Osmanlı’nın Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu’nun yeşil gözlü devşirme paşaları, Osmanlıya kazan kaldırdı, Osmanlıyı kovdu ve kendilerine Cumhuriyeti kurdular. Enver Paşa’nın hayali, „Türk – İslam Devleti“ Cumhuriyet’in temel zihniyetini oluşturuyordu. İşin başında, Enver Paşa’nın erketesi Mustafa Kemal’in olması da İngilizlerin oyunu idi. Bu işin ideolojik belgesi de 1924 anayasasıdır. 93 yıldır Atatürkçüler bunun mücadelesini veriyorlar.
27 Mayıs 1960 Darbesi ile İnönü – Gürsel Cuntası yönetime el koydu ve yeni bir süreç başladı. Yaptıkları ilk iş, rejimin gevşeyen vidalarını sıkıştırdılar. Buna ikinci Cumhuriyet dönemi de diyebiliriz. Yeni Anayasa’da Diyanet İşleri görevlileri, devlet memuru sayıldı ve maaşlarını bütçeden almaya başladılar. Hanefi mezhebinin dışında bütün mezhepler ve inaçlar yok sayıldı. İslamlaştırmanın yanısıra bütün Kürd köylerine Türkçe eğitimli okullar yapılarak, Türkleştirme de hızlandırıldı.
Darbecilerin ilk icraatlerindan biri de Urfa mezarlığındaki Said-i Kürd-i hazretlerinin 68 günlük yarı çürümüş cenazesini darbe gecesi mezarından çıkarıp çalmak oldu ve cenaze hala kayıp. İkinci icraatleri Şule hanım adında bir bayana, İslami konferanslar düzenlemek oldu. Yine Urfa’da bir gün Şule hanım sahnede, siyah çarşafını yırtıp atarak başına bir mendil bağladı ve işte Müslüman Türk kadının örtüsü budur dedi. Daha sonra basın bu Şule hanımın MİT ajanı olduğunu yazdı. Şule hanımın mendil modası, günümüzde Müslüman Türk kadının, örtünme modası oldu. Çünkü Atatürkçüler böyle istediği için de fetva, Devletin Din İşleri memurundan.
Bu arada CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek Fettullah Gülen hocaefendiyi buldu ve işlemeye başladı. Kasım Gülek kısa zamanda Gülen hocaefendi görüntüsü altında, „NUR“ tarikatını faaliyete geçirdi. Tarikat Türkiye genelinde hızla yayıldı. Devletin diğer tarikatları da NUR tarikatının emir ve komutasında, çalışmalarını sürdürdüler.
12 Eylül Kenan Evren cuntası da Atatürkçülerin çalışmalarını iyice hızlandırdı ve NUR tarikatını İslam yönetim toplumu manivelasına dönüştürdü. Bir taraftan devleti yönetecek kadrolar yetiştirirken, diğer taraftan da İslami misyonerler yetiştiriyorlardı. Bunun için başta İslam ülkeleri olmak üzere, bütün dünyada okullar açıldı. Devlet desteği ile bu okullar için „Türkçe Olimpiyatları“ düzenlenmeye başlandı. Okulların açılış törenlerinde, devlet büyükleri hazır bulundu.
Elbetteki Atatürkçüler Türk – İslam devletini yönetecek kadrolar konusunda da son derece hassas davranıyorlardı. Devlet kadrolarında Alevi yada Kürd olamazdı, Gayrimüslim hiç olamazdı. Atatürkçüler baştan beri bu konuda son derece hassas davranıyorlardı. Eğer yanlışlıkla bu kadrolara sızanlar olmuş ise uydurma gerekçelerle bunlar derhal dışlanıyorlardı. Bunlar devleti yönetme hakkını kullanamazlar, sadece köle olma hakkını kullanabilirler.
2000’li yılların başında Atatürkçüler hayal ettikleri rafine „Türk – İslam Devleti“ oluşmuştu, sıra siyasi alana gelmişti. Bunun için de özel yetiştirilmiş kadroların başında, bu iş için yetiştirilmiş Erdoğan’nın başkanlığında AKP oluşturuldu. Yapılan ilk seçimlerde, yasalar engel olduğu için, Erdoğan milletvekili olamadı. Hemen Kasım Gülek’in partisi CHP devreye girdi, Siirt seçimlerini iptal etdildi, Anayasa’nın ilgili maddesi değiştirildi ve Erdoğan’ı Başbakan yapıldı. Böylece de Atatürkçülerin hayal ettiği Müslüman Türkiye’yi, Müslümanlar yönetiyordu.
O gün Erdoğan’nın Başbakan olması için anayasa değişikliğine ses çıkarmayan CHP’liler, bugün Erdoğan’nın başkan olması için yapılan Anayasa değişikliğine karşı çıkıyorlar. CHP Anayasa’yı değiştirdi, Erdoğan’ı Başbakan yaptı, MHP karşı çıktı. Şimdi de MHP Anayasa’yı değiştirip Erdoğan’ı Başkan yapıyor, bu sefer de CHP karşı çıkıyor. Vay be…! ne siyaset ama…!
Günümüzdeki FETÖ devletini oluşturmak için 1923 yılından beri ülkeyi yönetenlerin tamamı olayın sorumlusudur. Hiç kimsenin başkalarını suçlamaya hakkı yoktur. Hele CHP’nin hiç yoktur. Çünkü FETÖ, CHP’nin icadıdır. Meclisteki kavgalar sadece seyircileri yanıltmak için çakma kavgalardır.
