Dini bütün okurların bu başlığı görmeleriyle kaşlarını çatacaklarını şimdiden tahmin ediyorum.
Ancak bu, görme yetisini hala koruyan herkesin çıplak bir şekilde gördüğü gerçeği değiştirmiyor.
Sadece Kürtler değil, dini bütün tüm insanlar dünyadaki her bir camiyi Allah’ın evi olarak görür ve o gözle bakarlar.
Olması gereken de budur.
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun tüm camiler, dil ve ırk ayırımı yapmaksızın her Müslümanın ibadetini yapabileceği bir ibadethane işlevini görürler.
Hepsinin kıblesi aynı yere bakar.
Allah’ın evi olarak adlandırılmalarının nedeni de budur.
Ancak Türkiye’deki camilerin kıbleleri aynı yere bakıyor olsa da, gördükleri işlev itibariyle Allah’ın evi olma özelliğinden uzaklar.
Çünkü Türkiye’deki camiler de “yerli” ve “milli”dirler.
“Yerli” ve “milli” olmaları nedeniyle de Allah’ın evleri olma özelliklerini taşımazlar.
Her biri birer askeri karakol ya da birer sivil savunma birlikleri gibi devlete hizmet ederler.
Erdoğan’ın yıllar önce okuduğu şiirde, “minareler süngü, kubbeler miğfer; camiler kışlamızdır…” derken, tam da bugünkü Türk camilerini tarif ediyordu.
Bu, yeni bir durum da değil. Geçmişten günümüze camiler devleti yöneten kişi veya grubun anlayışına göre bir işlev gördüler.
Dolayısıyla devleti yönetenlerle birlikte camilerin işlevi ve camilerdeki devlet memurları olan imamların söylemleri de değişiyor.
Değişen her iktidar ile birlikte, bir mülkiyetin el değiştirmesi gibi, Türk camileri de adeta sahip değiştirirler.
Dolayısıyla TC’nin kuruluş yılarında camiler Atatürk’ün, bugün de Erdoğan evleri olarak bir işlev görüyorlar.
Çünkü camilerde yapılan ibadetin, okunan duaların, cuma günleri verilen hutbelerin çerçevesini geçmişte Atatürk belirliyordu, bugün ise Erdoğan belirliyor.
Tıpkı meclis gibi, camiler de adeta Erdoğan’ın yerel halk meclisleri olarak hareket ediyorlar.
Adı Türkiye Büyük Millet Meclisi olan meclis nasıl ki Türkiye’de yaşayan hakların meclisi değilse, Türkiye’deki camiler de Allah’ın evleri değil.
550 milletvekilliden en az 150’si Kürt olan Türk meclisinde Kürtlerin yaşadığı yer anlamına gelen Kürdistan kelimesi yasak.
Bu kelimeyi kullanan herhangi bir milletvekili, anında cezalandırılıyor.
Daha birkaç gün önce Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, meclis kürsüsünde Kürdistan kelimesini kullandı diye, meclis yönetimi tarafından yaklaşık 15 bin lira para ve 2 oturum uzaklaştırma cezası aldı.
Erdoğan’ın birer yerel meclisleri olarak çalışan camilerin konumu daha da kötü.
Bugün herhangi bir camide Kürdistan kelimesini kullanan herhangi bir Müslümanın, o camiden sağ çıkma ihtimali bile olmaz.
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu Şafii mezhebine mensuptur. Buna rağmen Kürdistan’daki tüm camilerde de Hanefi mezhebine göre ve Türkçe ibadet yapılır.
Çünkü tüm camiler devletin, dolayısıyla Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda faaliyet göstermektedirler.
Türk ordusu 10 günden beri, Zeytin Dalı operasyonu adı altında Batı Kürdistan dediğimiz Suriye sınırları içinde yaşayan Kürt halkının üzerine, havadan ve karadan bomba yağdırıyor.
Daha fazla Kürdün ölmesi için Türkiye ve Kürdistan’daki tüm camilerde sabah, akşam dualar okunuyor.
Daha önceki katliamlarda olduğu gibi, Afrin’deki Kürtlerin seri bir şekilde katledilmeleri için okunan dualara, o camilerde bulunan Kürtlere bile “âmin” dedirtiliyor.
Dolayısıyla milletin evi olan meclis de, Allah’ın birer evleri olan camiler de bugün sadece Erdoğan’a hizmet ediyorlar.
Erdoğan Kürtlere karşı savaşma kararı alıyor.
Milletin evi denilen meclis Erdoğan’ın savaş kararına jet hızıyla onay veriyor.
Camilerde ise, hedefe konulan Kürtlerin bir an önce katledilmeleri için dualar okunuyor.
Devletin, dolayısıyla Erdoğan’ın birer evleri durumuna düşen bu camilerde namaz kılan Kürtlerin namazı da kabul olmuyor.
Namaz kıldığı camilerde katli için okunan duaya âmin demek zorunda olan Kürtlerden kahramanlık yapmalarını da beklemiyorum.
Ancak dini bütün olan Kürtler, Allah’ın evi olarak gördükleri ve bu nedenle gittikleri camilerde bırakın kendi kardeşlerinin katli, başka bir ulusa mensup olan Müslüman bir halkın katli için bile dua etmenin dinde yeri olmadığını bilmek zorundadırlar.
Bu nedenle, dini bütün Kürtler, son 10 günde yaşanılan gerçeklerden hareketle bir tercih yapmak zorundadırlar.
Ya Erdoğan’ın kışla olarak tarif ettikleri camilere gitmeye devam etmekle onun günahlarına ortak olurlar.
Ya da o kışlalardan uzak durmakla, kardeşlerinin katli için okunan duaya âmin dememek için bile olsa onurlu bir davranış sergilemiş olurlar…
30.01.2018
firataras@navkurd.net