İnsan yaşamı gel gitlerle doludur. Bu gelgitler ve yaşanan küçük ayrıntılar kimi zaman olumlu ya da olumsuz yönde insanın yaşam çizgisinin belirlenmesinde önemli derecede rol oynarlar.
Yaşanan küçük bir ayrıntı, bazen insanın bir ömür sürecek olan geleceğine yön verir, dünyaya bakışını, yaşam tarzını belirler.
Yaşanan bir olumsuzluk, iyi bir geleceğin ilk adımının başlangıcı olabileceği gibi, olumlu bir ayrıntı, yaşanacak bir yaşamı zindana da çevirebilir.
Kimilerinin kader, kimilerinin de yaşamın raslantısal olayları olarak adlandırdıkları şey işte budur.
Bu rastlantısal olaylar, kişinin yaptıklarından, yani bizzat eylemlerinden kaynaklanabileceği gibi kişinin iradesine rağmen, onun dışındaki etkenler soucu da gelişebilir.
Benim yaşam çizgimi belirleyen de, böylesine küçük bir ayrıntıydı. Sıradan ve önemsiz gibi görünen o ayrıntı, o günün koşullarında uğradığım bir haksızlık ve daha çok iyi niyetimden kaynaklanan küçücük bir olay, yaşam çizgimin olumlaşmasında ciddi bir rol oynadı…
Yaşam çizgimi köklü bir şekilde değiştirdi…
Daha 13’üne yeni ayak basmıştım. Köyde okuduğum ilk okulu daha yeni bitirmiştim. Tam da o yaz ailece köyden şehre taşınmış, bir üst okula gideceğimin hayalini kurmuştum.
Şehir yaşamına adımımı attığım o günlerde ben, geleceğimin süslü hayalleriyle oyalanırken, ailem geleceğimle ilgili çoktan bir karara varmıştı bile…
Onların deyişiyle okuyup büyük adam olma gibi bir lüksüm olamazdı, onlara göre bu mümkün de değildi. Hedef olarak önüme koydukları, kısa yoldan küçük bir meslek sahibi olabilmem için herhangi bir yerde çıraklık yapmaktı. Bunun için benim ne düşündüğüm, neyi hedeflediğim de pek önemli değildi. Bana rağmen onların bu yöndeki arayışları çoktan başlamıştı bile.
Akşamları aile bireyleri oturur, henüz olmayan çıraklığım ile ilgili saatlerce sohbet ederlerdi.
Kimi uzaktan bir tanıdığımızın lastikçi dükkanını uygun görüyor, ilerde kendime ait bir lastik tamirhanesinde iyi para kazanacağımin hesabını yapıyordu. Kimi bir mobilya dükkanının daha uygun olacağını, bunun için mobilyacı Türk komşumuzun benden daha iyi bir çırak bulamayacağını bile söylüyordu.
Onlar benim henüz olmayan çıraklığım üzerine planlar yaparlarken, benim hayallerim bir bir kararıyordu.
Lastikçi dükkanı, mobilya atölyesi, lokanta komiliği falan derken bir sürü çıraklık deneyimim oldu ve onların hiçbirisinde de dikiş tutturamadım. Her gittiğim yerde üç-beş gün kalıyor, üstalarımın benden istediklerinin tersine hareket ettiğim için, ilk haftalığımı cebime koyup işime son veriyorlardı.
Aile bireyleri her seferinde benim adıma üzülüyor ve yeni arayışlara giriyorlardı. Ben ise, kovulmanın formülünü bulduğum için buldukları her çıraklığı sorunsuz bir şekilde kabul ediyordum…
Bir çok denemeden sonra, nihayet bir yakınımızın aracılığıyla benim de içime sinen ve o güne kadar başlayıp kovulduğum yerlere göre daha temiz ve düzgün olan eczacı çıraklığına başladım.
Yeni işim hoşuma gitmişti. Sabahları severek kalkıyor, koşar adımlarla gidiyordum.
Yaşıtlarım okula gidip iyi bir meslek ve iyi bir gelecek kurmayı amaçlarken, ben daha ilk günden eczacı kalfası olabilmenin hayalini kuruyor, askere gideceğim günün, hatta emekliye ayrılacağım yıl ve ayın hesabını yapıyordum.
O güne kadar çalıştığım yerlere göre eczacı çıraklığı, giydiğim beyaz önlük, ilaç kokusu ve sökmeye çalıştığım reçeteler üzerindeki doktor yazıları beni büyülüyordü.
Yavaş yavaş ilaç isimlerini öğreniyor, hangı ilacın hangi hastalıklara karşı kullanılacağını bile keşfetmeye çalışıyordum.
