“Zenginin malı, fakirin çenesini yorar” misali, onlarca uydu devlet ve onların ahmak vatandaşları da Trump’ın atmış olduğu bir imza ile çenelerini yoruyorlar.
Bir uydu devletleri bile olmayan kimi ahmak Kürtler ise, daha fazlasını yapıyorlar.
Onlar hem çenelerini, hem de “Kudüs’e sahip çık” naralarıyla yakılan şehirlerinden arta kalan tozu dumana dönüştürerek ayaklarını da yoruyorlar.
Ne tarihten ne de yaşanan medeniyetlerden haberleri var.
Kimine göre Kudüs Allah’ın evi…
Kimine göre Müslümanların kabesi…
Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan başka ne bir mabed, ne de kendilerinin de peygamber olarak kabul ettikleri Musa ve İsa’yı hatırlıyorlar.
Kudüs’teki Sinagog ile Kiliselerden bihaberler.
Kudüs’ün sadece Yahudilere ait olmadığı yönündeki itirazları anlamak mümkün.
Kaldı ki sadece Müslümanlar değil, Hristiyan aleminin farklı kesimleri de Kudüs’ün salt Yahudilere ait olmasına karşı çıkıyor ve Trump’ın almış olduğu karara itiraz ediyorlar.
Ancak onlar itiraz ederlerken Yahudileri, Müslümanları yok saymıyorlar.
Üç büyük dinin merkezi ve birçok medeniyetin izini taşıyan bir tarihi kent olması gerçeğinden hareketle olaya yaklaşıyorlar.
Bu nedenle itirazları kabul görülmese de, makul karşılanıyor.
Ayrıca hiçbir merkezde Kudüs’ün fethi için kimse sokaklara da çıkmıyor.
Her konuda olduğu gibi, Kudüs konusunu da “kendine yontma” mantığıyla hareket edenler sadece Müslümanlar.
O toprakların son sahipleri olan Filistinlerle Yahudilerin karşılıklı hak iddialarını elbette anlamak mümkün.
Birinin diğerine karşı yaptığı ya da yapacağı haksızlığa karşı çıkarak, her iki kesime de zarar vermeyecek şekilde adilane bir çözüm önerisinde bulunmak, ayrıca herkesin hakkı…
Tek taraflı bir yaklaşımın ne bu işin sahiplerine bir katkısı olur, ne de bu yaklaşımı ileri sürenlere…
Hele Kürtlere zarardan başka katkı yapacak bir tarafı yok.
Bu nedenle, kimine göre “Ümmetin yetimleri” ya da “Ümmetin ahmakları” olan Kürtlerin tutumu içler acısı…
Kiminin dili başta olmak üzere her türlü ulusal kimliği elinden alınmış…
Kiminin malı, mülkü talan edilmiş…
Kiminin evi başına yıkılmış…
Tüm bunların karşılığında beyinlerine “Ümmet kardeşliği” fikri kazılarak sokaklara sürülmüş Kürtler, Arapların namus bekçiliğine soyunuyorlar.
Kudüs olayı ve bu olaya yönelik verdikleri tepkiler, Kuzeyli Kürtlerin ulusal kimlikten yoksun olmanın ötesinde, nasıl bir travmayla yüz yüze geldiklerini de gösteriyor.
Kürdistan’ın dört parçasında Müslüman Kürtler yaşıyor.
Bu parçalarda da, tıpkı Kuzeyde olduğu gibi solcu, liberal hatta ateist Kürtler var.
Yine toplumun farklı kesimlerine hitap eden, birbirinden farklı partiler, vakıf ve benzeri kurumlar bulunuyor.
Ancak Kuzey Kürtleri dışında, diğer üç parçada yaşayan hiçbir Kürt, Kudüs için kendini paralamıyor.
Dolayısıyla Kuzeyli Kürtlerin Filistin ve Kudüs konusunda takındıkları aptalca tutumun, onların ne Müslümanlıklarıyla ne de Solculuklarıyla açıklanabilir.
Farklı iki zıt kutupta yer alan, Kuzeyli Müslüman ve Solcu Kürtlerin Kudüs ile ilgili aynı dalga boyunda buluşmaları ve ortak bir söylemle olaya yaklaşmalarının tek bir nedeni olabilir.
O da, her iki kesimin de ulusal kimliklerine ne kadar yabancılaştıklarıdır…
Ulusal kimliklerine yabancılaşmalarının doğal bir sonucu olarak da, kendilerinden başka herkesin hizmetine koşuyor, kendilerine yüklenen yükü, ellerine tutuşturulan adrese gözü kapalı bir şekilde ve zevkle taşıyorlar…
Tıpkı Kudüs’ün fethi için Diyarbakır sokaklarında nara atarlarken, önünden geçtikleri Dört Ayaklı Cami’ye yönelik yapılanları görememeleri gibi…
12.12.2017
firataras@navkurd.net