İnönü-Gürsel Cuntası’nın 27 Mayıs Darbesi ile din adamlarını anayasa ile resmi devlet memuru olarak kabul ettiği günden beri, her yıl devlet topladığı vergilerden, din için de bir bütçe ayırır. Bu uygulama İslama aykırı olmasına rağmen, Devletin Din İşleri Memuru sesini çıkarmaz. Devletin namaz kıldıran memurları da bu bütçeden maaşlarını alırlar. İslami kesimin de işine geldiği için, hiç kimse sesini çıkarmaz.
İslama göre, din adamının giderlerini, cemaatı tarafından karşılanır. Devletin topladığı vergiler, bireyin kendi rızası ile verdiği bir yardım değil, devletin koyduğu yasalarla, zorla aldığı bir haraçtır. Toplanan bu paraların içerisinde her türlü kazanç mevcuttur. Bankaların faizden elde ettikleri kazanç, alkol satışlarından elde edilen kazanç, müslüman olmayanların kazancı ve hatta genel ev patronlarının ödediği vergilerden, devlet bütçe oluşturur. Bu paradan maaşını alan bir insan, din adamı olamaz, ancak Atatürkçü sistemin memuru olabilir.
Devletin 2017 Bütçesi 645 Milyar liradır. Bu bütçeden Diyanete ayrılan pay, 6 Milyar 867 Milyon. Ayrıca 11 bakanlığın bütçesinden çok daha fazla. Türkiye’nin üçüncü büyük bütçesi. Din İşleri Memurluğu bunun % 95,7’sinin sadece personel giderlerine gittiğinden şikayetçi. Devletin Din İşleri Memuru Mehmet Görmez’e haram olsun demeye gerek yoktur, zaten haram.
3 Mart 1924 tarihinde hilafet sosyal ve laik çalışmalara engel oluyor gerekçesiyle osmanlı paşaları tarafından kaldırıldı. Halife Abdülmecid Efendi ile birlikte, 155 kişiden oluşan Osmanlı ailesi de Türkiye’den kovuldu. Hilafetin yerine, 1 Nisan 1924 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı oluşturuldu. Din İşleri memurluğu sembolik bir makam olması gerekirken, yeşil gözlü Osmanlı Paşaları’nın emir ve komutasında görev yapan, siyasi bir güce dönüştürüldü. Yeşil gözlü Osmanlı Paşaları’nın asıl amacı Din’i rapt u zapt altında tutmaktı ve başardılar. İlk Başkan Rifat Börekçi ve şu anda 17’cisi Mehmet görmez görev başında.
Türkiye’de Diyanete bağlı 110 bin civarında Cami ve 10, 914 de Kuran kursu var. Diyanette 128,697 kadrolu ve 12,504 de sözleşmeli personel çalışıyor. Bunların tamamı bu bütçe ile sadece Hanefi İslama hizmet verirler. Çünkü siyasi erk böyle emrediyor. Devletin Din İşleri Memuru Mehmet Görmez de, „gözümü kaparım, vazifemi lüks bir yaşam içerisinde yaparım“, edası içerisinde.
Bu ülkede 20 Milyon kadar da Şafi-i mezhebinde Müslüman yaşıyor. Diyanetin çalışanları içerisinde, bir tek Şafi-i Mezhebinden olan din adamı yoktur. Bu ülkede Şafi-i müslümanlar için bir tek Cami yoktur. Şafi-i insanlar, şahadet parmağını kaldırarak, Hanefi din adamının arkasında namazını kılarlar. Şafi-i’ler de devlete vergi öderler ve devletin namaz kıldıran memurları da bunların ödediği vergilerden maaşını alırlar. Acaba Devletin Din İşleri Memuru Mehmet görmez, bu uygulamaların sorumlusu olarak, kendisinden birazda olsa utanç duyuyor mu? Ben utanacağını sanmıyorum, çünkü Devletin verdiği görevini yapıyor.
Bu ülkede 20 Milyon kadar da Alevi yaşıyor. Bunların ibadethaneleri Cemhane ve Türkiye’de Cemhaneler yasak. Devletin namaz kıldıran memurları, „Alevilerin kestiği yenmez“ fetvasını verirler ama Alevilerin ödediği vergilerden maaşını alır afiyetle yerler. Devletin Din İşleri Memuru Mehmet Görmez bunları da görmez. Çünkü Atatürk 30 Kasım 1925 tarihinde, Aleviliği ve Cemhaneleri yasakladı. Görmez de elbetteki görmez, çünkü kendisi Atatürk’ün memurudur.
Türkiye’de çok sayıda diğer inançlarda insanlar ve ateistler de yaşarlar. Bu insanların çocukları Anayasa gereği, Hanefi İslama göre din dersi eğitimi almak mecburiyetindeler. Ayrıca diğer dini azınlıklar kendi din adamlarının giderlerini kendileri karşılarlar. Devletin namaz kıldıran memurları bu insanların ödediği vergilerden maaşını alırlar. Mehmet Görmez bunları, hiç görmez.
Geçmişte binlerce Kürd köyünü yerle bir eden Türk Ordusu binlerce de Camiyi yerle bir etti. En son Mehmet Görmez’in de kendi gözü ile Cizre’de gördüğü on Cami kullanılamaz durumda. Bu Camilerin tamamı Diyanetin envanterine kayıtlı olmasına rağmen, hiç bir görevliden ses çıkmadı.
