26 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanan Diyarbakır’ın en eski yerleşim yerinde yada tarihi
Diyarbekir’ de, sonunun ne zaman geleceğini bilmediğimiz bir yıkım hala devam ediyor. Bu yıkımda
insanlar sokaklarda kurşunların hedefi olmakla kalmıyor, kültürel miras da, ne hikmettir ki her
ağızlarını açtıklarında tarih ve maneviyat kelimeleri olmadan konuşamayan iktidarın kör şiddetinden
nasibini alıyor. Bu şiddet sarmalı, bu vahşet her geçen gün daha bir normalleşip, bir üst aşamaya
geçiyor: Cizre’de üç aylık bebek Miray evinin içinde kurşunların hedefi oluyor, elinde beyaz bayrakla
yaralı torununu hastaneye yetiştirmeye çalışan 80 yaşındaki Ramazan dede keskin nişancılar
tarafından sokakta vuruluyor. Bir zamanlar Sırplar Bosna’da keskin nişancıyla insan “avladığında” hop
oturup hop kalkan Müslüman camianın gözlerine mil çekilmiş. Gözlerimiz, Somali’ de ki aç insanları
görüyor, oralara ha bire çeşitli dinsel argümanlarla yardım toplanıyor. Filistin denilince akan sular
duruyor, ama Kürdün başına gelen bunla lanete birçoğumuz bir türlü dönüp başımızı çevirip “ya
burda ne oluyor” bile diyemiyoruz.
Bu vahşet ortamında bir bakan, memleketin bütün meseleleri bitmiş gibi, yıkılan yerlerin TOKİ
tarafından yeniden yapılacağı “müjdesini”(!) veriyor. İnsanların cenazelerini alamadığı, çocukların
evlerinin içinde güya onların güvenliğini sağlamak için orada bulundukları iddia edilen güvenlik güçleri
tarafından öldürüldüğü ve bu zulmün sınırlarının nereye kadar yayılacağının bilinmediği bir zamanda
ne hoş müjdedir, kadim kentin yıkılıp yeniden yapılacağına dair müjde.
Şöyle diyor Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı: “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki
sokağa çıkma yasakları sonrası çatışmalar nedeniyle harap olan binaların hasar tespit çalışmasından
geçecek. Yıkım işini yaptıktan sonra orada mağdur olan vatandaşlarımızı geçici olarak bir yerde
ikamet ettiririz, daha sonra kentsel dönüşüm bizim bakanlığımız bünyesinde de olabilir, TOKİ
bünyesinde de olabilir, yeni yaşam alanları sağlamak lazım… Kentsel dönüşümle de birlikte özellikle
orada daha yaşanabilir, altyapısı daha bitmiş, sosyal donatıları tamamlanmış, insanların daha kaliteli
bir yaşam mekanına da sahip olmasının önü açılacaktır. Nihayetinde orası da biraz daha çarpık
yapılaşmanın olduğu bölgeler oldu. Her ilimizde var bu, orada da vardı. Bu vesileyle bu çarpık
yapılaşmanın mağduriyetini de ortadan kaldırmış oluruz diye düşünüyorum.”
Bu vesileyle bağlantısı nasıl bir kafanın devrede olduğunu göstermeye yetiyor. İki ay oldu. Her gün
yeni ölümlerle uyuyup uyanıyoruz. Ülkenin bir bölgesinde sayısını bilmediğimiz kadar ölüm
gerçekleşti, yüzbinlerce insan yerinden yurdundan edildi. Yerlerinden göçenlerin hala çocukları ve
akrabaları hendeklerin arkasında yarı aç yarı susuz hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hala evlerinin
içinde bebekler öldürülüyor, hala sokaklarda cenazeler yatıyor ve bir ülkenin bakanı, “bu vesileyle
oralarda ki çarpık yapılaşmayı islah etmiş oluruz” minvalinde bir şeyler söylüyor.
Nasıl bir kafadır bu. O çok bilinen capsla, “ne içiyorlar da kafaları böyle güzel oluyor”?
Ölülerin hala yerde yattığı kadim Mezopotamya’nın göbeğinde ölümle ilgilenmek yerine, parklı
bahçeli gelecek tasavvurları/fantazileri kurmak nasıl bir ruhsallığın işaretidir. Bu fantastik dünyanın
içinde yaşayan ve bunun içine her gün hepimizi çekerek hapsetmek isteyen, bu fantastik dünyanın
dışında kalmak ve iktidarı azıcık vicdana davet etmek isteyenleri terörist-hain-satılmış- vatan haini gibi
ipe sapa gelmez kavramların içine sıkıştırarak, her durumda bizlere “hapsi” layık gören bu kafayla
nasıl mücadele edilir?
Tamam anladık tüccarsınız. Devleti anonim şirket gibi yöneteceksiniz. Hatta bunu yaparken “anamızı
şapanlara” ses soluk çıkarmadan ihaleler vermeye devam edeceksiniz. Anladık, silah ticareti
sermaye/pazar ilişkilerinin vazgeçilmezi, keza enerji alanında da, mesela katliamcı İŞİD le bile zaman
zaman dirsek teması yapabilirsiniz. Bunların hepsini anladık. Bu neoliberal/neocon kafanın üreticisi ve
pazarlayıcısı olan ABD ve öteki güçlerle Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) eşbaşkanlığını yaparak
bütün bu kadim coğrafyayı (ön asya ve ortadoğuyu) ne hale getirdiğinizi çıkarlarınız uğruna
görmemek en büyük hasletiniz oldu, onu da anladık. Artık baş örtüsünden rant devşiremediğiniz bir
zamandan geçiyorsunuz ve yeni propagandif söylemlere ihtiyacınız var; belki bu yüzden yıktığınız
tarihi Kürtlere yamayıp, kutsaldan yeniden rant devşirmeyi hedefliyorsunuz. Birkaç ay sonra bu
Kürtler buraları mahvetmişler diye tarihi dokuya verilen zararın boy boy görüntülerini sokacaksınız
gözlerimize ve biz inanacağız, bunun altyapısını örüyorsunuz “kötülüksever aklınızla”… Bunların
hepsini anladık. Hatta çocuk katili diye Davos’da fırça attığınız İsrail’le bir hafta önce nasıl el
sıkıştığınızı bile görmezden geliyoruz. Aklımıza artık bebek katili sadece İsrail olmadığı geliyor ve bu
konuda da İsrail’le ortaklaştığınız için bu el sıkışmasını da anlıyor, ve diyelim o sevdiğiniz deyimlerle
buna tepki veriyoruz ve helal-i hoş ediyoruz.
Ama daha fazla insanların vicdanlarını hafife almayın. Yıkılmış bir kendin sokaklarında ölüler yatarken,
o kentin geleceğinden nasıl rant devşireceğinizi bu kadar aşikar biçimde gözlerimizin içine baka baka
söylemeyin . Etmeyin, bari o ölülerin yerde kalkmasını bekleyin!!!