Hafta sonları yıkanması için eve getirdiğim beyaz önlüğümü giyer, evdekilere bir doktor edasıyla fiyaka yapıyordum.
Sabahları eczacıdan önce gidip kapıyı açıyor, ortalığı temizledikten sonra tezgahın arkasına geçip usulca eczacıyı bekliyordum.
Eczacı, çok iyi bir hanımefendiydi. Yüreği şefkatle doluydu. Türkçeyi daha iyi kullanmam için bana kitaplar veriyor, içe kapanık olan halimden kurtulmam için zaman buldukça bana kimi nasihatlerde bulunuyordu.
Kısacası ben onun yanında çıraklık yapmaktan mutlu, o da benden memnundu.
Ancak bu karşılıklı sevgi ve saygımız uzun sürmedi. Bir gün bi kadın ile bir şampuan aramıza girdi, o güne kadar sorunsuz giden ilişkimizin bir anda kesilmesine neden oldu.
O gün yine sabah olduğu gibi eczaneyi açtım, günlük temizliği yaparken güzel ve şık giyimli bir bayan içeri girdi, önce eczacı hanımı sordu, ardından da benden bir şampuan istedi. O güne kadar ne bir şampuan satmış ne de eczanedeki şampuanların kalitesi konusunda bir fikre sahiptim. Ne işe yaradıklarını biliyor olmama rağmen, bir kereliğine dahi olsa kullanmamıştım. Kadının istediği şampuanın kaliteli bir şampuan olduğunu, üzerindeki fiyat etiketinden hareketle farketmiştim.
Şampuanı alıp inceleyen kadın, bana eczacı hanımın arkadaşı olduğunu ve cüzdanını evde unuttuğu için parayı birazdan getirip vereceğini söylemişti.
Kadının söylediklerine karşı yapabileceğim bir şey yoktu, hem eczacı hanımın arkadaşı olduğuna hem de iyi niyetine inanmış ve parayı getireceğini düşünerek şampuanı çoktan paketleyip, kendisine vermiştim bile…
Ancak gidiş o gidiş…
Saat 8’de eczacı hanım geldi, her zaman ki gibi etrafı kolaçan ettikten sonra masasına oturdu. Herhangi bir soru sormayınca, raftaki şampuanın eksikliğini farketmediğini düşünerek biraz rahatladım.
Ancak akşam işi bırakma vaktinden yarım saat önce benimle konuşmak istediğini belirtince, elim ayağım birbirine dolaştı, soracağı sorulara ne cevap vereceğimi düşünmeye başladım.
Bir süre sonra bana soracağı soruları heyecanla beklerken, o tek bir cümleyle; „artık yarın işe gelmene gerek yok, sana ihtiyacımız kalmadı“ dedi ve kendine has nazikliğiyle bana kapıyı gösterdi.
Onun bu tavrına karşılık söyleyebileceğim ne bir kelime, ne de onu dile getirecek cesaretim vardı. Boynumu bükerek, usulca kapıdan dışarı çıkıp evin yolunu tuttum.
Kendimi suçlu hisettmiyordum, ancak uğradığım bu haksızlığa kimseyi de inandıramazdım. Bu nedenle evdekilere olayın gerçek yüzünü anlatmadan sadece bir daha eczaneye gitmeyeceğimi söyledim.
Gerçi o son çıraklığım diğerlerine göre epey uzun sürmüştü, ancak evdekilerin bunu da daha önceki çıraklık denemelerimde uyguladığım taktiğin bir sonucu olarak yorumladıklarına emindim.
Bir süre oluşan sessizlikten sonra evdekiler bana; „sen her hafta bir yer değiştirmekten usanmadın ama biz sana yer bulmaktan yorulduk. Ne halin varsa gör“ deyip çıraklığım için girdikleri arayışa ve benimle ilgili kurdukları hayallere son verdiler…
Onlar, kısa yoldan „adam“ olmam için bana iş aramaktan kurtuldular, ben de böylece çırak olmaktan kurtulmuş oldum…
Tam da o akşam kararımı verdim.
Çıraklık kavramını dahi ağzıma almayacak şekilde geleceğimin hayalini kurmaya çalıştım.
Yeni kararım ne pahasına olursa olsun okumaktı.
Gecikmeli de olsa, onu yaptım.
Yeni bir geleceğe yelken açarken, bir tek şampuanın yaşam çizgimi değiştirebileceğini o günün koşullarında hiç düşünmemiştim.
Oysa şimdi her banyoya girdiğimde, yıkanmak için elime aldığım şampuanın markası farklı da olsa, „iyi ki varsın, sayende kader çizgim değişti“ diyerek kendi kendime söyleniyorum.
17.11.2015
firataras@navkurd.net