Vay be… Ne güzel sözler. Bu güzel sözler, son zamanlarda T.C. yöneticilerinin ağzından düşmüyor. Mikrofonu eline alan ve karşısında birkaç kişi gören herkes bu sözleri şarkı nakaratı gibi tekrarlıyor. Belli ki bu beylerin bu konuda sıkıntıları var. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, „Dünyada dincilik ve mezhepçilik yapmayan tek lider benim“ diyebiliyor. Söyler tabi, aptal birilerinin çıkıp Cumhurbaşkanı’na, „sen yalan söylüyorsun“, diyecek hali yok ya.
Ayrıca Erdoğan, „Herkesin hakkını, hukukunu, korumak benim görevim“ diyor. Ben Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği ile aldığı bir kararı, „Ben bu kararı tanımıyorum ve uygulamıyorum“ dediğini de hatırlıyorum. Peki acaba Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımayan ve uygulamayan bir Cumhurbaşkanı, neye göre herkesin „hakkını, hukukunu ve eşitliği“ koruyacak?
2015 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, „Mecburi Din Dersi İnsan Haklarına aykırıdır“ kararı var. Aynı mahkemenin yine 2015’de „Cemhaneler resmi ibadethanedir“ kararı var. Bu kararlar Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre de kanun hükmündedir. Sanıyorum anayasal bir hak olduğu için Erdoğan tanımıyor ve uygulamıyor. 20 milyon Alevi vatandaş bu uygulamaları sabırsızlıkla bekliyor. Bu da gösteriyor ki Erdoğan için, „Hak, hukuk, adalet ve eşitlik“ her vatandaş için eşit ve geçerli olmak mecburiyetinde değil. Hani Erdoğan dincilik yapmıyor du?
Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin Kilise var ve çalışanlarının maaşını cemaatleri ödüyor. Türkiye’de 110 bin Cami ve 140 bin kişi de devletin din işleri memuru olarak çalışanı var ve bunlar da bütçeden maaşını alırlar. Ayrıca bunlar sadece Müslüman Hanefi mezhebine hizmet veriyorlar. Bu ülkede, 20 Milyon Müslüman ve Şafi-i mezhebine mensup T.C. vatandaşı var ve bunlar da vergi ödüyorlar. Bu ülkede tek bir Şafi-i Camisi ve din memuru yoktur. Hani Erdoğan mezhepçilik yapmıyordu?
Devletin inayeti ile zengin olan, 15 bin MÜSİAD üyesi var. Acaba bunların içerisinde, kaç Kürd ve Alevi var?
İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının üst kademelerinde acaba kaç Kürd ve Alevi yönetici var?
Acaba bu oluşumların içerisinde kaç gayri müslim Türk vatandaşı var?
Görüldüğü gibi, Türkiye’de eşitlik Kaf Dağı’nın arkasında bir yerlerde.
T.C. kurulduğu günden beri, durum aynıdır. Sebebi ve sorumlusu da T.C.“yi kuran yeşil gözlü Osmanlı Paşalarıdır. Atatürk „Milli Bekası ve Dini bilgisi yüksek“ bir nesil yetiştirmek istedi ve İmam Hatip Okullarını açtı. Atatürkçüler resmi dairelerde ve üniversitelerde ve hatta meclisin içerisinde, Müslüman kadınların başındaki türbanını yırttı attılar. İnsanlar İslami bir yaşam değil, Atatürkçülerin öngördüğü bir yaşam biçimini yaşamak mecburiyetindeydi. Atatürkçüler sıkılmadan bu yaşam biçimine de „Laik Yaşam“ diyorlar.
Bu gün de Atatürk’ün yetiştirdiği nesil ülkeyi yönetiyor. Bu yöneticilerin hiç biri uzaydan gelmedi. Atatürkçülerin buna hiç tahammülü yoktur. Türkiye’deki sorunların başlıca sebebi budur, mesele ile alakası olmayanları suçlayarak, çözüm aramak büyük bir hata olur. Her iki taraf da suçludur, en çok da Atatürkçüler suçludur. Çünkü bu sonuç onların, çabaları sonucu oluşmuştur.
40 yıl önce AKP diye bir parti yoktu, FETÖ hareketini başlatan CHP oldu ama FETÖ hareketi bu gün geldi, AKP’nin başına bela oldu. FETÖ hareketi 27 Mayıs Darbesi ile İnönü ve Gürsel Cuntası’nın başlattığı ikinci Cumhuriyet harekettir. AKP’nin en büyük suçu ve sorumluluğu, Atatürkçülerin izinden yürüyüp yollarını şaşırmalarıdır. Onların bıraktığı hiç bir soruna, adil ve makul bir çözüm düşünmediler, düşünmezlerdi, çünkü onlarda sürecin siyasi kanadını oluşturuyorlar. 2003 yılında Erdoğan’ın Başbakan olabilmesi için CHP çabaları hala unutulmadı.
Türkiye’nin çoğulcu yaşam sorunu var. İnönü – Gürsel Cuntası FETÖ örtüsü altında, ikinci Cumhuriyeti yönetecek kadrolar yetiştirmeye ve Müslüman bir toplum yaratmaya çalıştılar, sonuç ortada. Günümüzde yaşamın her alanında, çelişkilerle dolu bu sonucu görmek mümkün. Bu Cuntanın yaratmak istedikleri tekil yaşam, günümüzde modern sosyal sanayı toplumu yaşam biçimi ile çelişiyor. Atatürkçülerin topluma dayattığı tekil yaşam, zaten kuruluşunda var olan çoğulcu toplumsal yaşam biçimine sorun olmaya başladı.
