24 Ağustos sabahı Türk Ordusu, „Fırat Kalkanı“ adını verdiği bir operasyonla, ilk kez Suriye sınırından içeri girdi.
Operasyonun amacı her ne kadar IŞİD’in Cerablus’tan çıkarılması olarak açıklansa da, Tğrk Devleti’nin asıl amacı Kürtlerin önünü kesmek, daha önce kurulmuş olan Arfrin ile Kobani kantonlarının kucaklaşmasını engelemeye çalışmaktır.
Bu operasyonun Antep’te yapılan bir düğünde, sivil halka yönelik patlatılan bombadan birkaç gün sonra, Mesûd Barzani ve Joe Biden’ın Ankara ziyaretlerinden bir gün önce yapılıyor olması, bir hayli ilginç.
Operasyonun adı, resmi söyleme yansımayan amacı ve zamanlaması, bir çok soru işaretini içinde barındırıyor.
Birincisi, Antep olayı bu operasyon arasında ciddi bir ilişki var. Bu ilişkinin ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağını görmek için, sabırlı bir şekilde bir süre beklemek gerekir.
İkinci ise, hedef IŞİD değil, IŞİD sadece bir bahane.
Çünkü, Suriye sorununun başlamasıyla birlikte IŞİD uzun süre Türkiye’nin resmi komşusu oldu. Türkiye, kimi zaman isteyerek, kimi zaman da PYD’ye karşı kullanma sîkiyle IŞİD’i destekledi, IŞİD ile komşu olmuş olmak tan memnuniyet duydu.
Hatta Türkiye ile Suriye sınır hatındaki tüm alanlara egemen olmasını el altından teşvik etti. Devlet yetkililerinin resmi söylemlerinde operasyonun IŞİD’e yönelik yapılıyor gibi göstermeye çalışmaları, sadece operasyonun gerçek amacını gizlemekten ibarettir.
Adının „Firat Kalkanı“ olması, operasyonun hangi saik ve amaçla yapıldığını somut olarak göstermektedir. Hatırlanacağı gibi, Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte eli kolu bağlanan Türkiye’nin kimi zaman yalvararak, kimi zaman üst perdeden hareket ederek Amerika’dan talep ettiği tek şey şuydu: „Kürtler Fırat’ın batı yakasına gecmesinler!“
Dün Amerîka’dan istenen talep havada kalınca, bugün Antep olayından hareketle meşru mudafaa temelinde ve kendileri açısındanuygun gördükleri bir zamanda harekete geçtiler.
Barzani ile Biden’in birer gün arayla Ankara’ya gelişleri bir tesadüften ibaret olmadığı gibi, operasyonun da onların gelişinden bir gün önce başlatılmış olmas da bir tesadüf değil.
Türk devleti, Barzani’yi operasyondan bir gün önce Ankara’da ağırlamakla iki mesajı birlikte vermeye çalışıyor.
Bunlardan biri Kürtlere, diğeri ise Amerika’ya.
Kürtlere yönelik mesaj ince ayarlanmış bir politikanın ürünüdür. Amaç, Barzani’yi operasyonun bir ortağıymış gibi yansıtmaya çalışmak, buradan hareketle Kürtlerarası bir provakasyonun fitilini ateşlemek, olmayan birliklerini kalıçılaştırmaya çalışmaktır. Barzani bu durumun ne kadar farkında, bilemiyorum.
Diğer mesaj da yine Kürtler üzerinden, özellikle birinci mesajın bir öznesi olan Barzani üzerinden Amerika’ya verilmektedir.
Burada güdülen amaç ise, Amerika’ya; „Kürtler bile benim bu hamlemi desteklerlerken, dışarıdan biri olarak size ne oluyor“ anlamındadır.
Verilen mesajların yerini bulup bulmayacakları konusunda şimdiden bir şey söylemek zor. Çünkü zemin kaygan ve her türlü oyunun sergilenmesine müsait.
Düşman kardeşlerin bir gecede ansızın kuçaklaşabildikleri, birbirleriyle dost olanların bir gecede düşmanlaştıkları bir coğrafya, söz konusu olan.
O nedenle, operasyonun açıkça Kürtlere yönelmesi halinde Barzani, bugün vermiş olduğu görüntüyü sürdürecek mi?
Ya da Amerika, salt Barzani’nin Ankara’da olmuş olmasıyla, Kürtlerin bir kısmının bu operasyonu desteklediği yönündeki Türk mesajını yutar mı?
Hiç sanmıyorum.
Kaldı ki, bu iki mesajin yerlerini bulmalarıyla da Türkiye umduğunu ya da hayal ettiğini elde edemez.
Çünkü Barzani açısından Türklerin bagajı boş olsa da, Amerika’nın kendilerine yükledikleri ağır bir yük var. Tıkabasa dolu olan bagajın bir tarafında Fetullah Gülen, diğer tarafında Rıza Zarab var. Her iki yük te kullanılmaya hazır beklemede.
Fetullah Gülen başta Erdoğan olmak üzere bugün Türk devletini yönetenlerin uhrevi, Riza Zarab ise dünyevi ortaklarıydı.
Her ikisinin elinde de, Erdoğan ve AKP yöneticilerinin uykularını kaçıracak kadar belge ve bilgi var.
Biri olmasa diğeri mutlaka bir işe yarar.
Diğer taraftan Amerika’nın onayı ile Kürtlerin önünü kesmek için, Türklerin kendi akılarınca hesaplayıp vermeye çalıştıkları iki mesaj da yeterli değil.
Türklerin Amerika’ya Kürtlerden daha değerli bir şeyi sunmaları gerekiyor ki, Türkiye buna sahip değil. Dolayısıyla bu operasyon olsa olsa, IŞİD’in sınır hatından temizlemsiyle Amerika’nın yükünü biraz hafifletmiş olur.
Türkiye, Amerika’ya rağmen, Rusya ve İran’a rağmen kendi varlığıyla Suriye’de kalıcı olmayacağına göre, derme çatma güçlerle kalıcılaşcağını düşünmesini ise, ancak rüyasında görebilir.
Amerika’nın bu operasyona izin vermiş olması, Türkiye’nin son dönemde kendi kamuoyunda oluşturmaya çalıştığı Amerikan karşıtlığını düşürmeye yönelik bir hamledir. Amerika bu operasyonla Türkiye’nin gazını alır, kendine uygun yol arkadaşlarıyla yoluna devam eder. Tıpkı Güney Kürdistan’da izlediği politikada olduğu gibi.
Kürtler açısından nasıl bir sonuç ortaya çıkar, o da, Kürtlerin küresel güçlerle, bölgesel güçler arasında yapacakları tercihe ve buna paralel olarak izleyecekleri tutuma bağlı.
25.08.2016