Bu cümle, İlbey Ortaylı’nın 1 Ekim 2017 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısının başlığı.
Yazının konusu, Güney Kürdistan, Barzaniler, Kerkük, Türkmenler, Türkiye’nin referandum tavrı ve bölgenin geleceği…
Yazının yazıldığı gün henüz 16 Ekim ihaneti yaşanmamış, Kerkük, kimi Kürtlerin eliyle Haşdi Şabi ve Irak askerlerine pêşkeş çekilmemiş…
Türkiye’de, „Barzani kime ve neye güvenerek referandum kararını aldı ve şimdi de bağımsız devlet kurma kararını sürüdürüyor“ tartışması yapılmakta…
Olayalara analitik bakan Kürtler, sevinç gözyaşlarını dökmekle birlikte tedirgin…
Gelişmeleri günü birlik olaylar ve kazanımlar üzerinden seyreden Kürtler ise, heyecanlı…
Yaşadıkları heyecan, öyle bir noktaya varmış olmalı ki, kurulması olası olan Kürt devletini kurmuş, adını koymuş, Mesud Barzani’yi kurucu ve ulusal lider ilan etmiş, resmiyette işleri yürütecek bir başkan arayışını sürdürecek boyutta…
İşte böylesi bir günde, tarihsel araştırmalarında Kürtlere ve Kürtleri bugüne kadar temsil etmiş ya da edeceklere tepeden bakan Kırım Türkü olan tarihçi İber Ortaylı bile, Barzanilere karşı birçok Kürt’den daha adil ve objektif davranmakta.
Adil ve objektif bakış açısı nedeniyle yazısına seçmiş olduğu başlık, daha mürekkebi kurumadan Kürtlerin tutum ve davranışlarıyla doğrulanmakta…
Ortaylı söz konusu kısa makalesinde, Mesud Barzani’yi babası Mele Mistefa Barzani üzerinden tanımlayarak, kendisiyle ilgili şöyle bir belirlemede bulunuyor:
“Kuzey Irak’ın lideri Barzaniler etkili bir hanedandır. Baba Molla Mustafa Barzani, ABD ve Sovyetler’in Soğuk Savaş’ın en koyusunu yaşadıkları dönemde bile iki dünya arasında ipte oynamayı bilmişti. Barzanilerde babadan oğula belirgin bir dış politika ustalığı ve cambazlık geçer. Bunu birçok Ortadoğu liderinde görmek mümkün değildir…“
Güney’de yaşanan ve yaşanacak olası gelişmelerin Kürdistan’ın diğer parçalarına nasıl sirayet edeceği konusuna da değinen Ortaylı, şöyle diyor:
„…Ama bu unsurun Kuzey Irak Kürtlüğüne meyil göstermesi ve işbirliğine girmesi beklenmemelidir. Unutmayalım karşımızda tarihi boyunca bir araya gelememiş, ayrı aşiretlerde, birbirinden farklılaşmış bölgelerde, ayrı devletlerin idaresinde yaşamış bir kavim var…“
Evet geldiğimiz ara sonuç, her iki açıdan da İlbey Ortaylıyı doğruluyor, üstelik daha yazısının mürekkebi kurumadan…
Birincisi, tarihsel olaylara yenilgi üzerinden, başka bir deyimle sonuç üzerinden bakıldığında, haklı ile haksız, doğru ile yanlış, kahraman ile katil, sadakat ile ihanet çoğu zaman yer değiştirebiliyor.
Dünya genelinden bir örnek: Eğer II. Dünya Savaşı’nda sosyalist Stalin değil de, nasyonal sosyalist Hitler galip gelmiş olsaydı, en azından bir dönem Stalin katil, Hitler ise kahraman görülecek ve Stalin yerine bir süre Hitler’e methiyeler dizilecekti…
Kürtlerden bir örnek: Mele Mistefa Barzani, yine Kerkük’ten kaynaklı bölgesel ve de uluslararası güçler karşısında yaşadığı kaçınılmaz sonuç nedeniyle, dört parçadaki Kürtler tarafından ihanetle suçlanmasaydı, belki de bugün dört parçada da farklı bir kaderi yaşıyor olacaktık…
İkincisi de bir araya gelememe, farklı aşiret ve partilere göre tutum alma ve en önemlisi, farklı devletlerin idaresi altında yaşayan bir kavim olma…
7 Haziran- 16 Ekim 2017 tarihleri arasında yaşananlar, Kürtlerin sürekli tekrarlanagelen bireysel ve de toplumsal hikayelerinin adeta bir özeti…
Yoksa, 25 Eylül’den sonra günde üç-beş kez övgü eşliğinde resimlerini paylaştıkları Barzani’yi, 17 Eylül sabahı ihanetle suçlayabilecek kadar tarihten ve de göz önünde yaşanan gerçekleri göremeyecek kadar kör olan Kürtlerle karşılaşmazdık…
Yine, tam da sonuç almaya doğru adım atmış ve her Kürdün çocukluk hayaline ilk kez bu kadar yaklaşmışken, farklı aşiret ve partilere mensubiyetlerinden dolayı kimi Kürtlerin ihanetiyle bir kez daha yüzleşmezdik…
Tam da bu nedenle akıllı olan tüm düşmanlarımız sakin, akılsız Kürtlerimiz sarhoş, biz ise tedirginiz…
Her birimizin doğru ya da yanlış çabalarıyla oluşan bu tablo değişir mi?
Pek emin değilim…
En azından kısa bir süre daha böyle devam edecek gibi görünüyor…
22.10.2017
firataras@navkurd.net