Erdoğan’ın FETÖ hareketine karşı başlattığı, temizleme hareketi tartışmalı. Atatürkçüler yıllardan beri, devletin bütün kurumlarını FETÖ’ye teslim etmiş ülkeyi onlar yönetiyor. Erdoğan’ın da bundan haberdar olmaması mümkün değil, çünkü son 10 yılında kendisi de var. Görüldüğü gibi bunların bir kısmı herkesin gözü önünde, uyuyan hücrelere dönüşüyor. Meclis FETÖ’nün en çok sevdiği alan olmasına rağmen, hükümet hala buraya el sürmedi. Çünkü el yakar.
Türkiye, dünyada en çok Anayasa yapan bir ülkedir ve bütün anayasaları Askerler yapmıştır. Türkiye, dünyada en çok anayasa değişiklikleri yapan ülkedir ve bütün değişiklikleri siviller yapmıştır. Elbetteki değişiklikler dayatmacı tekil yaşam biçiminin, insanlar tarafından kabul edilmemesinden kaynaklanıyor. Son anayasa değişiklikleri de bunlardan biridir. Yöneticiler hep iç sorunları anayasa değişiklikleriyle çözeceğini düşündü, ama olmadı. Son değişiklikler yıllardan beri Suriye’de uygulanan, Esad’lar anayasasının bir kopyasıdır. Bakalım bu son değişiklikler ne kadar dayanacak?
Ben şahsen, devletin din işleri memuru Mehmet Görmez’in, yılbaşı hutbesini sonuna kadar Tv’de izledim. Müslüman bir din adamının, İsa’nın doğum gününde böylesi bir hutbeyi okumuş olması çok garip. Müslüman bir din adamının İsa’nın doğum günü ile ne alakası olabilir? Ancak Mehmet Görmez özgür bir din adamı değil, bir devlet memurudur, verilen görevi yaptı.
İŞİD küçümsenecek ve üç beş Müslümanın bir araya gelerek kurdukları bir dernek değildir. İŞİD bu güne kadar örneği görülmemiş, uluslararası bir örgüttür. Yöneticileri tecrübeli ve eğitimli insanlar. Militanlar bütün ülkelerde ve gönüllülerden oluşuyor. Bunların rehberi Kuran, tanrı adına Cihat yapıyorlar. Ölenler şehit, yaralılar gazi olacak ve ayrıca Cihatta elde edilecek Ganimet’te var.
Başında Halife Ebu Bekir El Bağdadi var. Halife kendisi geçmişte, Saddam’ın Cumhuriyet Ordusu subaylarındandır ve çevresi eski arkadaşlarından oluşuyor. İŞİD şimdiye kadar hiç bir mezhepten olduğunu konuşmadı, sadece Müslüman bir devlet kurmak istediğini söyledi. Zaten İslam’da mezhep de yoktur. İŞİD’in ortaya çıkma sebebi de mezheplerin İslam’ı çarpıtmalarından kaynaklanıyor. Bilindiği gibi hiç bir mezhep sahibi kitap yazmadı ve bütün mezhep sahipleri İslam’ın içerisine nifak sokmakla suçlanıp, Müslümanlar tarafından öldürüldüler.
İŞİD saflarına katılmış savaşan binlerce Türk vatandaşı var ve binlerce Müslüman da her an savaşa katılmaya hazır bekliyor. Avrupadan gelen ve Türki Cumhuriyetlerden gelen binlerce Müslüman, Türkiye üzerinden geçerek İŞİD’in saflarına katıldığı söyleniyor. Türkiye şimdi bütün imkanlarını kullanarak buna engel olmaya çalışıyor. İŞİD, Türkiye’de çok kanlı eylemler yaptı ve daha da yapacak gibi görünüyor. Bu da gösteriyor ki önümüzdeki süreçte, İŞİD hala ciddi sorun olmaya devam edecek.
T.C. çoğulcu bir alanda kuruldu, topluma tekil yaşamı dayattı, sanayı sosyal toplumuna, laiklik adı altında, FETÖ’cü İslami yaşamı dayattı ve buraya geldi. Bunlar T.C.’nin kendisinin yarattığı iç sorunlar. İç sorunları nedeniyle, kendisini çevresindeki gelişmelerin ortasında buldu ve bunların üstesinden gelmeye çalışıyor.
Türkiye yol ayırımında, ya çoğulcu bir yaşamı kabul eder, yeni bir toplumsal mutabakatla yoluna devam eder, ya da çevresindeki sorunları kendi içerisine taşır. „Birileri benim içimi karıştırıyor“ söylemleri artık itibar görmüyor. Acaba Hrıstiyan ülkelerde neden İŞİD’e benzer Hrıstiyanlığı savunan bir örgüt çıkmıyor?
İslam dünyasındaki siyasi atmosferin, bir süre daha İŞİD’e ihtiyacı var gibi görünüyor.
„Hak, hukuk, adalet ve eşitlik“ sözlerini söylemek yetmiyor, uygulamak gerekiyor.
Ocak 2017
İbrahim Aksoy