AKP’nin Milli Birlik Projesi’ne dönüşen Kürt Açılımı’nın ardından yurtdışında yaşayan aydın ve siyaetçilerin ülkeye dönüşü, Kürt medyasında yoğun olarak tartışılıyor.
Gerek ülke içerisinde ve gerekse ülke dışında yaşayanların konuya yaklasımı, daha çok bireyler üzerinde yoğunlaşıyor. Sözkonusu bireylerin Kürt Açılımı, ya da AKP iktidarına bakış açıları esas alınarak irdeleniyor.
Oysa asıl tartışılması gereken konu, tek tek bireylerin dönüşünden ziyade, belli bir örgütsel gücü temsil etme iddiasında olan kesimlerin , varsa eğer, güçlerini ülke zeminine kaydırmaları ve burada yapacakları siyasal çalışmayla, AKP’nin eksik de olsa gündeme getirdiği açılımın olumlu yönde gelişmesine ivme kazandırmak olmalıdır.
Bu güçlerin ülkeye dönüş koşulları dün de vardı, bu gün de. Bunun için Kürt Açılımı’nın sonuçlarını beklemeye gerek de yok.
PKK dışında silahlı mücadele yöntemini sürdüren herhangi bir siyasi çevre olmadığına göre, bunların yurtdışında yapmış oldukları çalışmaları, ülke içerisinde de yapma olanaklarına sahipler. Bir tek engel varsa o da onların isimleri arasında yeralan Kürdistan kelimesidir ki, bu sorunu bile belli bir formulasyonla aşmaları mümkündür.
Devletin bir kanalı olmasına rağmen TRT-Şeş‘de sabahtan akşama kadar Kürdistan kelimesi kullanılmakta, yıllardan beri Kürt-Kav ve Kürt Enstitüsü gibi kurumlar faaliyetlerini bu ismler altında yürütmektedirler.
Parti ismi olarak Kürt ya da Kürdistan kelimesinin kullanılmasının temel koşulu da, somut olarak ortaya çıkıp belli bir mücadele aşamasından sonra kazanılabilinir ki, sözkonusu Kürt kurumları da geçmişte kendilerini dayatarak uzun bir uğraştan sonra bu hakkı elde ettiler.
Ancak siyasal örgütlerimizin niyeti bu değil. Herhangi bir risk altına girmeden, kitlelerle kucaklaşmak için alınteri dökmeden, kendi kitlelerinin bile okumadıkları bir iki radikkal bildiriyle işi idare etmeye çalışıyorlar.
Dönüşle ilgili herhangi bir soruyla karşılaştıklarında ise, „dönüş koşullarımız yok, dönmemiz için uygun ortamın oluşması lazım“ gibi yuvarlak laflarla sorunu geçiştiriyorlar.
Ama sözkonusu koşulların ne olduğunu bir türlü söylemiyorlar.
Peki nedir bu koşullar?
Hükümetin, „gelin, birlikte yaşamaya ya da ayrılmaya ortaklaşa karar verelim“ demesini mi bekliyorlar?
Bu olmayacağına göre, o zaman siz belirleyin dönüş koşullarınızı…
Tıpkı Şıvan’ın dönüş hikayesi gibi…
Türkiye’nin Başbakanı bizzat Şıvan’ın adını anarak, onun türkülerinin derinliğinden bahsederek grubunu ağlatıyor, ama Şıvan hala ben dönemem diyor.
Öyle anlaşılıyor ki dönmek iccin Şıvan, devletin kendisine bir stadyumu dolduracak şekilde bir konser organize etmesini bekliyor, siyasal örgütlerimiz de gittiklerinde bir Kürt hükümeti kurabilecekleri bir ortamı…
Tek tek bireylere gelince, onların da her zaman dönme koşulları vardı, bu gün de var. Geçmişte illegal örgüt lider ve yöneticiliği yapıpta ülkeye dönen yüzlerce örnek var.
Eğer ülkeye dönüşün amacı sürece katkı sağlamak ve mücadeleyi daha ileri bir boyuta taşıyıp kazanım elde etmekse, dönüş karar ve koşullarını dönecek olanlar belirlemeli…
Amaç, herşeye rağmen gündemde kalmak ise gerisi hikaye…
01 Ekim 2009