HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile yedi milletvekili tutuklandı. Önümüzdeki süreçte geriye kalanların nasıl bir muameleye tabi tutulacaklarını şimdiden tahmin etmek mümkün.
Basına yansıyan bilgilere göre, bazıları hakkında arama kararı var, muhtemelen bir kısmı hakkında da benzer işlem yapılacak, eğer aralarında temiz(!) kalan olursa, onlar da etkisiz eleman olarak mecliste varlıklarını bir süre daha sürdürürler.
Kürt siyaseti tarihinde ilk kez 1991 yılında HEP’in kuruluşuyla legal siyaset sahnesinde yerini aldı. İlegalitenin aksine legal siyaset, Kürtler nezdinde ciddi bir karşılık buldu ve HEP kısa bir süre içerisinde kitlesel bir partiye dönüştü.
Dönemin devlet aklı bu yeni gelişmeyi ciddi bir tehlike olarak gördüğü için, alelacele HEP’i kapattı, yöneticileri hakında davalar açtı, kimisini hapisle, kimisini de siyaset yasağıyla bertaraf etmek istedi.
Ancak legal siyasetin kazanımlarını gören Kürtler, yeni partiler kurdular, kaldıkları yerden mücadeleye devam ettiler.
Devlet Kürt partilerini kapattı, Kürtler yenisini açtılar.
Hatta bir dönemden sonra, kapatılacak partilerinin yaratacağı boşluğu anında doldurmak için, yedek partiler kurdular.
HEP’in kurulduğu 1991 tarihinden 2000’li yıllara kadar Türkiye bir partiler mezarlığına döndü.
Devlet Kürt partilerini kapatmakla yorulmadı, Kürtler de yeni parti kurmakla.
Bu durum AKP’nin iktidara geldiği yıllara kadar devam etti.
Kürtler kadar olmasa da Kemalist Devlet’den muzdarip olan islamcı kesim de bu parti kapatmadan nasibini almış ve AKP ile iktidara geldikten sonra, Kürt Sorunu ve siyasi partilerin kapatılmaması yönünde kimi adımlar atmışlardı.
AKP’nin bu yöndeki tutumu kimi Kürtler tarafından da mazlumların ortaklaşması olarak değerlendirilmiş ve alkışlanmıştı.
Ancak 15 yıllı iktidar serüveni ve devlete egemen olma durumu, AKP’yi mazlumdan zalime dönüştürdü.
Dünün mazlumu olan AKP ve tabanı, bugün kendileri gibi düşünmeyen ve kendilerine tabi olmayan kesimlere eski zalimlerini aratmayacak bir şekilde baskı ve zulüm uygulayarak, geleceklerini garantiye almaya çalışıyorlar.
Başka bir deyişle mazlumdan zalime dönüştüler.
Kemalizmin dinci versiyonu olarak topluma tek bir elbise giydirmeye çalışıyor, kendileri dışında yer alan herkesi din ve devlet düşmanı ilan ediyor, herşeyin başı olan sahte kabadayının tekteklerine ittiat etmelerini istiyor ve Kürt sorunu konusunda da devletin fabrika ayarlarına dönüyorlar.
FETÖ bahanesiyle Kürt öğretmenlerin görevden uzaklaştırmaları, seçilen belediye başkanlarının görevden alınmaları ve son olarak Kürtlerin oylarıyla seçilen milletvekillerinin tutuklanmaları, devletin fabrika ayarlarına dönüşlerinin bir sonucudur.
Yaşanan son olaylar Kürtler açışından iki şeyi ifade etmektedir.
Birincisi, Türk’ten demokrat, Türk devletinden de demokratik bir devlet çıkmaz.
İkinicisi ise, Türkiye’de Kürt sorunu demokratik yollarla çözülmez.
Eğer bu gün devlet HDP dışındaki Kürt partilerine, üstelik isimlerinde Kürdistan kelimesi geçen partilere dokunmuyorsa, nedeni, kendilerini yakın bir tehlike olarak görmemesidir.
Kendisini bir Türkiye partisi olarak tanımladığı halde HDP Eş Genel Başkanlarıyla mensubu oldukları milletvekillerini doksanlı yıları aratmayacak şekilde gözaltına alıp tutukluyorsa, isimlerinde Kürdistan kelimesi geçen Kürt partilerinin güçlenip ete kemiğe bürünmeleri durumunda neler yapar, onu ancak „Baş Muhtar“ bilebilir.
Bu nedenle başta Selahattin Demirtaş olmak üzere, HDP milletvekillerine yönelik uygulamayı kınıyor, bu durumdan tüm Kürtlerin bir sonuç çıkarmasını umuyorum.
Çünkü, Eşek’ten At, TC’den ise demokratik bir devlet doğmaz.
05.11.2016
firataras@navkurd.net