saygı duysunlar…
Kaldı ki her ne kadar kendisi tarafından ilan edilmişse de o kararı Selocan’ın tek başına aldığı konusunda ciddi şüpheler var…
Çünkü “Selocan” Türk sokağından edindiği popülaritesiyle çok erken miadını doldurdu.
Buna rağmen miadını uzatmaya çalışmak için uğraşan kimi Kürtler, aslında yaptıklarıyla en çok da Selocan’a zarar verirler…
Neden zarar versinler sorusunun cevabı ise, yazının sonuna aldığım bir cümlelik alıntıda gizli…
Ağustos 2013’de Selahattin Demirtaş’ın da içinde bulunduğu heyetin İmralı’da yaptıkları görüşmede Öcalan’ın Demirtaş’a söylediği bu cümle her şeyi yeteri kadar açıklamıyor mu?
“… Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil…”
12.01.2018
firataras@navkurd.net