Bundan tam 10 ay önce, 10 Nisan 2008 tarihinde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili yazdığım bir yazıda şunları yazmıştım: „ Ergenekon’un ana yapılanması gün gibi açık ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde ortada.
Radikkal Gazetesi’nin 5 Nisan 2008 tarihli nüshasında yayınlanan Ergenekon’un örgütlenme şeması, başkan, başkana bağlı dört ana komutanlık ve iki sivil başkanlıktan oluşuyor. Bu ise, iki sivil başkanlık dışında, adeta TSK’nın yapılanmasıyla birebir örtüşüyor.
Gövdesine gelince, bu o kadar net değil.
Gövde çok daha karmaşık bir yapı arzediyor.
Kanımca ana çekirdeğe bağlı bu gövdeyi ayakta tutan üç temel ayak var. Bunlar sırasıyla;
- Yargı ve bürokratik ayağı
- Sağ, sol ve mafyadan oluşan ulusalcı ayak
- Devletle derin ilişkiler içerisinde olan Kürt ayağı
Birbirine karşıt ve zıt kutuplarda yeralmış gibi görünen bu kesimlerin birbirleriyle gizli ilişkileri ve bunların derin devletle olan bağları birbir ortaya konulmadığı ve örgütün ana çekirdeğini oluşturan, bugün hala en önemli mevkileri işgal eden asker/bürokrat kesimin üzerine gidilmedigi sürece, operasyon bir göz boyamadan öteye gidemeyecek, aksine bu kesimler arasındaki ilişkileri daha da derinleştirecektir.“
Evet bu uzun belilemenin üzerinden tam tamına on ay iki gün geçti.
Her nekadar görevleri başında olan asker/bürokrat kesime dokunulmadıysa da, ETÖ davasında önemli aşamalar kaydedildi. Emekli de olsalar dava, geçmişte kuvvet komutanlığı yapan dört generale kadar dayandı.
İkisi (Tuncer Kilinç, Kemal Yavuz) gözaltına alındıktan hemen sonra, diğer ikisi de (Hurşit Tolon, Şener Eruygur) tutuklandıktan uzun süre sonra serbest bırakıldılar. Bu generallerin serbest bırakılmış olmaları, davanın bu noktada duracağı anlamına gelmiyor. Önümüzdeki süreçte yeni dalgaların yaşanacağı ve daha derine inileceği yönünde işaretler var. Bunları hep birlikte göreceğiz.
Unutulmamalıdır ki, Ergenekon emekliler örgütü değil. Zinde ve devletin önemli mevkilerinde görev alan ve bu görevlerini hala sürdüren etkili ve yetkili kişilerden oluşan bir örgütlenmedir. Bu nedenle emekli paşaların(!) serbest bırakılmış olmaları süreci durdurmaya yetmiyor.
Bunlar, geçmişte Ergenekon yapılanmasında görev almış olmalarına rağmen, emekliye ayrılmakla görevlerini kendilerinden sonra gelenlere devreden ve bugün sadece örgütün lobi faaliyetlerini yürütenlerdir.
Bunun en önemli kanıtını, yine 11.02.2009 tarihli Raddikal gazetesinde yayınlanan eski Özel Harpçi ve Susurluk sanığı İbrahim Şahin’in savcılığa verdiği ifadeler oluşturmaktadır.
İbrahim Şahin’in 107 sayfalık ifadesinde çok ciddi bilgiler var. Ben bu ifadenin sadece bir iki paragrafını almakla yetineceğim.
İç temizlik yapacak’ 300 kişilik bir birimi TSK’nın en üstünden gelen talimatla kurduğunu söyleyen Şahin, savcılıktaki ifadesinde şöyle diyor:
’Genelkurmay’da buluştuk’
Şahin, Gürak’la düzenli görüşme halinde olduğunu iddia eden İbrahim Şahin, “Gürak’la Genelkurmay’da görüştüm. Ben buraya alınana kadar sürekli Gürak paşayla görüşüyordum, yaptığım çalışmaları onlara anlatıyordum, onlar da bana ‘Şunu hazırla bunu hazırla’ diyorlardı. Ben bu listeleri bunların talimatlarına uygun olarak hazırladım” diyor.
“Gürak paşayla benim görüşmelerimde (Genelkurmay Başkanı Orgeneral) İlker Başbuğ’un benden bu işleri yapmamı istediğini söylüyor, ben de bunları Taylan Özgür Kırmızı’ya bildirdim.”
Genelkurmay’ın İ.Şahin’in ifadesine yönelik bugünkü gazetelerde çıkan „700.000 kişilik bir orduya komuta eden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel niteliklerinden birisini oluşturan “Hukuk Devleti”ne bağlılığı ile tanınan bir komutanın, 150 – 300 kişilik yasa dışı bir oluşuma ihtiyaç duyması ve bu oluşumu, daha önce aynı tip bir olaydan dolayı mahkum olmuş ve sağlık durumu tartışmalı olan bir kişiyle yapmaya kalkmasını düşünmek, gülünç ve gayri ciddi bir durumdur“ yönündeki yalanlaması(!) ise, yıllarca inkar edilen JİTEM’in bugünkü varlığı gibi sadece bir safsatadan ibarettir.
Bir yıla yakın bir süredir tartışılan ve neredeyse bir bahis konusuna dönüşen Bir Numara’ın kimliği hakkında fikir sahibi olmak için İ.Şahin‘in ifadesinden alınan yukarıdaki kesit yeterli değil mi?
Kimisine göre İsmail Hakkı Karadayı, Doğu Perinçek’e göre ise Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Bir Numara olarak ilan edilmeleri sadece bir dezenformasyondan mı ibaret?
Bence her iki eski Genelkurmay başkanının Bir Numara olduklarının iddia edilmeleri bu gün için ne kadar bir dezenformasyon olayı ise, dün için o kadar gerçek bir iddiadan ibarettir.
Çünkü Ergenekon’un ana çekirdeğini TSK, bir numarası da TSK’nın başındaki zat’dır.
Dün, Bir Numara sırasıyla Karadayı ve Kıvrıkoğlu idi, bugün ise Başbuğ’dur. Eğer devam ederse yarın da Başbuğ’un yerine geçen aynı zamanda Bir Numara olacaktır…
13 Şubat 2009