Bu bir futbol terimidir. Gerçi futbol ile pek aram yok, kurallarını da pek bilmem. Ancak uluslararası musabakaları, zaman buldukça zevkle seyrederim. Uzatmaların ardından maç penaltı atışlarına kalınca bu zevkim daha da artar.
Pasif bir izleyici olarak seyrettiğim musabakalarda hep iyi oynayan takımı tutar, onun kazanmasını isterim. Ancak maçın kaderi penaltı atışlarına kalınca iyi oynayan takım taraftarlığından uzaklaşır, o an maçın tüm yükünü omuzlarında taşıyan kalecilerin ters köşe pozisyonuna düşmelerine üzülurum.
Ters köşeye yatma pozisyonu, kalecinin penaltı atışı yapan futbolcunun topu sağ ya da sol köşeye atacağı varsayımına dayanır.
Bu, kimi zaman teknik direktör tarafından kendisine dikte ettirilir, kimi zaman da kalecinin kendi tecrübesine dayanarak yaptığı bir atraksiyondur.
Doğru köşeyi tahmin edip topu kurtaran kaleci kral, ters köşe yatan kaleci ise rezil olur. Tecrübeli olan, tüm dikkatini penaltı atışını yapan futbolcuya odaklar, onun topa vuruşuyla pozisyonunu alır, topu yakalamasa da en azından rezil olmaktan kurtulur.
Bu ters köşe pozisyonu bir futbol terimi olmakla beraber, futbol dışında da zaman zaman kullanılır. Mesela siyasette buna denk düşen bir kavram olan manipulasyon yerine, belki de populler olması nedeniyle ters köşe terimi daha çok tercih edilir.
Son günlerde DTP’li miletvekillerinin gerek Tokat’ta yaşanan olay ve gerekse DTP’nin kapatılma kararı karşısında aldıkları pozisyon, tıpkı bu ters köşeye yatan kalecilerin pozisyonlarına benziyor.
Birincisi, 7 Ararlık 2009 tarihinde Tokat’a bağlı Reşadiye ilçesinde yapılan bir saldırıda 7 asker yaşamını yitirdi.
Başta Ahmet Türk olmak üzere DTP’liler, olayın tıpkı 1993 yılında Bingöl’de 33 askerin ölümüyle sonuçlanan olay gibi karanlık bir provakasyon olduğunu, kendilerince ortaya koydukları makul gerekçelerle açıkladılar.
Olaydan dört gün, Öcalan-Avukat görüçmelerinden bir gün sonra, 11 Aralık günü ANF (Fırat Haber Ajansı) olayın PKK tarafından üstlenildiğine dair bir haberi kamuoyuna sundu.
Gözler DTP’lilere çevrildi. Ahmet Türk ve Selehattin Demirtaş mahçup bir şekilde, daha önceki söylemlerinin arkasında olduklarını belirtmekle yetindiler.
İkincisi, DTP kapatılmadan önce yine Ahmet Türk ve arkadaşları; partilerinin kapatılması durumunda Sine-i Millet’e döneceklerini kamuoyuna açıkladılar ve bu tavırlarını düne (17 Aralik 2009) kadar kararlılıkla sürdürdüler. Hatta Emine Ayna daha da ileri giderek kahkahalar eşliğinde; açılımın bittiğini, tabanın kendilerinden dağa çıkmaları yönünde talepte bulunduklarını açıkladı.
11 Arallik’ta DTP’nin kapatılma kararı çıktıktan sonra da, Sivil Toplüm Örgütleri’nin demokratik mücadeleye devam etmeleri yönündeki çağrılarına rağmen DTP’liler, sine-i mellete dönme konusundaki kararlarının arkasında olduklarını defalarca beyan ettiler. Ayrıca Diyarbakır’da yapılan Demokratik Toplum Kongresi’ne topluca katılıp, parlamentodan çekilme yönündeki düşüncelerini burada bir kongre kararına da dönüştürdüler.
Dün 17 Aralık 2009.
Öcalan-Avukat görüşmelerinden kısa bir alıntı: „’Çözüm demokratik mücadeledir. Bunu halka danışabilir ve karar alabilirler ama öyle yüzeysel değil, gerçekten halka sorarak, bunu kararlaştırabilirler. Diyarbakır‚da binlerce kişiyle halk toplantıları yapabilirler, daha sonra il il halk toplantıları yapabilirler. Onlar da halka gidebilirler. Meclis’e dönüş de yapabilirler. Biz böyle gerekli gördük de diyebilirler. Bence henüz istifa edilecek aşamaya gelinmedi. Bizler henüz o aşamada değiliz…“
Bugün 18 Ararlık 2009.
Sabah saatlerinde gazetelerin internet sayfalarına yansıyan bir haber başlığı: „DTP Milletvekilleri istifaları yeniden değerlendiriyor“
Haberin devamı: „BDP ile DTP’nin yaptığı ortak toplantıda verilen arada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, ‚Milletvekillerinin istifa dilekçelerini şu saatlerde Meclis’e sunuyor olacaktık ancak tabandan ve demokratik çevrelerden gelen talepler nedeniyle PM’miz beklememizi istedi‘ dedi.“
Aynı gün öğleden sonra, saat 14:10, gazetelerin internet sayfalarına yansıyan ikinci bir haber başlığı: „DTP Milletvekilleri istifa etmeyecek“
Haberin devamı: „… Partisi ve bütün arkadaşlarına bu onurlu duruşundan dolayı teşekkür eden Ahmet Türk, ‚Bütün haksızlıklara rağmen, halkımızla konuştuk, halkımız parlamentoda mücadelemizi sürdürmemizi istediler. Bunu çok yüksek sesle dile getirdiler‘ dedi.
Bütün sivil toplum örgütleri, akademiyseler ve aydınların da bunu istediğini ifade eden Türk, Çarşamba günü de Kürt Halk Önderi Öcalan da avukatları ile görüşmesinde parlamento zemininin terk edilmesinin doğru olmadığını paylaştığını ve bunun kendilerine iletildiğini aktardı.“
DTP’lilerin aldıkları „demokratik mücadeleye devam“ kararına kimsenin itirazı yok, kaldi ki akli selim herkes bu güne kadar onlardan bu yönde karar vermelerini talep ediyordu.
Ancak Ahmet Türk’ün açıklamalarında da görüldüğü gibi, tabanın, demokratik kitle örgütlerinin istemleri sadece işin tuzu ve biberi. Asıl etkili olan „Kürt Halk Önderi Öcalan’ın“ avukatları aracılığıyla söyledikleridir.
„Perşembe‘nin gelişi Çarşamba‘dan bellidir“ diye bir halk sözü vardır. Madem böyle bir karar alacaktınız, ne diye acemi kaleciler gibi daha top yerdeyken ters köşeye yattınız!
Sağa sola zıplamadan Perçembe’nin gelişini müjdeleyen Çarşamba startını usulluca niye beklemediniz.
Yoksa erken çıkıp tersköşe pozisyonuna düşen ve bu erken çıkışıyla hem kendisini hem de takımını rezil eden kaleci durumuna düşmek için, birileri tarafından bilinçli olarak manipule mi edildiniz!
Bulunduğunuz konum, bu pozisyona düşmeye değer mi?
18 Aralık 2009