“Terör örgütü PKK’ya yönelik Diyarbakır’ın Sur ilçesinde görev yapan polislere eşlerinden destek geldi. Polislerin eşleri, bölgeye giderek evde yaptıkları pasta ve börekleri eşlerine ve arkadaşlarına dağıttı”. Bu alıntı Hürriyet gazetesinin 26 Aralık 2015 tarihli internet baskısından. Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim dalı başkanının, çatışmaların yarattığı ruhsal sorunlarla ilgili olarak yaptığı açıklama haberinin içine sıkıştırılmış bir cümle bu…
Okuduğum anda çarpıldığım bir cümle.
İlgili ruh hekimi Prof. Dr. Aytekin Sır’ın açıklamaları bu cümlenin o kadar gölgesinde kaldı ki, mesela, kurduğu şu cümleler (mealen) bendeki başlangıç etkisini hızla yitirdi: “Köy boşaltmalarda duvara tosladık, köylerden göçenlerin ruh sağlığı köylerinden kalanlardan %38 oranında daha kötü… 1 ay içinde evlerinden ayrılanlara el uzatamazsak durum telafi edilemez boyut alacak… Zamanında bize sorsalar daha güvenlikli köy boşaltmalarını önerirdik”. (Tabi burada ilgili ruh hekiminin, neden insanları yerlerinden yurtlarından ediyorsunuz, yurtsuzluk her halükarda travmatizedir. Zorla göç insanı delirtir filan diyerek aslında zorla göçe karşı çıkması akademik ve bilimsel bir sorumluluk olmalıydı ama onu yapamıyor ama bu durum konu dışı) …
Son bir buçuk aydır, Kürt coğrafyasında sürekli ölümler var. Her gün beş on günlüğüne bir ilçede başlayan sokağa çıkma yasağı, öte ilçeye sirayet etti. En son Cizre’de öğretmenler uzaklaştırılarak, Cizre, Silopi, Diyarbakır merkez Sur, Nusaybin, Dargeçit ilçelerinde ve zaman zaman diğer bazı yerleşim bölgelerinde süren, şimdiye kadar değişik zamanlarda yedi ilin 21 ilçesini kapsayan ve şimdilerde ne kadar süreceği artık kestirilemeyen sokağa çıkma yasakları ve sürdürülen savaş yüzünden sayıları yüzbinleri bulan göç, sayıları yüzleri bulan ölüm gerçekleşti.
Hergün çocuklar öldürülüyor, adıan terörist deniyor medyada, çünkü öyle bilgilendiriyor resmi kurumlar. Kadınlar öldürülüyor terörist ilan ediliyor… Asker polis öldürülüyor, kahraman ilan ediliyor. Hepsi ölüm oysa ki… Kurumlar kahraman ilan etse nolur, terörist ilan etse nolur?
Günlerdir, madem ki hendek kazdılar, o hendekleri mezarları edeceğiz diyip, tankla topla ilçeler, il merkezleri abluka altına alınıyor. Bu gidişle aylar sürecek bu durum ve giderek kötüleşecek. İl merkezlerine daha güçlü biçimde yayılacak savaş ve onyıllarca sürecek… Ekmeğimiz ve suyumuz kalmadı diye feryat eden Kürtlerin sesi dipsiz kuyulardan geliyor sanki, birkaç vicdanlı kitle örgütü tarafından ve bölgede can pahasına uğraşan kendi akrabaları dışında kimsenin dönüp baktığı yok. Çocuklarının, eşlerinin ölülerini sokaktan alıp gömemiyor bile Kürtler. Tam da bu travmaların neye mal olacağını anlatmayı deneyen ruh hekiminin haberinin arasına, görüntüler eşliğinde yukardaki cümleler düşüyor.
Şimdi bu hal psikolojik savaş değil de nedir? Aç bilaç bir Kürt, sokakta ölüsünü bile alıp gömemeyen bir Kürt, bu türden durumlar karşısında ne hisseder? Pasta börekle, eşleriyle sohbet ederek sokakta beslenen güvenlik güçleri ve sokakta cenazesini alamayan insanların içiçe olduğu bir fotoğraftan bu ülkeyi nasıl bir geleceğin beklediğini görmek hiç de zor değil artık. Bu ülke bölünmüyor artık, resmen yarılıyor. Bölünme uzun vadede yeniden bir araya gelebilme potansiyelini içinde taşır. Ancak bu kadar eşitsiz psikolojik hallerin içiçeliği kuşaklar boyu aktarımın ve kuşaklar boyu nefretin derin izlerini zamana yayar ve geleceğe taşır.
Hangi Kürde ne anlatacaksınız, pasta börekle açlığın aynı sokakta dolaştığı sahnelerin ne ifade ettiğini? Sahi, karısının elinden gelen börekle sohbet ederek beslenen güvenlik görevlisiyle, sokakta ölüsü yatan karısının cenazesini alamayan ve sokağa cenazeyi almak için çıktığında vurulan bir kocanın, aynı coğrafyada 100 km lik alan içinde birlikte olduğunu ve bunları “bir zamanlar” kimsenin yadırgamadığını, “gelecekte” kime nasıl anlatacağız?