KDP ya da PDK denilince, iki ölümsüz Kürt Lider ile birlikte Kürdistan’ın iki parçası akla geliyor.
Bunlar, Barzani ile Qazî Muhammed ve Güney Kürdistan ile Doğu Kürdistan.
PDK-İ, 16 Ağustos 1945’de, Qazî Muhamed başkanlığında Doğu Kürdistan’ın Mahabad kentinde kuruldu ve kurulan ilk PDK dir.
PDK-I ise, birincisinden tam bir yıl sonra, yine aynı gün olan 16 Ağustos 1946’da Mele Mustafa Barzani’nin başkanlığında kuruldu.
Qazî Muhammed, 22 Ocak 1946 yılında kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Mustafa Barzani ise, Mahabad Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı…
17 Aralık 1946’da cumhuriyetin yıkılışından sonra Qazi Muhammed ve arkadaşları idam edildiler, Barzani ise önce Barzan bölgesine ardında da uzun bir yürüyüşün ardından dönemin Sovyetler Birliği’ne geçti.
Qazî Muhammed ve arkadaşlarının idamı ile Barzani’nin Sovyetler Birliği’ne geçişi, Doğu ve Güney Kürdistan’da da bir sessizlik döneminin oluşmasına yol açtı. Tıpkı Kuzey Kürdistan’da, Dersim İsyanı’nın bastırılması ile başlayan sessizlik gibi.
Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılmasıyla, Kürdistan’ın dört parçasında da Kürt halkı derin bir hüzne büründü, korku ve yılgınlık süreci başgösterdi. Bunun etkisiyle, 1950’lerin sonlarına kadar Kürdistan’ın dört parçasında da adeta yaprak kıpırdamadı.
Mele Mustafa Barzani’nin 1958’de Kürdistan’a dönüşüyle birlikte, Kürdistan’ın dört parçasında egemen olan hüznün yerini umut, korku ve yılgınlığın yerini ise cesaret aldı. Bunun etkileri dört parçada da dalga gibi yayıldı.
Barzani’yi ve onun partisi olan PDK’yi örnek alan Kürtler, Kuzey ve Batı parçalarında da aynı isimle partiler kurup, sönen umudu yeniden yeşertmeye çalıştılar.
Doğu’da daha önce kurulmuş olan PDK canlandı, Kuzey de PDK-T, Batı (Rojava) da ise, PDK-S ismiyle partiler kuruldu.
Ancak, Kürt ve Kürdistani duygularla bir araya gelen Kürtlerin kurdukları yeni PDK’ler, Barzani’nin PDK’sini ana parti olarak gördükleri için, örgütsel olarak, siyasi söylem olarak kendilerini ona göre konumlandırdılar. Bu nedenle yaşadıkları parçanın özgün koşullarına göre bir siyasi söylem geliştiremediler. Ana parti olan Barzani PDK’sinin Kuzey ve Batı’daki uyduları durumuna düştüler. Tıpkı bir dönem Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin birer uyduları olan partilerin Berlin Duvarı ile birlikte dağılıp paramparça olmaları gibi, Kuzey ve Batı’daki PDK’ler de, Güney’deki 71 yenilgisiyle birlikte paramparça oldular. Ayrılan her gruptan kimileri mevcut olan isme yeni bir harf ekleyerek, kimileri de yeni örgüt ve isimlerle parçalı bir şekilde yollarına devam ettiler.
Güney’de yaşanan 71 yenilgisinin yanı sıra, Kuzeyli Kürtlerin dünyada esen sosyalizm rüzgarından etkilenmeleri sonucu, sosyalist bir kimlikle siyaset sahnesine çıkışları da PDK-T’yi olumsuz yönde etkiledi.
Kürt ve Kürdistani bir anlayıştan uzak, sınıf temeline dayalı kurulan sosyalist partiler, Barzani ve Barzani’nin etkisinde olan PDK’leri milliyetçilikle, gerici ve işbirlikçilikle suçladılar. Dönemin koşuları sonucu, bu politikalarında kısmen de olsa, başarılı da oldular. Dolayısıyla 50 yıl önce doğru bir hatta ve Kürdistani bir zeminde kurulan PDK-T’de süreçten etkilendi, hatta sosyalizm konusunda yer yer sosyalistlerle yarışır oldu, tarihi misyonunu oynayamadan etkisiz bir partiye dönüştü.
Sosyalist Blok’un yıkılışı, akabinde Güney Kürdistan’daki gelişmeler ve bugün Federal bir yapının ortaya çıkmış olması, bu kez düne kadar Kürt milliyetçiliğine tu-kaka ile yaklaşan sosyalistler nezdinde bile, PDK çizgisinin bir kez daha cazip hale gelmesini sağladı. Bu, dört parçada da etkisi görülen yeni bir dalganın oluşmasına vesile oldu, oluyor.