Türk Ordusu terörü gerekçe göstererek, Kürd şehirlerini yerle bir etti. Bombalamalar sırasında Diyanetten ses çıkmadı. Daha sonra Devletin Din İşleri Memuru Mehmet Görmez Başbakan ile gitti ve buraları gördü ama yine de sesi çıkmadı. Bay Görmez, o yıkılan evlerin sahiplerinin tamamı Şafi-i müslüman ve Kürdler di, yoksa onun için mi ses çıkarmadı? Bayırbucak Türkleri için bağırmaktan, ses telleri bozuldu.
Fetullah Gülen; 20 Mart 1981 tarihinde, 5’inci derece 7’inci kademeden, Diyanetten emekli oldu. Bu koşullarda herhangi biri yeşil pasaport alamıyor. Diyanetin Emniyete gönderdiği sahte belge ile Mart 1999 tarihinde, yeşil pasaport aldı ve ABD’ye gitti. 2 Haziran 2011 tarihinde de hususi damgalı, pasaport aldı. Bu sahtekarlık bir Diyanet hizmeti değil, devlet hizmetidir. Devletin Diyaneti de bu işler için vardır.
FETÖ hareketi, Türkiye’de bütün kurumları ele geçirmiş ve hatta TSK’yı bile ele geçirmiş. Amaç İslami anlayışı, Türkiye’de hakim kılmak. Alt yapısını da İslami alt yapı olduğu da ortada. Şimdiye kadar, en az zayiatı veren de Din İşleri oldu. Bu acayip durum da epeyce düşündürücü, bakalım sonuç nasıl olacak.
Reklamlarda okuyoruz, Diyanet 890 Dolara umre ziyaretleri düzenliyor. Umre Müslümanlar için farz olan bir ziyaret değildir. Durumu müsait olan Müslümanlar, dilerse Umre ziyaretini yaparlar. Diyanetin bunu teşvik etmesi ve organize edip para kazanması, İslamla alakası yoktur. Bu görev özel şirketlerin işi, diyanet görevlileri bu işle görevlendirilemez. Görmez’in oturduğu yer Diyanet değil, ticarethane.
Yeşil gözlü Osmanlı Paşaları, Laik Demokratik Cumhuriyet görüntüsü altında, insanlara kendi Laik dinlerini dayattılar. Yukarda da görüldüğü gibi, Türkiye’deki İslam adına yapılan uygulamaların, İslamla alakası yoktur. Din İşleri Memuru Mehmet Görmez, Osmanlı Şeyhülislamı’nın bir başka ve daha kötü bir versiyonudur. Çünkü bunun da görevi sadece, siyasi erk adına fetva vermek.
İnsanların en duyarlı alanı, manevi dünyası ve inancıdır. Vatandaşın inancı devletin kontrolu ve baskısı altındadır. Kim nasıl inanacak, nasıl ibadet edecek ve nasıl giyinecek devlet karar verir. Devletin Din İşleri Memuru da bununla ilgili fetva verir. Her ne kadar devletin resmi Dini İslam olarak görünse de uygulamada olan Atatürk’ün koyduğu kurallardır. Din alanında tek söz sahibi Devlettir, vatandaşın kabulden başka seçeneği yoktur. Bu bütün inançlarda olduğu gibi İslam için de geçerlidir. Bu gerçeği görmemek için, insanın kör olması gerekiyor.
Atatürkçüler inançla ilgili bütün çarpıklıklar nedeniyle, Osmanlı’yı suçlarlar. Türkiye’de inançla ilgili bütün çarpıklıkların sebi Atatürkçülerdir. 500 Yıllık Osmanlı Başkenti İstanbul’da 50 Cami yoktur. 90 Yıllık Atatürkçüler döneminde, 5000 Cami yapıldı. Osmanlı din adamları için bütçeden pay ayırmadı ve din adamlarını devlet memuru saymadı, hiç bir inanca yasak koymadı, din dersi mecburiyeti yoktu ve insanların giyim, kuşamına karışmıyordu. İlahiyat Fakultelerini ve imam hatip okullarını Osmanlı açmadı. İnanç alanı ile ilgili bütün çarpıklıklardan, Atatürkçüler sorumludur.
Din adına insanlara dayatılan bu çarpık ve kabul edilemez anlayışlar, Türkiye’nin ikinci temel sorunudur. Bu çarpıklık cumhuriyetçilerin yarattığı bir sorundur, başka yerde suçlu aramaya gerek yoktur. Devlet bu alandan elini çekmeli, devletin dini olmaz, asıl sahibi olan insanlara bırakmalı.
Herkes kendi din adamının giderlerini kendisi karşılasın. İnancından dolayı, insanların giyim tarzına, devlet karışamaz. Hiç bir sınavda din ile ilgili soru sorulamaz, çünkü devletin, insanların dini bilgisini ölçme hakkı yoktur. İnancından dolayı, devlet kadrolarında insanlar arasında, ayırımcılık yapılamaz. Her ibadethanenin kapısının üzerine, hangi inanca ait olduğu yazılmalıdır. Hiç bir kesimin inancına ve ibadethanesine yasak konulamaz.
Din, Tanrı ile birey arasındaki manevi bir bağdır, hiç kimsenin araya girmeye hakkı yoktur.
Aralık 2016