Türk devleti, Irak’ta sonuçlanmak üzere olan sürecin Kürtlerin aleyhine dönüşmesi için başvurmadığı yöntem ve kullanmadığı araç bırakmadı. Devleti yönetenlerin bu konuda izledikleri politika ve kullandıkları yöntemler, herseferinde Kürt duvarına çarpmasına rağmen, yined e aynı hataları tekrarlamakta kararlı gibi görünüyorlar.
Kürt karşıtlığı üzerine kurulu olan Türk devletinin bu politikası ne zamana kadar devam edecek?
Yanlışlıkta ısrar etmenin Kürt halkına zararı olsa bile, bunun Türk halkına bir yararı olacak mı?
İçteki Kürtleri baskı ve terör politikasıyla sindirmeye, onları üniter devlet yapıllanması içerisinde eritmeye çalışan inkarcı politikanın, Kürdistanın diğer parçalarındaki gelişmeleri engelleme şansı var mı?
Güney Kürdistan’daki gelişmeler itibariyle Kürt karşıtlığı üzerine kurulu olan bu poltikanın iflas ettiği apaçık ortada değil mi?
Türkiye’nin iç barışına da katkı yapabilecek Güney Kürtleri ile sıcak ilişkilerin geliştirilmesi yerine, Baas ve El Kaide uzantılı Arap Sünnilerine verilen destekle, Türkiye ne kazanacak, kendi vatandaşı olan Kürtleri keybetmekten başka.
İşte Türk devletinin son beş yıl içerisinde Irak’a yönelik izlediği politika ibret verici örneklerle doludur.
Savaş öncesi dönemde her koşulda Saddam ile birlikte hareket edildi. Hatta bir dönem Saddam, eski başbakanlardan Bülent Ecevit tarafindan kardeş bile ilan edildi.
İktidar değişikliğine rağmen Saddam’a olan ilgi ve destek azalmadı. Bu kez dış ticaretten sorumlu bakan sıfatıyla Kurşat Tüzmen, aldığı işadamları ordusuyla Saddam’ın saraylarında boy göstererek, dayanışma içerisinde olduklarını düyaya ilan etti.
Savaş kaçınılmaz olunca, bu kez Kürtleri ABD’den uzaklaştırma senaryoları devreye konuldu. Açık ve kapalı kapıların arkasında pazarlıklar yapıldı. Istenilen sonuç elde edilemeyince, yılların müttefiği olan ABD ile ters düşme pahasına 1 Mart Tezkeresi TBMM de rededildi.
Saddam sonrası dönemde El Kaide ye oynandı. El Kaide militanlarına Türkiye’de lojistik destek sağlanarak, onların sınırdan geçmelerine hertürlü kolaylık sağlandı. Bu destek ayyuka çıkınca, savaş öncesi Güney Kürdistan’da konuşlandırılmış olan özel timler aracılığıyla bölgede kaos yaratılmak istendi. Ancak bu çaba da bilinen tarihi çuval olayı ile sonuçlandı.
Geçici anayasanın Kürtlere tanıdığı hakları engellemk veya Türkmenleri de en az Kürtler kadar söz sahibi kılmak için, Türkmen kartına oynandı. Türkmen nüfusunun abartılarak nerdeyse Irak’ın bir Türkmen ülkesi olduğu yönünde bir hava yaratıldı. Özellikle Kerkük ile ilgili ortaya atılan tezlerle, Türkmenlerle Kürtler karşıkarşıya getirilmek istendi.
Ancak, Ocak 2005 te yapılan seçimlerde Türkmenlerin aldığı sonuç, Türk devletinin bir kez daha çamura saplanmasına neden oldu. Türkmenlerin Irak genelinde sadece 90 bin, Kerkük ve çevresinde ise aldiklari 70 bin civarındaki oy sayısı ile Türkmenler günah keçisi yapıldı. Yanlış politikanın faturası Türkmenlere çıkarıldı. Tabi bu, Türkmenlerin kendi aralarında bölünmelerine de neden oldu. Türk devletinin asıl niyetini anlayan Türkmenlerin bir kesimi Kürtlerle, özellikle şii olan belli bir kesimi ise Arap şiileriyle birlikte hareket etmeye yöneldiler. Türk devletin elinde ise kala kala Ankara’da zamanını geçiren ve Türk derin devletinin birer oyuncağı durumunda olan Türkmen Cephesi kaldı.
Tüm yollar ve araçlar tükenince, Yeni Irak için son dönemeç olan 15 Aralık seçimleriyle ilgili manevra arayışı başladı. Bu çerçevede, yeni bir umut olarak Baas ve El Kaide bağlantılı Sünnilere yönelindi, üstelik Irak’ın bütünlüğü ve iç barışı adına…
Tarihi Istanbul anlaşmasi olarak dünyaya ilan edilen ve Sünnileri 15 Aralik’ta seçim sürecine dahil etme çabasının tek bir amaca yönelik oldugu aşikardır. Bunun ise, Kürtlerin Yeni Irak’ın parlamentosundaki temsilci sayısını aşağıya çekmeye yönelik olduğu herkesçe bilinmektedir.
Oysa hesaplaymadıkları bir gerçek var ki, o da Kürtlerin Federal Irak’taki konumlarının, bir önceki seçime göre parlamentoya gönderecekleri temsilci sayısıyla değişmeyeceği gerçeğidir.
Çünkü, yeni anayasanın kabul edilmesiyle Irak artık eski Irak olmaktan çıkmıştır. O artık Arap ve Kürtlerin ortak bir devletidir. Bu yasal ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmıştır.
Türk devletinin dört elle sarıldığı Sünnilerin 15 Aralık seçimlerine katılımı ve elde edecekleri sonuç, Kürtlerin, gerek merkezi hükümette ve gerekse Kürdistan eyaletindeki konumunu etkilemeyecektir.
Dolayısıyla bugünden sonra Kürtlerin dışlanacağı bir Irak’ın tek bir alternatifi vardır, o da Irak’in en az ikiye bölünerek parçalanmasıdır. Bu ise, Kürtlerin bağımsız devletlerini ilan etmeleri anlamına gelmektedir.
Bu, Türk devletinin kabullenmek zorunda kalacağı en son tercih olmakla birlikte, süreç hızlı bir şekilde bu yöne doğru gitmektedir…
09 Aralık 2005