Hak-Par’ın seçimleri protesto etme açıklamsı beni çocukluk yılarıma götürdü.
Daha ilkokula bile başlamamıştım.
Kış aylarında soba kenarında oturur, saatlerce anlamdığim bir dilde Kur’an okurdum.
Yaz aylarında ise sabah erkenden babamlarla kalkar, onlarla tarlaya giderdim.
Tarlaya gidişimin nedeni onlarla birlikte ne tırpan sallamak ne de orak çekmekti.
Benim açımdan „erkeklik ispatı“ olan bu durum, babamlar açısından da suya sabuna koşuşturacak bir elemana sahip olmaktı.
O yıllarda babamla ortakçılık yapan bir komşumuzun abimle yaşıt olan bir oğlu vardı. Abime göre biraz daha iri yarıydı, ama her oyunda abime yeniliyordu.
Hemen hergün evde, tarlada veya çayırda abimle güreşe tutuşuzordu. Her seferinde sırtı yere gelmesine rağmen pes etmiyor, her zaman kendi yenilgisine bir bahane uyduruyordu.
Mesela odanın darlığından, tarlanın tozlu topraklı oluşundan, çayırın da sulak ve kayganlığından şikayet edip, yenilgisini ona yoruyordu.
Bir gün yine yenilgi sonrası bu bahanelerini sıralarken, babası elinden geldiğince ona bir sille vurarak; „Ulan, odanın darlığı, tarlanın toz ve topraklı oluşu, çayırın sulak ve kayganlığı sadece senin aleyhine mi? Karşı taraf için de geçerli değil mi? Ya yenilgiyi kabul et, ya da başka bahaneler bul“ dedi.
Ama, yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, o ne güreşmekten, ne de yenilgisine bahaneler uydurmaktan vazgeçti..
Şimdi Hak-Par.
Bakın, Hak-Par seçime girmeme kararını hangi gerekçelerle izah ediyor, yaptıkları açıklamadan okuyalım;
„Parti Meclisimiz 28 Mayıs 2007 Pazartesi günü Seçim Politikamızı belirlemek üzere Diyarbakır’da toplanarak aldığı kararları kamuoyuna açıklamayı uygun görmüştür.
… Meclise Cumhurbaşkanı seçtirmemeyi ve siyasal sürece müdahaleyi amaçlayan 27 Nisan Muhtırası, parlamentoyu seçimleri öne almak zorunda bırakmıştır.
… Parti Meclisimiz, mevcut seçim sisteminin ve seçim yasalarının anti demokratik niteliğine bir kez daha vurgu yaparak, yüzde on seçim barajı ve bağımsız adayların seçilme koşullarını zorlaştıran yeni seçim yasasının Kürt muhalefeti ve demokrasi güçlerinin önünü kesmeye dönük olduğunu belirtmiştir.
… Ayrıca Kürt Seçim Bloğu fırsatının DTP’nin bilinen görüşleri nedeniyle kaçmış olduğundan üzüntü duyan parti meclisimiz, Kürt Siyasal güçlerine sırtını dönenlerin, tarihi bir yanılgı içinde olduklarını belirtmiştir.
… Parti Meclisimiz, halkımıza bu seçimde ‘Kürt sorununda kendi kendini yönetme hakkını savunmayan, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda tutarsız davranan ve üniter devleti savunan partilere ve adaylara Oy Yok şiar’ı doğrultusunda tutum takınması için çağrı yapmıştır“ diye bitiyor.
Oysa böylesi bir açıklamayı yapan partiden beklenen, kendisini alternatif olarak kitlelere sunması ve bu şiarla onlardan oy istemesidir.
Ama onlar bunu yapacaklarına, başkalarının yaptıklarından kitlelerden kaçmayı tercih ediyor ve bunun sorumlusu olarak ta yine başkalarını gösteriyorlar…
Peki sormazlar mı, Hak-Par kurulduğunda da % 10 barajı yok muydu?
Bu engeli aşmak için başka partiler gibi bağımsız adaylarla seçime katılmak yerine, seçimi protesto etmek ne derece gerçekçi bir tutumdur?
Devletin anti demokratik tutumu, legal bir parti için seçimi protesto etme gerekçesi olabilir mi?
Kürt Seçim Bloku’nun oluşmamış olması, bir parti için tek başına seçime girmemenin gerekçesi olabilir mi?
Soruları çoğaltmak mümkün, ancak bunlar bile Hak-Par’ın gerçek niyeti konusunda yeter ölçüde bir fikir vermektedir.
Başkalarını bilmem ama, Hak-Par’ın ileri sürdüğü gerekçeleri, her seferinde abime yenilen çocuğun bahanelerine benzetiyorum.
27 Nisan Muhtırası, Devletin Anti-Demokratik uygulamaları ve DTP’nin benmerkezci tavrı, Hak-Par’ı bu seçimde de kurtardı, dört yıl sonrasına ise Allah kerim…
05 Haziran 2007
firataras@navkurd.net