25 Eylül 2017 günü Kürd Milleti’nin yüz yıllık özgürlük mücadelesinin, zafer günü olacaktır. Dünya’daki bütün Kürdlere şimdiden kutlu olsun. Çünkü Kürd Milleti de artık dünya insanlık ailesininin bir parçası olacak. Elbetteki Kürdlerin bu şerefe sahip olması, bazılarını kızdıracaktır ve hatta bunların arasında Kürdler bile olabilir. Kürdler bunlara değil, 25 Eylül’de Güney Kürdistan’da doğacak güneşe bakmalıdırlar.
Belli ki Süleymaniye’de bazı kadınlar „Kürdistan’ın bağımsızlığını istemeyiz“ yürüyüşü yapmışlar ve Fırat Aras arkadaşı da kızdırmışlar. Sloganları da „Tek adam Devleti istemiyoruz.“ Abisi kusurlarına bakma onlarda kafa var da içi boşaltılmış. Bu nedenle de ne söylediklerini bilmiyorlar, dünyadan ve yaşamdan bile haberleri yoktur. Afrika ormanlarındaki Goriller bile, gruplar halinde yaşarlar ve her gurup kendi alanını diğer guruba karşı, kıskançlıkla korur. Onlar Goril bile olamazlar. Çünkü onlar eşsiz yaşamak istiyorlar.
Dünya’da ayakta kalan, eski imparatorluklardan biri de İngiltere. Binlerce yıldan beri İngiltere tek aile İmparatorluğu ve hatta 60 yıldan beri yaşlı bir bayan yönetiyor. Avrupa devletlerinin yarısı hala tek aile (Krallık) devletleridir. Cumhuriyetlerde yaşayan bu cahil güruhu, buradan kaçıp Avrupadaki tek aile devletlerine sığındıkları ve yaşam aradıklarının farkında bile değiller. Bunların saçmalıklarına kızacağımıza, 25 Eylül’ün mutluluğunu düşünelim.
Ben bu saçmalayanları anlıyorum da iki milletin ruh dünyasını anlamakta zorluk çekiyorum. Bunlardan biri Çerkezler. Çerkezler, sadece Müslüman oldukları için iki kere Rus Çar’ının soykırımına uğradılar. Birincisi 1862 ve 1864 katliamı. Bunlar Osmanlı – Rus savaşında, Osmalıdan yana oldukları gerekçesiyle, savaştan sonra Çar’ın gazabına uğradılar. O tarihte Osmanlı toprağı olan bütün yerlerde canını katliamdan kurtarmış Çerkez’e rastlamak mümkün. İkincisi ise; 1882-1883 katliamı. Bu katliamdan kaçanlar da daha sonra yapılan anlaşma gereği, Osmanlı topraklarına topluca yerleştirildiler. Çerkezler sadece Müslüman oldukları için katledildiler.
İkincisi Kürdler. 50 milyonluk nüfusu ile ayakta kalabilmiş, kadim Mezopotamya’nın tek milleti. Kürtler 2200 yıldan beri devletsiz yaşıyorlar. Yaşadıkları katliamlar ve acılar, Çerkezlerin yaşadıklarını, aratır durumda. Daryus, Selahattin Eyyubi ve Şah İsmail gibi daha bir çok devlet yöneticisi Kürd olmuş ama Kürdlüğünü hiç bir zaman öne çıkarmamış. Mesela; Selahattin Eyyubi isteseydi, bu gün İslamın dili Kürdçe olurdu. Kürdler de sadece Kürd oldukları için bu kötülükleri yaşadılar.
Aynı sonuçları yaşayan bir de İsrail var. Bunlar da İsa ile başlayan ve Romalıların acımasız katliamlarını ve Müslüman Arapların zulmünü uğradılar ve bütün dünyaya dağıldılar. Bunlar da sadece Yahudi oldukları için bu kötülükleri yaşadılar. En son İkinci Dünya savaşında Naziler tarafından katliama uğradılar ve 1948’ de yakaladıkları şansı iyi değerlendirip devlet sahibi oldular. Şu anda da dünya insanlık ailesinin saygı gören bir toplumu olarak, bütün dünyada itibar görüyorlar.
Günümüzde Çerkezlerin ve Kürdlerin Yahudi düşmanlığını anlayamıyorum. Halbuki bunların üç kader arkadaşı ve dostu olmaları gerekirken, bu düşmanlık niye? Yahudilerin başarısı, Çerkezlere ve Kürdlere örnek olmalı ve onların tecrübelerinden yararlanması gerekirken, bu düşmanlık niye? Çerkezlerin ve Kürdlerin birbirlerine karşı iki hasım gibi davranmalarını, gerçekten de anlamaktan zorlanıyorum. Bu durum beni kızdırmıyor ama çok düşündürüyor.