Birinci dalganın oluşmasında, Mele Mustafa Barzani’nin Kürdistan’a dönüşü etkili oldu, bugün yaşanan ikinci dalgada ise onun mirasına sahip çıkan ve milli vasiyetini yerine getirmeye çalışan Mesud Barzani’nin izlediği siyaset etkili oluyor. Böylelikle PDK çizgisi tüm parçalarda olduğu gibi, Kuzeyli Kürtler nezdinde de yeniden milli bir markaya dönüştü.
Çünkü dün olduğu gibi, bugün de milliliği temel ilke edinen, söyleminde liberal, çalışmalarında demokrat olmayı esas alan, gücünü Kuzey Kürtlerinden alan, siyasetini Kuzey’in özgül koşullarına göre belirleyen bir partiye ihtiyaç var.
Mevcut olan diğer Kürt partileri gibi, „Bağımsızlık“, „Federasyon“ ya da „Otonomi“ yarışına girmeksizin, genel olarak Kürtlerin özgürleşmesini esas alıp, kısa, orta ve uzun hedefli siyasetini bu zemin üzerinden şekillendiren…
Hiç bir sınıfa ya da zümreye dayanmadan, liberal bir söylemle farklılığını ortaya koyabilen…
Tüm Kürtleri potansiyel hedef kitle olarak görüp, öncelikli olarak da sistem partilerinin etkisinde olan Kürtlerin kazanılmasına ağırlık veren…
Kendi içinde ve kitlelerle olan ilişkilerinde demokratik bir işleyişi esas alan…
Siyaseti, parti binaları ve salonların dışında, sokaklarda, ev ve işyerlerinde, günlük hayatın akışı içinde, halka dokunabilen, halkın acı ve sevinçlerine ortak olabilen kadrolarla yola çıkan…
Asıl olarak yerel iktidarı hedefleyen ve buna göre ana örgütlemesini Kürdistan ile sınırlı tutmak şartıyla, Kürtlerin yaşadıkları illerde ve ülkelerde de temsilcilik düzeyinde örgütlenmeyi hedefleyen…
Halkın günübirlik sorunlarının çözümü konusunda da siyaset üretmeyi beceren, bu yolla halkla ortaklaşarak yerel ve merkezi iktidara karşı muhalefet odağına dönüşmeyi amaçlayan…
Bilimden, teknolojik olanaklardan yararlanan, toplumda var olan ya da oluşan boşlukları tespit etmek için dönemsel olarak araştırmalar yapan ve ortaya çıkan sonuçlara göre siyasetini günceleme becersine sahip olabilecek bi partiye ihtiyaç var.
Bu ihtiyaca cevap olabilecek bir partiyi oluşturabilecek kadrolar var mı, hiç kuşkusuz fazlasıyla var.
Ancak o kadroları bir araya getirmek oldukça zor.
Çünkü sahneye çıkmış ya da çıkma niyetinde olanların ne böyle bir dertleri var, ne de yukarıda belirtilen ihtiyaca cevap olma kaygıları.
Buna, Güney’in Mevlanavari, „ne yaparsan yap, yeter ki arada bir Hewlêre gel“ şeklindeki ilişki tarzı da eklenince…
Sonuç olarak, 60 yıl önce Baba Barzani’nin Kürdistan’a dönüşü ile bir dalga oluştu ve milli duygulara sahip olan Kürtleri harekete geçirdi. Her parçada PDK’ler kuruldu, yeni umutlar yeşermeye başladı. Ne yazık ki, bu hava, gerek Kürtlerden ve gerekse Kürtlerin dışından kaynaklanan çoklu nedenlerden dolayı kısa sürede söndü.
Şimdi ise, son 20 yıldan beri Oğul Barzani’nin izlediği siyaset ve Güney’deki kazanımlar nedeniyle oluşan bir milli dalgaya hepimiz şahitlik ediyoruz.
Umarım, düne kadar Barzani çizgisine muhalefet yapan partilerden gelen ve tek dertleri, „Kürdistan’ın Petrodollarlarından biraz da ben faydalanayım“ diyenlerin kötü emelleri sonucu sönmez…
Çünkü birden fazla KDP ya da PDK’nin varlığı ve bu isim altında birden fazla girişimin oluşu, toplumda bu kaygıları şimdiden güçlendiriyor ve oluşan milli havayı bulanıklaştırıp, kirletiyor.
Oluşan milli havayı kirletmeye çalışan Petrodollar sevdalıların kim ya da kimler olduğu az-çok biliniyor, ancak merak edilen Güney’deki Kürt Yönetimi’nin bunlara sunduğu zemin ve takındığı tutumun hala devam ediyor olması…
25.02.2017