Türk Tarih Kurumu’nun yazdığı tarihe ve Atatürkçü „aydınların“ anlattıklarına göre, Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale Savaşı’nın Baş Komutanı olarak, Cumhuriyet’in temellerini Çanakkale’de atmış. Acaba bunu yazanlar ve anlatanlar, söylediklerine kendileri de inanıyorlar mı?
Çanakkale Savaşı 19 Şubat 1915 tarihinde başladı. O sırada 33 yaşındaki genç Yarbay Mustafa Kemal, Sofya askeri ateşesidir. Çanakkale’nin o sıradaki hassasiyetinden dolayı, Sofya’dan Çanakkaleye Kaymakam olarak atanıyor. Eğer öyle değilse Atatürkçüler söylesin o tarihte Sofya Askeri Ataşesi ve Çanakkale’nin kaymakamı kimdi?
1 Haziran 1915 tarihinde Mustafa Kemal Albaylığa terfi etti. O tarihte Osmanlı Orduları’nın Baş Komutanı Alman General Leman Von Sander’dir ve silahları da Almanya’dan geliyordu. Çünkü Osmanlı silah yapacak, bilgiye sahip değildi.
Mustafa Kemal 1918 tarihinde, Milli Mecmua’ya verdiği bir mülakatta, biz Çanakkale’de „Darul’l- hilafet ve saltanat kapılarını muhafaza amacı ile savaştık“ diyor. Demek ki Albay Mustafa Kemal Çanakkale’de Osmanlı vatanseverliği ve Halife’nin Fetvası ile cihad duyguları için savaşmış. Buna kısaca, „Müslüman Milliyetçiliği“ için savaştı da diyebiliriz. Çanakkale’de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma sürecini başlattı demek anlamsızdır, inandırıcı değil.
11 Kasım 1918 tarihinde Almanya koşulsuz ateşkes ilan etti. Ancak; ateşkese rağmen düşman güçler 13 Kasım 1918’de Çanakkale boğazını geçip, İstanbul’u işgal ediyorlar. Beş yıl işgal altında kalan İstanbul, Cumhuriyetin ilanından sonra, 6 Ekim 1923 tarihinde kurtarılıyor. İstanbul 1453 tarihinde Afgan kökenli Osmanlı ailesi tarafından işgal edildi ve hala da onların işgali altındadır. Bunun dışında İstanbul hiç bir zaman işgal edilmedi.
Düşman Çanakkale Boğazı’nı geçiyor ses yok, İstanbul’u işgal ediyor ses yok, yoksa İstanbul’u korumakla görevli Osmanlı Ordusu, ateşkese duyduğu saygı için mi ses çıkarmadı?
Atatürkçüler işgal yalanını neden uyduruyorlar?
Evet Atatürkçüler yalan söylüyor. İstanbul’da can güvenliği olmadığı için bazı ülkeler, elçilik hizmetlerini kendi gemilerinde veriyorlardı. Atatürkçüler işte o gemilerin işgalci olduklarını söylüyorlar. İşgalci güçler, işgal ettikleri yerin yönetimini dağıtır, kendi yönetimini oluştururlar. Atatürkçüler; İstanbul’dan kovana kadar, Meclis-i Mebusan, Padihşah ve Halife de görevinin başındaydı. 28 Kasım 1920 tarihinde Misak-ı Milli kararını alan Meclis-i Mebusan dır ve Lozan’a götüren de Sadrazam Damat Ferit Paşa dır. 29 Kasım 1920 tarihinde, Mustafa Kemal bu kararından dolayı, Meclis-i Mebusan’ı kutlayan bir telgraf gönderdi.
Albay Mustafa Kemal 1918 tarihinde, Beyrut cephesindeydi. Burada Osmanlı yenildi ve geri çekildi. Şam Emevi Camisi’nin içi ve avlusu onbinlerce yaralı askerle doluydu. Ateşkese rağmen, Hicaz cepesi komutanı Fahretin Paşa ve yaveri Binbaşı İsmet, cepheyi terk ettiler, kaçıp İstanbul’a geldiler. Bunun üzerine Mustafa Kemal’e Paşa’lık rütbesi verilerek, Hicaz Kuvvetler Komutanlığı’na atandı. O da görev yerine gitmeyip, kaçtı İstanbul’a geldi. Demek ki Mustafa Kemal 1918’den sonra Paşa olmuş.
Mayıs 1919’da Padihşah Vahiddettin bir at çiftliğini satarak, Mustafa Kemal’e 30 bin altın harçlık verdi ve Anadolu’ya gönderdi. Mustafa Kemal 19 arkadaşı ile Sarayın resmi gemisine bindi Samsun’a ve oradan da Anadolu’ya geçti. Burada bile hala aklında sadece Halife’nin ilan ettiği Cihat vardı. Mustafa Kemal’in aklında, Cumhuriyet diye bir kavram yoktu. Daha sonraki gelişmeler onu yönlendirdi.