Günlük haberlerin yarısı FETÖ ile ilgili son 10 yılda askeri ve polis okullarına giren her 10 bin öğrenciden 9 binin FETÖ’cü olduğunu MİT belirlemiş ve bunların % 80’ni „Bylock“ kullanıcısı olduğu söyleniyor. Son 10 yılda TSK’ya girenlerin % 97’si FETÖ’cü. 2000 Yılında 2,1 milyon olan memur sayısı, 2016 yılında 3,1 milyona ulaşmış. Bunların önemli bir kesiminin FETÖ’cü olduğu da kesin. Üniversite giriş sınav soruları çalınmış. Memur sınav soruları çalınmış. Şu anda hapiste olan 4300 FETÖ’cü hakim ve savcının aldığı kararlarla, mağdur ettiği insanlar var. Özellikle devlet bankalarının FETÖ’cü iş adamları için, kredi kasalarını sonuna kadar açık tutarken, mağdur ettikleri ise diğer iş adamları. Devlet ihaleleri FETÖ’cü firmalara peşkeş çekilirken, mağdur edilenler ise diğer firmalar. Kısacası devlet yıllardan beri FETÖ’cülük yaparken, vatandaşın önemli bir kesimini de mağdur etmiş. Şimdi bu mağdurlar ne olacak ?
Devletin bütün kadrolarına akıl almaz hilelerle FETÖ’cüler yerleşirken MİT neredeydi?
Görüldüğü kadarı ile son on yılda, AKP hükümeti FETÖ ortaklığı zirve yapmış ve FETÖ’nün bütün yaptıklarına göz yummuş. Bu nedenle hükümetin FETÖ’ye karşı başlattığı temizleme hareketi hiç de inandırıcı görünmüyor. AKP Hükümeti’nin, NATO’nun Bürüksel merkezinde görevlendirdiği 462 subaydan, 237 subayını FETÖ’cü diye Bürüksel’den geri istiyor. Bu bile tek başına AKP – FETÖ ilişkisi için yeterli. Hükümetin FETÖ temizliği göstermelik, inandırıcı değil.
Atatürkçülerin organize ettiği FETÖ hareketinin siyasi kanadı olarak, AKP 2000’li yılların başında iktidara geldi. Yukarda da belirttiğim gibi, aralarında yönetsel hiç bir sorun da yoktu. Ne olduysa 30 Ekim 2014 de toplanan ve 10 saat süren MGK toplantısından sonra oldu. Fetullah Gülen Terörist ilan edildi, „Paralel devlet“ „Pensilvanya Örgütü“, en son da „FETÖ“ oldu ve AKP ile yolları ayrıldı.
AKP hükümeti FETÖ hareketini temizlemeden ziyade, dönüştürmeye çalışıyor. Hükümet Cem Zorlu başkanlığında, „Maarif Vakfı“nı kurdu, Dünyadaki FETÖ okullarının çoğunu kapatmayıp, bütün sonuçlayla bu vakfa devrediyor. Demek ki bu okulları gelecekte aynı amaç uğruna, AKP kullanacak. İşte kibarca dönüştürme böyle olur.
FETÖ’nün en örgütlü olduğu yerlerden biri de siyasi alandı ama hükümet hala bu alana dokunmadı. Meclisteki Milletvekilleri, onların danışmanları ve Meclis çalışanlarının önemli bir kesimi FETÖ’nün adamları. Partilerin İl, İlçe yöneticileri, parti üyeleri ve delegelerin önemli bir kesimi, FETÖ’nün adamları. Bunların arasında çok sayıda „Bylock“ kullananlar var ama hükümet bunlara dokunmuyor, diğer partiler de bundan memnun, insanlar da hayretle izliyor. Bu nedenle de temizlik hareketi inandırıcı değil. Bu bir temizlik hareketinden ziyade bir dönüştürme hareketine benziyor.
Hükümetin bir başka çalışması, „Din dersine AİHM ayarı“. MEB İsmet Yılmaz, Neymiş efendim, örnegin dinimiz yerine „İslam dini“ „Peygamberimiz“ yerine „Hz. Muhammed“ ifadeleri kullanılacakmış diyor. Peki AİHM kararı neydi? „Okullarda din dersi mecburiyeti, insan haklarına aykırıdır.“ İsmet Yılmaz önermiş Bakanlar Kurulu da aklınca kararı düzeltmiş. Peki efendiler bu karardan önce dininiz neydi ve peygamberiniz kimdi, onu mu düzelttiniz?
Anayasa’ya din dersi mecburiyeti koyduğu için, Fettullah Gülen; „Kenan Evren Paşa’nın yeri Cennettir“ demişti. Ben de diyorumki Anayasa’ya rağmen bu saygısızca kararı alan bütün bakanların yeri Cehennemdir. Efendiler vatandaşınıza karşı saygısızlık yapabilirsiniz ama AİHM’i kandıramazsınız. Herkesin bu saygısızca karara karşı, dava açma hakkı doğmuştur.
Bu karardan sonra; Fettullah Gülen ile MEB İsmet Yılmaz arasında ne fark var?
CHP + MHP + AKP = FETÖ = TC
Şubat 2017
İbrahim Aksoy