Her kazanımın bir bedeli olur.
Kimi kazanımların getirisi ödenen bedeli, kimi kazanımlar için ödenen büyük bedel ise, kazanımı görünmez kılar.
Güney Kürdistan’da bugün yaşanan, tam da bu dur.
Hiç kuşkusuz Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı için alınan referandum kararı, tarihi bir karardı. Referandum sonucu da bugün görülmese de gelecek için tarihi bir kazanımdır.
Referandumun hazırlık aşamasında yapılan çalışmalar, dört parçadaki Kürtleri ve Yahudiler gibi dünyanın dört bir yanına dağılmış olan tüm Kürtleri birbirine yakınlaştırdı, milli bir paydada buluşturdu.
Ha keza referandum günü olan 25 Eylül’de, Güneyli Kürtler aralarındaki çekişmelere rağmen büyük bir katılımla gittikleri seçimde bağımsızlık yönünde oy kullandılar.
Seçim sürecinin coşkusu, seçimdeki katılım ve sonuçları, Güneyli Kürtler kadar diğer parçalardaki Kürtler tarafından da büyük bir sevinçle karşılandı.
Uzun süreden beri Kürtler tarafından geri plana atılan milli duygu, 25 Eylül gecesinde adeta tavan yaptı.
Doğu, Batı ve Kuzey Kürdistan’da da yeni umutların yeşermesi için bir aşı işlevini gördü.
Sokaklara çıkabilen Kürtler sokaklarda, çıkamayanlar evlerinde kutlamalar yaptı.
Kimileri sevinç çığlıklarıyla halaya kalkarak, kimileri sevinç gözyaşlarını dökerek coşkuya ortak oldu.
Artık Kürtlerin de bir devletleri, harita üzerinde komşularına, okul ve iş arkadaşlarına gururla gösterebilecekleri resmi bir ülkeleri olacaktı.
Ancak bu sevinç uzun sürmedi.
15 Ekim’i 16’ya bağlayan gece gördükleri kâbus, sevinçlerini kursaklarında bıraktı. Kurdukları hayaller, gördükleri rüyalar, yaşadıkları sevinç birer birer son buldu.
Referandum sonrası Türkiye ve İran’ın Güney’e açılan tüm kapılarını kapatmaları, Irak’tan önce ambargo uygulamaya başlamaları, Amerika ve Avrupa ülkelerinin sessizliği Irak merkezi hükümetini cesaretlendirdi.
Bir türlü ordulaşamayan Pêşmerge güçlerinden bir kesiminin de katkısıyla Irak güçleri, evlerine girer gibi, sırasıyla Kerkük ve tartışmalı bölgede yer alan diğer yerleşim birimlerine sorunsuzca girip, yerleştiler.
Irak’ın saldırıları, sömürgeci devletlerin Güney’e yönelik kuşatma hareketi, Güney’de var olan ekonomik krizin derinleşmesine, diğer parçalardaki Kürtlerde de yeşermeye yüz tutan umutların yeniden solmasına yol açtı.
Geçen üç aylık süre içinde yaşananlar da durumu değiştirmedi.
Bu nedenle maaşlarını alamayan memur ve öğretmenler sokaklara döküldü.
Süleymaniye ve Halepçe vilayetlerine bağlı merkezlerde düzenlenen gösterilerde, bazı parti ve devlet kurumlarına ait binalar ateşe verildi.
Kürdistan Bölgesi Hükümeti, yapılan gösterileri vatandaşların meşru bir hakkı olarak görmekle birlikte, bazı il ve ilçelerde, resmi dairelerle parti binalarını hedef alan, şiddet olaylarından dolayı rahatsızlığını kamuoyuyla paylaşmakla yetindi.
Hiç kuşkusuz, Bölgesel hükümetin de belirttiği gibi, maaş alamadıkları için demokratik bir hak olan gösteri ve yürüyüş eylemleriyle hak talebinde bulunmak her Güneylinin hakkı…
Çünkü maaş alamadıkları için bir bedel ödüyor ve bu nedenle mağdur oluyorlar. Referandum sürecinde ve referandum günü kendileri kadar sevinen ve kutlamalar yapan diğer parçalardaki Kürtler kadar rahat değiller.
Bu nedenle yaptıkları gösteriler, hatta kimi yerlerde parti ve kamu binalarına zarar vermeleri de anlaşılır bir durum.
Sağduyu ile yaklaşan hükümetin de kısa sürede bir çözüm bulacağı ve yaşanan mağduriyeti ortadan kaldıracağı konusunda da kimsenin bir kuşkusu yok.
Ancak gerek Güney de ve gerekse diğer parçalardaki Kürtler arasında herkesin merak ettiği bir kesim var…
Dolar Maaşlı Dış Kürtler…
Referandum öncesi tozu dumana katan bu maaşlılar ordusu, Kürdistan’ın kuşatmaya alınmasıyla birlikte sırra kadem bastılar.
Nuh’un tufanından kaçar gibi arkalarına bakmadan Güneyden kaçtılar.
Yaşadıkları ülkelerin Güneye yönelik kuşatma siyasetine karşı ne sokağa çıktılar ne de bütçesinden maaş aldıkları Peşmerge ile en ufak bir dayanışmada bulundular.
Adeta derin bir sessizliğe gömüldüler…
Ne sesleri çıkıyor ne de ortalıkta görünüyorlar…
Oysa referandum surecinde televizyon ekranlarında endam gösteriyor, üç-beş kişiyle de olsa salon toplantıları yapıyorlardı.
Kürdistan’da ki televizyonların ekranlarında Güneylilerin anlamadıkları Türkçe ile oy kullanma hakları bile olmayan Kuzeylilere referandum da evet demeleri için, bangır bangır propaganda yapıyorlardı…
Güney’deki ekonomik kriz ile birlikte, yoksa onlar da greve gittiler de haberimiz mi olmadı?
Eğer sessizlikleri, maaş alamamaları nedeniyle greve gitmiş olmaları değilse, ekonomik krizin en hayırlı tarafı da bunların yaratıkları görüntü kirliliğinin son bulmuş olmasıdır…
19.12.2017