Bağımsız Kürdistan sözünü duyunca, asabı bozulanlar da var. Özellikle Türkiye’de şu sıralar sinirler çok gergin. Siyasetin abilerini dinlediğimizde, sanki bir siyaset değişikliği düşünülüyor. Ancak Kürdlerin lehine değil de nasıl biraz daha oyalarız ve bu sıkıntıyı geçiştiririz, hesapları yapılıyor. Düşündükleri; Türkiye’nin Milli Egemenliğe, Milli İradeye dayalı yeni bağımsız pozisyonunu pekiştirmek. İslam-i görüntü bu iş için sadece bir araç. Kürdleri ve müttefiklerini bu oyunlara inandıramayacaklarını da çok iyi biliyorlar. Çünkü bunlar Nasrettin Hoca’nın torunları, ya tutarsa?
İran; içindekilere hiç bir ambargo uygulamadan ortalığa saçıyor. Neymiş referandum savaş gerekçesiymiş. Olur zaten Batı da İran’dan böyle bir pervazsızlık bekliyordu. İran nüfusunun % 20’i bile Fars değil ama diğer % 80 guruba insafsızca baskı yaparak, kendisini hindi gibi kabartıp çevreye korku salıyor. Artık bu zulmün de bir sonu olmalı.
İran; Suriye’de devletten yana olmuş, illegal Şii Haşdi Şabi örgütünü yanına almış, muhalefete karşı savaşıyor. Türkiye; sunni ÖSO örgütünü yanına almış, iktidara karşı savaşıyor. Böylece de sanki taraflar karşı, karşıya savaşıyor ve Suriye’yi bölmeye çalışıyorlar. Bu iki dostun komik görüntüsüne aldanmamak gerekiyor. Aslında her iki taraf da Kürd Milletine karşı Suriye’nin bölünmez bütünlüğü için savaşıyor. Bu durumda kim gerçekleri kabullenip, daha az hata yaparsa, kendisine de daha az zarar vermiş olacak.
Kürdistan Devlet Başkanı sayın Barzani’nin aldığı referandum kararı yerinde ve Kürd Milleti için çok önemli bir karardır. Bu karar sadece Güney Kürdistanı değil, bütün Kürdleri son derece olumlu etkiledi. Bütün dünya milletlerine, Kürd Milleti’nin mazlumiyetini ve haklılığını kabul ettirdi. Elbetteki çıkarları gereği, Bağımsız Kürdistana karşı olanlar da olacak. En önemlisi böylece de Kürd Milleti’nin dostu da düşmanı da belli oldu.
Kürdistan dünyanın 213’üncü devleti olacak. Bunların 193’ü BM üyesi, umarım Kürdistan da kısa zamanda, BM üyesi olur. İran ve Türkiye’nin esas sorunu işte o zaman başlıyor. Çünkü BM kararlarını uygulamak mecburiyetinde kalacaklar, yahutta BM’den ayrılırlar. Buna göre bir devletin, diğer devlet içerisindeki soydaşları, o devletin azınlığıdır. Azınlıklar; çoğunluğun sahip olduğu temel insan haklarının tamamına sahiptir ve devlet tedbir almak mecburiyetindedir.
Görüldüğü gibi Türkiye ve İran boşuna kıvranmıyorlar. Suriye’de oynadıkları, düşman kardeşler oyunun asıl sebebi işte burada. Kürdlerin bu bilinçle yoluna devam etmesi gerekiyor. Maşayı önümüze indiriyorlar, neden elimizi yakalım. 25 Eylül’de Hewler’de kullanılacak her evet oyu, 50 milyonluk bütün Kürd Milleti’nin onuru ve şerefi olacaktır. Durumu buraya kadar getiren herkese bütün Kürd Milleti minnettardır.
Görüldüğü gibi İran ve Türkiye, cam gibi parçalanmış Irak ve Suriye’yi boşuna yapıştırmaya çalışmıyorlar. Onlar da geç kaldıklarını ve çalışmaların boşuna olduklarını da çok iyi biliyorlar. Aslında bu duruma en çok da üzülen ve engel olmaya çalışan, bu devletlerin Kürd işbirlikçileri. Çünkü onlar paçavra gibi kenara atılacaklarını çok iyi biliyorlar.
25 Eylül 2017 Hewler referandumu, bütün Kürd Milletine hayırlı ve uğurlu olsun.
Eylül 2017