Türk televizyonlarının ekranlarında, gazete manşetlerinde ortak vatan ve kardeşlikle ilgili söylevler eksik olmuyor.
Genel olarak insanlar her gün gazete okumasalar bile, günlük birçok canlı TV tartışmalarına şahit oluyor ve onları seyrediyorlar. Hepsinde de aynı hikaye ve ayni söylevler. Hata katılımcıları da aynı, bir gün o kanalda, diğer gün başka bir kanalda. Nöbet misali.
TV’lerde boy gösteren bu katılımcıları, savundukları tezlerinden ötürü, genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz.
Laik ve Kemalist solcular.
Milliyetçi ve muhafazakarlar, diğer bir söylemle Türk-İslamcılar.
Ayrıca bunlara çerez mahiyetinde renk katan Kürtlerdir ki, bunlar Kürtler için bir şey önermez, ama boş boş birçok şeyi konuşurlar.
Yapılan tartışmalar genelde dünya ve Ortadoğu’daki gelişmeler üzerinde odaklanıyor. Özelikle ekonomik, stratejik ve askeri konular ağırlıklı olarak tartışılırken, sonunda tartışmalar dönüp, dolaşıp Kürt meselesine odaklanıp kalıyor. Tabı ki kaçınılmaz olarak, burada akla yine Kürt sorunu geliyor.
Kürtlerin doğuştan gelen haklarından hiç kimse söz etmez. Herkes kendi cephesinden kardeşlik ve barıştan bahseder, ama bir türlü kardeş hakkının ne olduğuna asla ve asla değinmezler. Ortadoğu’da hemen her milletin hakkını sonuna kadar savunurlar. Özelikle Filistinlilerin sorunu ki, her tartışmacı için kutsal ve tartışılmaz oluyor. Bu da enteresan bir durum teşkil eder ve ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor.
Biraz geçmiş tarihe baktığımızda ise Filistin ve Araplar, Türklere silah çekmiş, Türkülere bile konu olan direnişler göstermiş ve savaşmışlardır.
Şu soru sorula bilinir, Kürtler de Osmanlıya karşı savaşmadılar mı?
Elbette ki Kürtler de Osmanlıya karşı ulusal hak ve hukukları için savaştılar, direndiler.
Daha sonra hemen herkesin bildiği ve söylediği gibi cumhuriyetin kuruluşunda, „Kürtler kardeşçe ve yiğitçe savaşmış, Türkiye’nin ve Kurdistanın her yerinde işgalci güçlere karşı ellerinde geleni yapmışlardır.“
Ey Türkler, tamam Filistinleri ve ulusal davalarını savunun kimsenin bir diyeceği yok. Ama bin yıldır sizinle yaşayan ve birçok savaş alanlarında yanınızdan ayrılmayan Kürt kardeşlerinizin doğuşta kaynaklanan ulusal haklarını neden ve niye hiç savunmuyorsunuz?
İşte asil sorun da buradan başlıyor. Eğer ki liberal, demokrat ve batılı anlamda cesaretli Türk bilim ve siyaset adamları olsaydı, ya da bu mealde herhangi bir Türk partisi olmuş olsaydı, sorunlar belki daha rahat bir şekilde halklara yansır ve karşılık bulurdu. Buna karşın elbette ki aynı paralelde, tam anlamıyla liberal ve demokrat bir Kürt partisinin de olması, Kürt sorunun çözümünü daha makul bir şekilde tartıştırır ve çözümünü de kolaylaştırırdı. Bu nedenle, her iki tarafta da sorunları cesaretli ve adil tartışmak için böyle kişi ve partilerin olması şarttır.
Her şeye rağmen, Kürtlerin doğuştaki ulusal hak ve hukukunu savunmak ve kardeşçe bir duruş göstermek için, Türkler için hiçte zaman geçmiş değil.
Türk siyasi partileri ve Türk halkına düşen görev her şeyden önce, şu veya bu halklar değil, „yılardır birlikte yaşıyoruz “ve kardeş dedikleri Kürt halkının öncelikle doğuştaki hak ve hukukunu savunmaktır.
Çünkü lafla kardeşlik olmaz. Türklerin sahip olduğu bütün ulusal değerleri, Kürt kardeşleriniz içinde savunun ve gerçek kardeşliğinizi Kürt halkına gösterin. Yani Filistinlilere istediğinizi, kardeş dediğiniz ve de birlikte yaşadığınız, Kürtler içinde isteyin. Kardeşlerinize isteyeceğiniz bu ulusal talepler hem ahlaki hem insani hem de vicdani toplumsal birer sorumluluktur.
Ayrıca Türkler kadar Kürtler için de Kürt sorununun çözümü için liberal ve demokrat partilerin olması büyük bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın bir an önce karşılanması gerekir.
17.05.2017