Türkiye Cumhurunu seçemedi. Egemen güçler arasında ki kavga ve çelişkiler, varolan siyasi iardeyi de rafa kaldırdı. Cumhurlu gündem, yerini şimdiden erken seçim ve seçim sonrası ortaya çıkacak hükümet alternatiflerine bıraktı.
Dolayısıyla bugün cumhurun başının kim olacağından ziyade, kimin iktidar olcağı tartışılıyor.
Kendi adıma cumhurun seçilememesine sevindim.
Sevinmemin nedeni, ne Abdullah Gül’ün kişiliği, ne de eşinin başörtüsü.
Türkiye’de siyasi iradenin rafa kaldırılmış olmasıdır, sevincimin nedeni…
Belki bundan Türklerin yanısıra Kürtlerin de ugrayacakları zararlar var, ancak genel olarak Kürtlerin özellikle de bu sürecin Güneyli Kürtlerin yararına olduğunu düşünüyorum.
Çünkü birkaç ay içerisinde çözüme kavuşturmaları gereken bir Kerkük sorunu var, sorunun kazasız ve belasız bir şekilde atlatılması gerekir.
Türkiye’de siyasi iradenin yokluğu, bu süreçte çıkabilecek olası tehlikeleriden birisinin gerçekleşme ihtimalini de ortadan kaldırmış oluyor.
Yaşar Büykkanıt’ın, „ Güney’e yönelik operasyon için ordu göreve hazırdır. Siyasi iradenin kararını beklemektedir“ şeklindeki beyanı, tek başına bile yukarıdaki kaygılarımız için yeterli bir neden oluşturuyor.
Büykkanıt’ın istediği siyasi iradenin oluşması, en erken Eylül sonunu bulur ki, o tarihe kadar Kerkük referandumu yapılmış olur.
Kuşkusuz, Türkiye’nin Güneye müdahalesini engelleyen tek neden bu değil, ABD’nin tavrı ve Kürtlerin karşı çıkışları çok daha belirleyicidir.
Ancak şu an ki durum, Türkiye’nin olası bir çılgınlık yapabilmesine de müsade etmiyor…
Genel olarak da, Kürtleri baskı altında tutan ülkelerin istikrarlı yönetimlere sahip olmaları Kürtlere bir yarar sağlamıyor…
Bugüne kadar yaşananlar da bize bu gerçeği gösteriyor.
Bu nedenle, gelecek ile ilgili olasılıklardan ziyade, bugün geldiğimiz sonuçtan hareket etmek istiyor ve şu cümlenin altını çizmek istiyorum:
Kürtlerin yaşadıkları topraklarda özgürlüklerine kavuşabilmeleri, bu günden sonra iki şeyle mümkündür.
Birincisi, Kürtleri baskı altında tutan egemen güçlerin kendi aralarındaki uzlaşmaz çeliskileri ve bunun sonucu ortaya çıkan istikrarsız bir ortamın oluşması…
İkincisi ise, Kürtlerin bu ortamdan vazife çıkarıp adamakıllı bir strateji belirlemeleri…
Yaşadıkları ülkelerin tümü için istikrar ve demokrasi yönündeki istemleri, bu güne kadar Kürtleri hep arka plana itti, onların en ufak bir sorunlarına dahi cevap olamadı. Onların demokrasi ve istikrar istemleri, baskı ve zülum olarak kendilerine geri döndü.
Bu, sadece devletten ve egemen güçlerden de kaynaklanmadı. Özellikle de Türkiye’de Kürtlerin kardeşçe birarada yaşama talepleri, en çok da kendileri için muttefik olarak gördükleri çevrelerden geldi. Belirli bahanelerle bu taleplerin önüne çıkıldı…
Bu konudaki örnekler, saymakla bitmeyecek kadar uzun bir liste olusturuyor.
Kürtler, sosyalist bir Türkiye isterlerken, birlikte yürüdükleri dostlarından; „önce sosyalizım, sonra ulusal sorun“ şeklinde hep uyarıldılar.
Demokrasi isterlerken, „bırakın bölücülüğü de, demokrasi her sorunumuzu çözer“ biçiminde ikaz edildiler.
Kurdukları legal partileri; „Türkiye Partisi„ olarak tarif etmelerine rağmen; „Bölücü Partiler“ olarak muamele gördüler.
Dolayısıyla Kürtlerin, „kardeşçe bir arada yaşayabiliriz“ söylem ve talepleri, toplumun hiç bir kesimi tarafından ve hiçbir zaman kabul görmedi, bugün de karşılık görmüyor.
Solcuların „enternasyonalist“ ilkesi, dincilerin „ümmetçilik“ inancı, sağcıların da „ırkçılık“ anlayışı Kürtler konusunda hep aynı sonucu doğurdu.
Son dönemlerde Türkiye’de karşımıza çıkan Kızılelma Koalisyonu, bu kesimlerin Kürtlere aynı pencereden bakmalarının bir sonucudur…
Kısmen de olsa olumlu yaklaşan kesimlerin varlığı, bu gerçeği değiştirmiyor…
Bu kesimlerin bir türlü marjinallikten kurtulamamalarının en önemli nedeni de, Kürtlere yönelik bu yaklaşımlarının bir sonucudur…
Ayrıca Güney Kürdistan örneği de bu işin artık eski tarz ve söylemlerle olamayacağını somut bir şekilde gösteriyor…
Çünkü Güney Kürdistan gerçegi, salt Kürtlerin bugüne kadar sürdürdükleri mücadelenin ve izledikleri politikaların sonucu ortaya çıkan bir durum değıl.
Önemli ölçüde, gerek Irak’in kendi içinde ve gerekse ABD ile yaşadığı kriz ve kargaşanın bir sonucu ve bu süreçte Kürtlerin izledikleri yeni strateji ve politikalardır, onları özgürleştiren…
Sonuç itibariyle Türkiye’nin yaşadıği siyasi ve idari krizden Küzeyli Kürtlerin de yararlanması gerekir, tabi parçayı bütüne feda etmeden…
06 Mayıs 2007
firataras@navkurd.net