Görüldüğü gibi Atatürkçüler, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ile ilgili, toplumu yanlış bilgilendiriyorlar. Bu yanlış günümüzde hala devam ediyor. İkinci Cumhuriyetçiler; İnönü ve Gürsel cuntası, 1960 darbesi ile Atatürk’ün Türk-İslam projesine son şeklini verdiler ve eksiksiz devam etmeye başladılar. İslam’a aykırı olmasına rağmen, diyanet görevlileri resmi devlet memuru sayıldılar. En önemlisi Fettullah Gülen’in gölğesinde, devlet nurculuk yapmaya başladı.
12 Eylül Evren Cuntası, Ülkücüleri ve Solcuları ezdi geçti ama Akıncılara dokunmadı. Akıncılar şimdi ülkeyi yönetiyorlar. İslami FETÖ devletin bütün organlarına hakim olduğu gibi, Dünya’ya da açıldı. Atatürkçüler İslami FETÖ’yü tasfiye etmek istemiyorlar, dönüştürmeye çalışıyorlar. Batılılar da buna karşı çıkıyor. Günümüzde Türkiye’nin karşı, karşıya kaldığı temel sorun da işte burası.
Baştan beri Türk-İslam projesinin iki temel sorunu vardı.
Birincisi Kürdler: Zorla da olsa Kürdlerin mutlaka Türkleştirilmesi gerekiyordu. 1925’de başlayarak, Piran, Zilan ve Dersim başta olmak üzere, Kürdlere karşı tam 13 insanlık dışı katliam yapıldı. Pek yakında 4000 Kürd köyünün TSK tarafından yakılması, 20 bin faili devlet cinayet ve „terör“ gerekçesi ile Kürd şehirlerinin TSK tarafından bombalanarak yerle bir edilmesi. Amaç sağ kalanları batıya göçe zorlayarak, daha kolay Türkleştirmek. Yapan Atatürkçü İslami FETÖ’dür.
İkincisi; Müslüman olmayan Alevileri Müslümanlaştırmak. Geçmişte, Maraş, Malatya, Çorum, Sivas ve daha birçok yerde, devletin Alevi toplumuna saldırması ve katliam uygulaması. Bu daha sonra Sivas ve Metropollerde de devam etti. Devletin amacı, Alevilerin getolaşmasını ve iş sahibi olmasını engellemek. İslam toplumu içerisene dağıtıp daha rahat müslümanlaştırmak.
Devlet, her iki kesimin de ekonomik olarak güçlenmesine ve devlet yönetiminde olmasına asla müsade etmedi. Acba Kürd Alevilerin çok sevdiği Atatürk döneminde ve sonrasında, hiç Kürd Alevi yönetici oldu mu?
Devletin İslami FETÖ sayesinde iş sahibi olmuş MÜSİAD içerisinde kaç Kürd Alevi üye var?
Bin kere de Haca gitsen inandırıcı olamzsın, çünkü sen Kürd Alevisin.
Müslüman Kürdler; son bir yılda İslami FETÖ’cü üyesi oldukları için 100 binlerce insan tutuklandı. Acaba bunların içerisinde kaç tane, General, Vali, Emniyet Müdrü ve Genel Müdür Müslüman Kürd var?
Kuran’ın gömleğini de giysen, inandırıcı olamazsın. Çünkü sen Kürdsün.
Solcu (Atatürkçü) Küdrler; Atatürk Emperyalist Osmanlı’nın Paşası dır. Anti Emperyalist olması mümkün değil. Yukarda da belirttiğim gibi Atatürk hiç bir zaman Anti Emperyalist bir mücadelenin içerisinde olmadı, Asakir-i Mansure-i Muhamemmediye ordusunun, bir komutanı olarak, Halifenin ilan ettiği Cihad’ı yürütüyordu. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in içerisinde sen yoksun ve olamzsın.
Bin kere kardeşim desen de inandırıcı olamazsın, çünkü sen Kürdsün.
Daha dün Diyarbakır Newroz şenliklerinde, belinden yukarısı çıblak olan 21 yaşındaki Kürd genci Hüseyin Kurkut, polis kurşunlarına hedef oluyor ve öldürülüyor. Vali Hüseyin Aksoy, „sırt çantasında bomba olabileceği için etkisiz hale getirildi“ diyor. İşte o Vali hala görevinin başında.
Hükümet Diyarbakır’a, „Her evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha dır“ pankartlarını asıyor. 92 yıl önce Atatürkçüler Şeyh Sait ve arkdaşlarını sallandırdı, cesetlerini de çaldı götürdüler. Bu çalınan kemiklerin nerede olduğunu, MİT çok iyi biliyor. Eğer Erdoğan’da biraz vicdan ve birazda islami merhamet varsa, bu kemikleri sahiplerine teslim eder.
Kürd Milletinin acıları ile alay etmeye gerek yok.
Saidê Kurd-i, Şeyh Sait, Seyit Rıza ve daha nice Kürd büyüğünün kemiklerini, Atatürkçüler çaldı.
Kürd Milleti kendi büyüklerinin kemiklerine bile fatiha okumaktan mahrum bırakıldı.
„Reza Zarrap ve Halk Bank Gen. Müd. Mehmet Hakan Atilla için okunan her dua, bir evet sayılır“
Türkler kendi adamlarına dua okusun, Kürdler de kendi adamlarının kemiklerini bulurlarsa fatiha okurlar.
Nisan 2017