12 Haziran’da yapılacak seçimde meclise yansıma yarışı Kürtler arasında olanca hızıyla devam ediyor. BDP’nin bağımsız adaylarla gireceği seçimlerde daha fazla milletvekili çıkarmak için batıda Türk Sol Örgütleriyle ittifak yaparken, Kürdistan’da da HAK-PAR ve KADEP ile yapmak istiyor.
Bu partiler arasındaki ittifak çalışmasının hangi aşamada ve hangi düzeyde olacağı konusunda kamuoyuna yansıyan somut bir bilgi, şimdilik yok.
Şimdilik kamuoyuna yansıyan bir şey varsa o da, olası seçim birliktelliğine yüklenen anlamın gereğinden fazla olmasıdir. Öyleki, bu üç parti arasında devam etmekte olan seçim pazarlığı, birçok kişi tarafından Kürtlerin özlemle beklediği „Ulusal Birlik Ittifakı“ olarak ilan edildi/ediliyor.
Oysa BDP, HAK-PAR ve KADEP arasında yapılan ve hala sonuçlanmayan görüşme fikri, Kürtlerarası birlik arayışından ziyade Abdullah Öcalan‘ın seçime yönelik alınacak tavırda, tüm Kürtleri kendi liderliğinde buluşturma taktiğinden ibarettir.
Bu, tüm taraflarca da bilinmesine rağmen, işin ucunda miletvekilliği olduğu için es geçilmektedir…
Bu güne kadar Kürtlerarası bir çok birlik çalışmasına tanık olduk. Hepsinde de tek bir ortak yan vardı. O da, güçlü olanın kendi bildiklerini „birlik sürecinde“ de okuması, güçsüz olanların da kotarılmış olan birliktelikleri bir kurtuluş reçetesi olarak tabanlarına yansıtmasıydı.
Her seferinde kısa bir sürede biten, toplumda beklenen sinerjiyi yaratamayan bu birliktelliklerin sonucunda güçlü olan daha güçlü, zayıf olanlar ise daha da zayıfladılar…
1993 yılında şatafatlı bir şekilde ilan edilen PKK-PSK güçbirliği sürecinde, PKK hep abilik rolünü oynadı. Bu süreçte gerek ülke içinde ve gerekse ülke dışında birçok ortak toplantılar organize edildi. Adı geçen iki örgütün yanısıra daha sonra bu birlikteliğe dahil olan diğer örgüt temsilcileri bu toplantılarda birlik ruhundan, kitlelerin birliktelliğe olan özlemlerinden bahsederlerken, PKK’yi temsil edenler diğerlerinin yanıbaşlarında, bu birliktelliğin kendileri için sadece bir taktikten ibaret olduğunu açık bir yüreklilikle hep dile getirdiler…
Böylelikle, PKK’nin politik söylemleri, doğru veya yanlış, birlik öncesi ve sonrası süreçlerde değişime uğramadan, kendi içinde tutarlı bir şekilde devam ederken, diğerlerinin politik söylem ve yaklaşımlarında ciddi farklılıkların ortaya çıkmasına tanık olduk.
Bu örgütlerin sürece göre değişime uğrayan söylem ve yaklaşımları ve de PKK ile ilgili farklılaşan tanımlamaları, başta kendi tabanları olmak üzere toplumda varolan itibarlarının zedellenmesine yolaçtı.
Dolayısıyla bu örgütler, PKK ile girdikleri her yakınlaşmada güç kaybına uğramalarına rağmen, PKK herseferinde daha da güçlendi ve kitleselleşti…
Bugün BDP, HAK-PAR ve KADEP’in seçime yönelik gündeme getirdikleri birliktelliklerinin kamuoyuna yansıyış biçimi de hemem hemen aynı.
Geçmişte PKK diğer örgütlere nasıl yaklaştıysa, BDP de bugün sözkonusu olan bu partilere aynı tarzda yaklaşıyor.
Politik söylem ve yaklaşımları değişenler kim?
HAK-PAR ve KADEP…
Düne kadar bu her iki partiye göre BDP, İmralı’dan kumandayla yönlendirilen ve hiç bir konuda irade sahibi olmayan bir partiydi…
Bugün ise her iki partiye göre BDP, „ulusal birlik platformu’nun „ motoru…
Eğer yedek parçalarda(!) herhangi bir sorun çıkarsa ki, çıkma ihtimali çok yüksek, 11 Nisan’dan sonra yine bu partilere göre BDP tu-kaka, kendileri ise sütten çıkmış ak kaşık…
Kaldı ki, ittifak dedikleri de bağımsız adaylarla seçimlere girmekten ibaret…
Yüzde 10’luk seçim barajı dikkate alındığında, milyonlarca oy alan BDP ile HAK-PAR ve KADEP arasında herhangi bir fark yok. Bu nedenle sökonusu barajı aşmak açısından bu partilerin bir çatı altında seçim işbirliği yapmaları anlamlı olurdu.
Oysa her üç parti de bağımsız adaylarla seçime katılıyorlar.
Durum böyle olunca, meselenin özü ve de diğer partilerin BDP‘ye yaklaşım farklılığı da kendiliğinden anlaşılmış oluyor…
Yani, BDP’nin oylarıyla parlamentoya kapağı atmak!..
Tıpkı Sezgin Tanrıkulu’nun CHP’ye iltihakı gibi…
Eğer bu seçim işbirliği gerçekleşirse, HAK-PAR ve KADEP için bu olsa olsa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir üyeliği için doğru bildiklerinden bir süreliğine feragat edip, onları rafa kaldırmak…
Ve, somut koşularrın somut tahlili ilkesine dayanarak, bu ilkesizliği, „ulusal birlik politikası“ adı altında kitlelere yuturmak olur…
Eğer yutacak birileri kaldıysa…
08 Nisan 2011